Müslüman Kardeşler ve Siyasal Kurumsallaşma Sorunsalı

Şu sıralar İlem’de, ilk mezunlarının ardı ardına sundukları doktora tezlerinin bereketi ve heyecanı yaşanıyor. Geçtiğimiz haftalarda Muhammet Hüseyin Mercan, ‘’Müslüman Kardeşler ve Siyasal Kurumsallaşma Sorunsalı’’ başlıklı doktora tezinin sunumu gerçekleştirdi.

Mercan, doktora tezi çerçevesinde gerçekleştirdiği sunumunda, ‘’kurumsallaşma’’ boyutunun; hem Batı akademisi tarafından sürekli ıskalanan, görmezlikten gelinen ve bir yönüyle manipüle edilen boyutuna hem de müslümanlar açısından biraz karmaşık boyutları olduğu için girmeye, sorgulamaya çok da cesaret edemediğimiz bir alan olduğuna dikkat çekti. Bu bağlamda, 2011’de başlayan arap ayaklanmalarıyla birlikte yıkılan otoriter rejimlerin hemen ardından, çok hızlı/iyi bir şekilde mobilize olabildikleri ve toplumsal tabanları geniş olduğu için islamcı hareketler çok ciddi manada yer edinmeye başladı. Hatta Tunus’ta ve Mısır’da doğrudan iktidar süreçlerinin başladığına şahitlik ettik. Fakat bu süreç ilerledikçe kiminin tutunamadığını (örn:Yemen), Suriye’de farklı kanalların da devreye girmesi nedeniyle hiçbir şekilde var olamadıklarını, Libya’da içsel ve sistemsel dengelerin izin vermemesi nedeniyle eldeki imkanları tamamen kaybettiklerini, Tunus’taki hareketin var olduğunu ama var olmamak için de batılı değerleri kutsayarak ciddi manada oraya entegre olmak zorunda kaldığını, Mısır’da da tecrübesizlikten ve sabırsızlıktan kaynaklanan içsel dinamikleri okuyamamanın getirdiği nedenlerden ötürü tersine işleyen bir süreç vardı. Peki ama niçin islami hareketler bu tür krizlerle sürekli karşı karşıya kalıyor ? Neden kendilerini toparlayıcı düzeyde bir nizam ortaya koyamıyorlar ?

Mercan, ikinci bir boyut olarak; islami hareket denilen hususun Batı’da, tamamen devlet düzeyine indirgenmiş ve belirli devletler üzerindeki başarısızlıklardan hareketle (örn: Cezayir, İran, Afganistan) siyasal islamın bittiğinin, bunun artık yeni bir öznellik inşa edemeyeceğinin ve yeni bir düzen alternatifi ortaya koyamayacağının çok hakim bir şekilde kabul edildiğini ifade etti. Fakat bunun aksine islami hareket dediğimiz husus, normal cemaat yapılanmaları ya da dini oluşumlardan tamamen farklılaşan, kendi iç siyasal öznellikleri ve siyasal düzlem tasavvuru ile birlikte zaten farklı olan ve alternatif bir dünya düzeni fikri ortaya koymaya çalışan yapılardır. Bu bakımdan islami hareketler, herşeyden önce alternatif ya da siyasi bir düzen fikri ve aynı zamanda islamı, siyasal bir düzen tasavvurunun merkezine koyan yapılar olarak ortaya çıktılar. Bu bağlamda islami hareketlerin, herhangi bir oluşum olarak değil aksine siyasi bir hareket olarak tanımlanmaları gerekir. Dolayısıyla nasıl ki siyasal hareketlerin, siyasal kurumsallaşma süreçleri ölçülebiliyor ya da siyasal kurumsallaşma süreçleri üzerinden bunlar değerlendiriliyorsa aynı şekilde islami hareketler de siyasal kurumsallaşmaları üzerinden değerlendirilmelidir.

Kurumsallaşma kavramı, literatürde oldukça yer tutan bir kavram. Bu da modern siyaset biliminin iki temel akım üzerinde gelişmesinden kaynaklanıyor. Bunlardan biri ‘’davranışsalcılık’’ öteki ise ‘’kurumsalcılık’’. Bu iki ana akımın siyaset bilimini belirlemesi; kurum, kurumsalcılık, kurumsallaşma gibi kavramların literatürde çok fazla yer tutmasını ve gündemde olmasını beraberinde getiriyor. Tabi bu, Amerikan siyasal sisteminin ya da Amerikan siyasetinin dünya üzerindeki hakimiyetini pekiştirmesi ve davranışsalcı ekolle kurumsalcı ekolün dönem dönem çatışma içerisine girmesini de beraberinde getirmişti. Ancak II.Dünya Savaşı sonrası yükselen siyaset ile birlikte kurumların artık modern siyaseti belirleyen ana unsur haline gelmesi, kurumsalcılığı sadece siyasetin insan davranışları yoluyla değil bizzatihi kurumlarla belirlendiği algısını daha fazla ön plana çıkardı. Peki islami hareketi siyasal bir kurum olarak ya da siyasal bir hareket olarak görmek/tanımlamak bize ne katıyor ? Mercan bu soruyu şöyle cevaplıyor: ‘’Bu tanım, islami hareketi sıradanlaştırmanın ötesine koyup, Batı’nın kendi siyasal sistemi çerçevesinde ya da kendi kurguladığı ölçüde siyasi kurum veya siyasi hareket mekanizmasına yerleştirmesine ve bu çerçevede de uzun yıllar boyunca göz ardı etmiş olduğu bir yapıyı yeniden gündeme getirmesine sebebiyet veriyor. Oluşumu değerlendirirken, sadece belirli ideolojik veya dini motivasyonlarla hareket eden bir yapıdan ziyade mutlak surette siyasi bir düzen tasavvuru olan bir  hareket haline getiriyor.’’

Siyasal kurum dediğimiz şey literatürde, değer ve kimlik üreten ve bunlara sahip olan örgütlü yapılar olarak tanımlanıyor. Bu anlamda siyaset biliminin kurum ve kurumsallaşma boyutunun literatürdeki öncü ismi Samuel Phillips Huntington’dur. Ona göre kurumsallaşma, örgütlerin ve yerleşik usüllerin istikrar ve değer elde ettikleri bir süreçtir. Huntington’dan sonraki süreçte ise daha çok siyasal parti kurumsallaşması üzerinden parametrelerin geliştirildiğini ve kurumsallaşmanın sadece siyasal parti mevzusuna indirgendiğini görüyoruz. Mercan bu hususun iki boyutuna dikkat çekiyor. Bunlardan ilki, Batı akademisinin siyasi parti dışında veya kendi tanımladıkları sisteme uygun olan örgütlü yapılanmalar dışındaki yapıları çok fazla dikkate almadıklarından ötürü böyle bir yolu seçmeleri. İkincisi ise, siyasi parti dediğimiz şeyin yapısı, merkezi, binası, örgütlenme biçimi, finansal kaynakları ve herşeyden öte seçmeni olması hasebiyle daha ölçülebilir bir durumda olması. Bunun doğurduğu en büyük dezavantaj ise Huntington’un daha geniş bir çerçevede tanımladığı kavramın, kendisinden sonra gelen siyaset bilimcileri tarafından siyasal partilere indirgenmesi nedeniyle daralmaya ve bu anlamda da siyaset bilimcileri tembelliğe iten bir mevzuya yol açmış olması. Bu parametreleri ele aldığımızda; siyasal gündemleri de olması hasebiyle, islami hareketler tam bir siyasal kurum olarak karşımızda durmaktadır. Bu sebeple kurumsallaşma süreçlerinin ciddi manada ele alınması, tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Çalışmanın Mısır’la sınırlı olduğuna değinen Mercan, içeriğin ise temelde üç bölümden oluştuğunu ifade etti. Bunlar; 1-)İslami hareketin niçin siyasal kurum olarak tanımlanması gerektiği ve bu anlamda kurumsallaşmasına yönelik hangi parametrelerle değerlendirilmesi gerektiği hususunda teorik arka plan, 2-)Kuruluştan 3 Temmuz Darbesine kadar Müslüman Kardeşlerin kurumsallaşmaya dair önemli kırılmalarının yer aldığı tarihsel ve siyasal arka plan analizi, 3-)Belirlenen parametreler çerçevesinde Müslüman Kardeşlerin kurumsallaşma süreçlerinin ve düzeylerinin ele alınması.

Kurumsallaşma parametrelerine gelindiğinde ise literatürün (en fazla dört parametre) aksine Mercan, temelde altı parametre kullandığını ifade etti. Buna gerekçe olarak da, islami hareketlerin diğer batılı siyasal kurumlardan/partilerden farklı ve kendine has durumları olması hasebiyle, dört parametrenin yeterli olmayacağı ve bu çerçevede beş tanesi dahili (hereketin kendi iç dinamikleriyle ilgili) bir tanesi de harici (mevcut siyasal rejimin de sürece dahil edildiği) olmak üzere toplam altı parametre üzerinden kurumsallaşma sürecinin tespit edilmeye çalışıldığını ifade etti. Bunlar; özerklik, örgütlenme düzeyi, uyum sağlama, tutarlılık, değer aşılama ve siyasal rejimin tölerans düzeyi’dir.

Verimli bir ilmi atmosferde gerçekleşen sunum, mezkur parametrelerin ayrıntılı izahatı ve soru cevap faslıyla devam etti.

Leave a Comment