Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü. 2016, İstanbul: Dergah Yayınları Sayfa sayısı: 382

Akrep ve Yelkovan Arasında Dünya: Modern Hayat

‘‘Hayri İrdal üzerinde bir toplumun durumu anlatan Tanpınar’ın kitabın son bölümüne koyduğu başlığın “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” olması manidardır. İrdal gibi kendini zorlarayak veya zorlanarak “medeni” olmayan çalışan bireyin en nihayetine geleceği nokta Ayarcı’nın son cümlesindeki gibi olacaktır: “Ben, aldandığımı anladım” (Tanpınar, 368). Modernleşmeyle koparılıp müstakil hale getirilen her şey kaçınılmaz olarak bir boşlukta yüzer-gezer gezen bireyi oluşturacaktır.’’

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı yazarı ve yayınlandığı yıl hasebiyle önem arz etmektedir. Eserin önemi, yazarın son kitabı olmasında ve tecrübelerinde gizlidir. Bir diğer önemli husus ise, yıllardır ülkemizde tartışılagelen bir konu olan Doğu-Batı meselesinin kitabın ana omurgasını oluşturmasıdır. Türk edebiyatında, erken dönem Cumhuriyet’i anlamak açısından kitabın önemli bir yeri vardır. Hiç şüphesiz, bir toplumu anlayabilmek o dönemde yazılanları anlayabilmekle doğrudan ilintilidir. Bu cihetten düşünülürse kitabın öneminin daha iyi anlaşılacağı düşüncesindeyim. Kullanılan dil bakımından metnin geneline ironinin hakim olduğu görülmektedir. Bu ironi, kendini en fazla karakterler arası konuşmalarda hissettirmektedir. Bu yazıda Tanpınar’ın eserinin içerik bakımından tanıtımı yapılacaktır.

Saatleri Ayarlama Entitüsü, iki dünya arasında kalan Hayri İrdal’ın hikayesidir ve bu muallaklık kitap boyunca saat ve zaman mefhumlarıyla işlenmiştir. Modernleşen Türkiye’nin cisimleşmiş hali olan Hayri İrdal’ın hayatındaki dönüşümler hep bu kavramlar üzerinden anlatılmıştır. Modernleşmenin dikkate değer en önemli vechelerinden biri olan zaman üzerinde gösterdiği tasarruf, bu hayat üzerinden kolaylıkla anlaşılabilir. Bu doğrultuda, modernleşmeyle birlikte değişime uğrayan zaman algısı Hayri İrdal’ın değişen dünyası çerçevesinde kuramsal bir düzlemde okunmaya çalışılacaktır. Öncelikle Hayri İrdal’ın geçirdiği dönüşüm açıklanacak, ardından modernizmin zaman algısının değişimi hususundaki rolüne değinilecek, en son Hayri İrdal ve Halit Ayarcı arasındaki konuşmadan hareketle modernleşme öncesi ve sonrası algı değişimi ortaya konacaktır.

Romanın başkarekteri Hayri İrdal’ın varlığı saatle özdeşleştirilmiştir. 10 yaşında dayısının kendisine saat hediye etmesini bir dönüm noktası olarak değerlendiren İrdal’ın hayatının geri kalanı da saat merkezli devam eder (Tanpınar 23). Bu noktada roman boyunca arada kalmış, sürekli değişim ve dönüşüm geçiren, bir türlü ne olduğuna karar verilemeyen ve adeta bir belirsizlikten ibaret olan Hayri İrdal’ın muallak haliyle iki uç olarak tutunduğu Muvakkit Nuri Efendi ve Halit Ayarcı mevcuttur. Nuri Efendi’nin yanında genç yaşlarında işe giren İrdal, saatlerin ruhu ile Nuri Efendi sayesinde tanışır. Kitapta Nuri Efendi saadet, mutluluk, sukunet ve tasavvufla özdeşletirilir. Kendisi saatler ve zaman hususunda derin bilgiye ve felsefi bir anlayışa sahiptir. Bu yönüyle Nuri Efendi eski hayatla müteradif bir haldedir ve kullandığı, tamir ettiği saatler eskilerin kullandığı güneş saatidir (ezani saat). Bu saat bilindiği üzere namaz vakitleri üzerinden zamanın hesabını tutar. Nuri Efendi de bu sebeple Osmanlıları saat hususunda hassas ve dindar olarak niteler (Tanpınar 24). Bu özellikleriyle Nuri Efendi eski Osmanlı’nın temsiliyetidir. Kitap boyunca karakter analizi “saat” üzerinden yapıldığı için, bu yönüyle Nuri Efendi geçmişin bir hatırasıdır. Hayri İrdal üzerinde bir etkiye sahiptir, hatta yaşam kaynağını (saati) ona Nuri Efendi kazandırmıştır belki. Fakat artık geride kalmıştır. Romanın daha ilk bölümünde Nuri Efendi’nin öldürülmesi ve ölüm tarihinin tesadüf olamayacak bir şekilde Osmanlı’nın yani “eski”nin bitiş vakitlerine denk gelmesi ciddi bir sembolizasyonun işaretidir.

Hayri İrdal asıl hayatım dediği bölümün kahramanı ise Halit Ayarcı’dır (Tanpınar 12). Halit Ayarcı, Nuri Efendi’nin aksine onurlu bir iş yapma derdinden ziyade para kazanma arzusundadır. Doktor Ramiz vasıtasıyla tanıştığı Hayri İrdal’ın saat üzerindeki hakimiyetini görünce onun kabiliyetini bu amaçla kullanmak niyetiyle Hayri İrdal’la birlikte “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nü kurar. Aslında romanın dışına çıkıp düşünüldüğünde abes olarak addedilebilecek, hatta Hayri İrdal’ın bile ilk etapta “Bana müsbet bir işimiz yok gibi geliyor” diye nitelediği bu kurum, bir süre sonra İrdal için hayati bir önem arz etmeye başlar (Tanpınar 243). Artık enstitüyü zamanı değerlendirme hususunda çok mühim bir kurum olarak gören Hayri İrdal, hayatın anlamını bu kurumda, bu kurumun faaliyetlerinde ve Halit Ayarcı’da görmektedir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile birlikte İrdal ciddi bir dönüşüm geçirir ve daha refah içinde bir hayat yaşamaya başar. Fakat eşinin Halit Ayarcı’yla ilişki içinde oluşu, kendisinin metresinin olması, ahlaki ve sosyal manada da bir çöküntü içinde olunduğunun kanıtıdır. Bu en asri kurum bir şeyler verirken aynı zamanda da almaktadır.

Girişte de belirttiğimiz üzere modernizmin en belirgin faaliyet alanlarından biri zamandır. Modernleşme öncesi toplumlarda hayat insan merkezli olmaktan ziyade, zaman mefhumu özelinde düşünecek olursak, tabiat ve onunla ilişkili olarak Tanrı merkezlidir. Fakat modernleşme süreci Batının hegamonisinde şekillenmiş bir zaman algısını da medeniyetin bir kaidesi olarak insanlığa dayatmıştır. Bu bahsettiğimiz sürecin kökleri, sanılanın aksine çok daha eski zamanlara dayanmaktadır. Goody’e göre zamanın tekelleşmesi, tarihin merkezine İsa’nın doğumunun alınarak diğer bütün takvim hesaplamalarının genel kullanımın marjinal alanına itilmesiyle başlar (17). Modern dünyanın hakim bir duruma gelmesiyle birlikte de “daha iyi” olduğu iddia edilen batı tarzı zaman hesaplaması uluslarası kullanımda merkeze oturmuştur. Fakat hangi açıdan bakılırsa bakılsın zaman hesaplamaları arasında “tutarlı” veya “tutarsız” diye bir ayrım yapmak mümkün değildir. Çünkü bu hesaplamalar bir yönleriyle her ne kadar bilimsel olsalar da tamamen keyfilerdir. Yıl, ay ve hafta hesaplamaları “mantıklı olma” temeli üzerinden yargılanamaz. Gregoryen takvimde bir hafta yedi gün iken, Afrika toplumlarında üç, dört, beş veya altı günlük haftalar vardır (Goody 18). Aynı şekilde Çin’de hafta on günlüktür. Zaman hususunu daha köklü medeniyetler açısında düşündüğümüzde, bu hesaplamanın genelde din temelli olduğunu görürüz. Hıristiyanlıkta Hz.İsa’nın doğumu başlangıç kabul edilirken, İslamiyet’te ise Hz.Muhammed’in hicreti başlangıç olarak kabul edilir. Çin’in “12 Hayvanlı Takvimi” ise tamamen tabiat merkezlidir. Görüldüğü üzere zaman hesaplamaları bilimsel olmaktan ziyade kültüreldir.

Zaman ölçme hususunda ise kadim toplumlarda civa, güneş ve su saati kullanılıyordu. İslam toplumunda ise saat hesaplaması müezzinin günde beş vakit okuduğu ezan üzerinden yapılırdı. Şu an herkesin kollarında bulunan saatlerin icat edilişi ise tamamen Avrupa’ya aittir ve zamanı ölçmekten ziyade onu “tutma” amaçlıdır (20). Bu cihetten bakılıdığında saati “tutmak” ile kapitalist çalışma düzeninin kalesi olan fabrikaların sistemi arasında yakın bir ilişki vardır. Dolayısıyla Batı ve Doğu toplumlarının zaman ölçümü tamamen kültürel farklılıkla alakalıdır ve bunu “gelişmişlik” fenomeni üzerinden okumak hakikati görmeye engel olacaktır. Bu zaman ölçümüyle “döngüsellik” bir kenara bırakılıp “terakki” önünde bir engel olarak kabul edilecek “çizgisel (ilerlemeci)” zaman algısı gelişmenin şartı haline gelmiştir.

Zaman ve mekan üzerindeki tahakküm haritalar veya dönem ayrımları üzerinden çok daha detaylandırabilir. Fakat asıl ulaşmak istediğimiz gaye, bu değişimin hayat üzerindeki pratik etkisidir. Modernleşmenin bir getirisi olarak Goody’nin dediği gibi toplumların “inananlar” ve “inanmayanlar” olarak ikiye ayrılışı ve kurumsallaşmanın daha ziyade ikincilerin lehine gerçekleşmesiyle, ilerlemenin kaidesi olarak inanca ve bununla irtibatlı olarak tabiata dair her şeyin bir kenara bırakılış süreci “zaman” üzerinde de kendisini göstermiştir (19). Hayat Tanrı ve tabiat merkezli olmaktan çıkıp antroposentrik bir hal almıştır.

Bu gelişmenin nasıl gerçekleştiğini ve etkilerini anlamak için Halit Ayarcı’yla Hayri İrdal arasında geçen bu diyaloğu incelemek faydalı olacaktır. Diyalogdaki şu pasaj değişimi anlamak açısından önemlidir: “Terakkî saatin tekâmülüyle başlar. İnsanlar saatlerini ceplerinde gezdirdikleri, onu güneşten ayırdıkları zaman medeniyet en büyük adımını attı. Tabiattan koptu. Müstakil bir zamanı saymağa başladı” (Tanpınar 243).  Terakki neden saatin tekamülüyle başlar sorusunun cevabı modernleşmenin arkasındaki kültürel ve fikirsel yapı açıklandıktan sonra gayet açıktır. “Halit Ayarcı zihni”nin bir saniye bile kaybetmeye tahammülü yoktur ve bu ciddi bir israftır (Tanpınar 35). Artık zaman kaybedilemez ve elde tutulması gereken bir olgudur. Fakat Nuri Efendi’nin algısında saat, mesela Allah’ı bulmak için bir araçtır (Tanpınar 31). Muvakkitin zihninde saat uhrevi gayeler için bir araçken Ayarcı’da seküler amaçlar için bir vasıtadır. Sırf bu zamanı tutmak için bir enstitü kurulması, hatta saatin, dakikanın, saniyenin, salisenin ayrı birimlerinin olmasıyla zaman, bir araç olmaktan ziyade kendinde harici değer arzeden bir gerçeklik haline gelmiştir (Tanpınar 13). Zamanı araç değil amaç haline getiren bir “zaman fetişizmi” oluşmuştur. Tabiattan koparılan zaman artık tabiat üzerinden ihdas edilen hayattaki vasıta olan “ölçüm” rolünü kaybedip, tabiatın üzerinde tahakküm kuran bir sistemin başrolü olmuştur. Bu asri sistem yer yer eski olandan referans alabilir. Fakat en nihayetinde gaye modernizmin temel doktirini olan ilerlemeyi sağlamaktır.  Hayri İrdal, Ayarcı etkisinde ne kadar değişirse değişssin her zaman eskiyi de referans alarak yaşar – kızının ismini Seyit Lutfullah’ın isimlerin verildiği kişileri etkilediği düşüncesine inancından dolayı Halide koyması gibi- .  Çünkü ilerlemek, müsbet bir iş yapmak isteniyorsa bu sadece Ayarcı’nın izlediği yoldan gidilerek yapılabilir. Hayri İrdal kendisine hayatını idame ettirmesi için ulvi amaçlar kazandırılan insanın profilidir. İlk başta her ne kadar anlamsız bulsa da bir süre sonra bu işin savunucusu haline gelmiştir. Bu işin önemini ortaya koymak için aynı Batının yaptığı gibi “aslında tarihte hep biz vardık” algısı oluşturmak adına, olmayan bir Şeyh Ahmet Zamani bile inşa eder (Tanpınar 8). Fakat ne olursa olsun Hayri İrdal sürekli muallak bir halde, yer yer olayların tam içinde, yer yer olayların dışına çıkarak ne yaptığına anlam yükleyemez bir halde karşımıza çıkar.

Hayri İrdal üzerinde bir toplumun durumu anlatan Tanpınar’ın kitabın son bölümüne koyduğu başlığın “Her Mevsimin Bir Sonu Vardır” olması manidardır. İrdal gibi kendini zorlarayak veya zorlanarak “medeni” olmayan çalışan bireyin en nihayetine geleceği nokta Ayarcı’nın son cümlesindeki gibi olacaktır: “Ben, aldandığımı anladım” (Tanpınar, 368). Modernleşmeyle koparılıp müstakil hale getirilen her şey kaçınılmaz olarak bir boşlukta yüzer-gezer gezen bireyi oluşturacaktır.

Kaynakça

Goody, Jack. Tarih Hırsızlığı. Çev. Gül Çağalı Güven. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. Saatleri Ayarlama Entitüsü. İstanbul: Dergah Yayınları, 2005.

Leave a Comment