Tarihsel Tecrübelerin Işığında Yeni Bir Sistem-Sosyalizm Mümkün Mü?

Tarihsel Tecrübelerin Işığında Yeni Bir Sistem/Sosyalizm Mümkün mü?, Sercan Karadoğan, 7 Haziran 2014, 16.30

İLEM Sunumlarında Bilgi Üniversitesi, Uluslararası Ekonomi Politik bölümünde yüksek lisans tezini tamamlayan Sercan Karadoğan, tez konusu bağlamında “Tarihsel Tecrübelerin Işığında Yeni Bir Sistem/Sosyalizm Mümkün mü?” sorusunu tartışmaya açtı. Karadoğan’ın konuşmasında, 20. yüzyılın ilk yarısında piyasa ekonomisi ve planlı ekonomi arasındaki politik ekonomi tartışmalarını içeren ve “hesaplama tartışmaları” olarak bilinen konuyu ele aldı.

Söz konusu tartışmanın başlangıcı, 1917 Ekim Devriminden sonra oluşan sosyalist ekonominin oluşması ve 1930’lu yıllarda ise Avusturya İktisat Okulu takipçilerinin bu duruma karşı geliştirmiş oldukları sosyalizm eleştirileridir. Bu bağlamda sosyalist dünya görüşünü savunanlar, kapitalist sistemin kaynak israfında bulunduğunu ve fakirliğin sebebinin bu olduğunu düşünürken, liberal dünya görüşünü savunanlar ise merkezi planlamaya dayalı sosyalist ekonomilerin piyasayı işlemez kıldığını düşünmesidir.Tarihsel Tecrübelerin Işığında Yeni Bir Sistem-Sosyalizm Mümkün Mü

Karadoğan da bu tartışmanın anlaşılması için konuşmasında adı geçen ideolojilerin kökenlerine giderek 20. yüzyılın ekonomi-politik fotoğrafını çizdi. Böylece yaşadığımız dünyanın politik ve ekonomik renginin anlaşılması adına düşünsel bir çaba gösterilmiş oldu.

Tezinden hareketle üç bölümden oluşan Karadoğan’ın konuşmasının birinci bölümünde, ilgili ideolojilerin tarihsel arka planları verildi. Özellikle sosyalizm hakkında genel bilgiler aktarılarak Sovyetler Birliği’nin merkezi planlı ekonomisi anlatıldı. Buna ilaveten Avusturya İktisat Okulu ile genel bilgiler verilerek, okulun Ortodoks iktisatla olan ilişkisi işlendi. Karadoğan’ın, 1870’lerde gerçekleşen marjinalist devrimin atlanmaması ve bu devrimin üç kurucu isminden biri olan Carl Menger’in iktisadı bireysel tercihlerin sonucu oluşan bir ekonomik fenomen olarak değerlendiren görüşüne yer vermesi dikkate değerdir. Menger aynı zamanda Avusturya İktisat Okulu’na mensup bir isimdir ve metodolojik bireycilik yaklaşımının öncü temelleri onun yazılarından takip edilebilir. Menger’den sonra Avusturya İktisat Okulu’ndan Ludvig von Mises ve Friedrich Hayek’in bu bireyciliği ve sübjektiviteyi takip ederek sosyalizm eleştirileri geliştirmeleri, adı geçen “hesaplama tartışmaları”nı ifade etmektedir.

İkinci bölümde, “hesaplama tartışmaları” olarak bilinen Avusturya iktisat Okulu ile dönemin sosyalistleri arasındaki tartışmalara yer verildi. Otto Neurath savaş zamanında planlı (merkezi) ekonominin mümkün olabileceğini söylemektedir. Yani Neurath’a göre, I. ve II. Dünya Savaşları arası planlı ekonomi uygulanmıştır ve dolayısıyla sosyalizm bir ekonomik sistem olarak mümkündür. Ama bu sistemde para ve piyasa yoktur. Mises ise 1920’lerde bir makale ile para ve piyasa yoksa ekonomiden söz edilemeyeceğini vurgulayarak Neurath’a karşı çıkmıştır. Daha sonra Mises 1922’de “Sosyalizm” kitabını yazarak fikirlerini geliştirmiştir. Fakat kitap Almanca yazıldığı için İngilizce konuşulan dünyada ses getirmemiştir. Hayek 1935’te Mises’in bu kitabını İngilizceye çevirerek tartışmaya katılmıştır. Mises ve Hayek özelinde Avusturya Okulunun temel eleştirisi, bilginin merkezileştirilememesi ve aksine bilginin bireysel olarak kalmasıdır. Kimse bir başkasının bilgisini ve tercihini bilemez, sadece bu bilgiler ve tercihler piyasada sergilenir. Bundan dolayı piyasa, ekonomi-politik bir sistem için kaçınılmaz ve gerekli bir platformdur.

Beri taraftan Oskar Lange ise Leon Walras’ın genel denge yaklaşımını merkezi planlamaya uygulayarak sosyalist bir ekonomik modelin olabilirliğini iddia etmiştir. Temel iddiası kaynakların planlanarak israf edilmemesidir. Böylece “hesaplama tartışmaları” Mises-Hayek ile Neurath-Lange arasında/döngüsünde devam etmiştir. Kısacası bu meyanda “hesaplama tartışmaları”, pür matematiksel ekonomik modellerin sözel olarak ifade edilmesidir.

Üçüncü ve son bölümde ise “alternatif bir ekonomi politik sistem mümkün mü?” sorusuna cevap arandı. 1990’lara gelindiğinde Sovyetler Birliği’nin çökmesi sosyalizmi gözden düşürmüştür. Ama aynı zamanda sosyalist ekonominin olabilirliğini savunan birçok yazı ve kitap da kaleme alınmıştır. Bunlardan birincisi, İskoçyalı bilgisayar programcısı Paul Cockshott ve matematikçi Allin Cottrell’in kaleme aldığı “Yeni Bir Sosyalizme Doğru” adlı eserdir. Bu kitabın temel esprisi, bilgi veya telekomünikasyon çağında planlı (merkezi) ekonominin daha kolay uygulanabileceğidir. Çünkü planlama, bu teknolojiyle hem çok kolay hem de kaynakların optimumu için gereklidir. İkincisi, Amerikalı sosyalist iktisatçılar olan Michael Albert ve Robin Hahnel’in “katılımcı demokratik sosyalizm”dir. Bu yaklaşımda planlama temelinde katılımcı bir demokrasinin mümkünatını teorize etmektedir. Üçüncüsü, Latin Amerika tecrübesidir. Bu üç teori içinde en az ses getiren Venezuela özelindeki Latin Amerika teorisidir.

Sonuç olarak alternatif bir sistem olan sosyalizm düşüncesinin ütopya bile olsa entelektüel bir canlılık adına önem arz ettiği gözlenmektedir. Fakat yaşadığımız dünyanın sorunlarına yine o dünyadan çıkagelen ideolojilerin ne kadar çözüm olabileceği ise başka bir tartışmanın konusudur. Yine de çeşitli alternatiflerin araştırılması ve hâkim sistemle olan mukayesesinin yapılması entelektüel dinamizm için önemli bir adım olarak görülebilir.

Leave a Comment