Yabancı Olanı Yerlileştirmek: Türkiye’de Modernleşme

Değerlendiren: Cemile Rümeysa Mehani

İLEM Toplum Çalışma Merkezi 2 Aralık 2021 tarihinde Medeniyet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın’ı ağırladı. Akın, Türkiye’nin yaşadığı tarihsel ve toplumsal dönüşümleri farklı meseleler üzerinden analiz eden yazılarının toplandığı Türkiye’de Modernleşme: Din, Siyaset ve Toplumsal Değişme eseri bağlamında bir sunum gerçekleştirdi.

Akın, öncelikli olarak tarihsel ve sosyolojik bir mesele olarak Türk modernleşmesi kavramını açıklayarak sözlerine başladı. Çağdaşlaşma, Batılılaşma, medenileşme kavramları yerine modernleşme kavramının daha fazla çeşitliliğe sahip olması ile bütünlüklü yapısı yönüyle tercih ettiğini; yerleşmiş literatüre bakıldığında sadece Türkiye’yi kapsamayan bir kullanım olması itibariyle de “Türk” denildiğini, bu bağlamda en geçerli ve kapsayıcı kavramın Türk modernleşmesi olduğunu vurguladı. Tarihsel süreçte reddiye olsa dahi birbirine bağlı olarak gelişen yapısıyla Türk modernleşmesinin çeşitliliği koruyan bir süreklilik olarak okunması gerektiğini dile getirdi. Devlet merkezli başlayan Türk modernleşmesini memur modernleşmesi olarak tanımlayan Akın’a göre; II. Mahmut’un birkaç bin memur ile başlattığı modernleşme hareketi, taşrayı ve diğer vilayetleri İstanbul’a bağlama amaçlılığında yeni bir yapılanma olan merkezi bürokratikleşme hareketidir. Öte yandan devletin büyümesi, memur sayısının artışından başka memur modernleşmesinin bir diğer veçhesi sembolik modernleşme ile ortaya çıkmaktadır. İnsanın sosyal birliği ile birlikte ortaya çıkan standartlaşmanın, bu modernleşme sürecinde insana dönüp hızlanmasıyla öncelikle devletin en önemli kurumlarından biri olarak askeriye, mimari yapılar, üniforma gibi meseleler üzerinde kendini gösteren bir modernleşme biçimi olduğuna işaret etti.

Moderatör Merve Betül Üçer’in standartlaşmanın din bağlamında halk ve bürokrasinin elitleri arasında açtığı mesafeye dair sorusu üzerine din özelinde modernleşme tecrübesinin bahsi dikkate sunulmuştur. Akın, esasen II. Mahmut’un gavur padişah lakabı ile birlikte meseleye dini retorik katıldığını ifade ederek Cumhuriyet dönemi ile birlikte meselenin daha farklı ve radikal bir boyutta ele alınmasıyla kültürel mesafeler oluştuğu belirtti. Her ne kadar kültürel mesafe Cumhuriyet öncesinde oluşmaya başlamışsa da Cumhuriyet modernleşmesinde dini mesafe oluşturan bu retoriğin bir ayırt etme biçimi olarak üretilerek bugüne değin sürdürüldüğünü sözlerine ekledi. Bugün dahi bununla karşılaşılabileceğini toplumsal hafızadan örnekler sunarak aktardı. Akın, bu kültürel bölünmüşlüğün taşrada bürokrasiyle bağı dolayısıyla vatandaş olabilmiş kişiler ile halk arasında oyunlar, kulüpler, yeme-içme kültürü gibi unsurlar üzerinden de açığa çıkan gerilim ile kendini gösterdiğine işaret etti. Oy kullanma hakkı ile halkın demokrasiye dahil olması, göç gibi hareketlilikler dolayımında modernleşmenin devletin kontrolünden çıkan bir hal aldığı ifade etmiştir. Akın’ın iki modernleşme olarak tabir ettiği modernleşmedeki çatallanma ise halkın kendi halindeki bu hareketliliğinin sebebiyet verdiği bir sonuçtur.   

Demokrasiye geçiş sürecinde dini gruplar ve cemaatlerin bir aktör olarak nasıl okunması gerektiği sorusu bağlamında Akın, Aziz Nesin’in Yol isimli hatıra kitabında geçen, bir anda kapatılmasıyla dini grupların üstlerine çok fazla gidildiğini ifade eden sözlerini referans vererek cevabına başladı. Yüzyıllardır işleyen bir mekanizmanın bir anda kapatılmasıyla dini gruplar; eleştirilmesi gereken bir duruş alarak, özünde başka görünürde başka bir mahiyete bürünmek zorunda bırakılmıştır. Bundan ziyade Osmanlı Devleti’nden sonra Cumhuriyet döneminde en ciddi kesintiye uğramış ideolojik hareketin İslamcılık olduğuna vurgu yapan Akın, kaynaklarını, sürekliliğini kaybetmenin bunda etkili olduğunu belirtti. Benzer bir travmayı yaşayan dini grupların geçmiş ile kurdukları irtibatların güçlü olmadığını, bunun sonucunda ise organize olma motivasyonları ve kendisini sürdürme bakımından başkalaştıklarını dile getirdi. Bunun yanı sıra bazı grupların siyaset ile kurdukları faydacı ilişki biçimine de bakıldığında Türk modernleşmesi ile doğrudan ilişkili ve aldıkları vaziyet itibariyle modernleşmenin bir sonucu olduklarını açıkladı.

Sunumun son sorusu doğrultusunda Cumhuriyet döneminde oldurulmaya çalışılan bir gerçeklik çabası olduğu tespitini yapan Akın, antropolojik çalışmalar neticesinde bir Türk kökeni icat edilmesi, Latin alfabesinin Türk alfabesi olarak tanımlanması, ezanın Türkçeleştirilmesi gibi tercihlerin yabancı olanı yerli, yerli olanı yabancı kılma kurgusu olduğunun altını çizdi.

Soru cevap faslıyla devam eden sunumda Batı dışı modernleşme örnekleri bağlamında Türkiye modernleşme tecrübesi, 15 Temmuz darbesinin dini gruplar üzerinde etkileri, kültürel ayrışmanın bugün ne ölçüde olduğu meselelerini açan cevaplar neticesinde dünün ve bugünün modernleşme biçimlerini ele alan bütünlüklü bir ilmi tartışma yürütülmüştür.   


Cemile Rümeysa Mehani

Konya’da doğdu. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, bununla birlikte Çeviribilim (İngilizce) bölümünde yan dal eğitimini tamamladı. Aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmekte olup tez aşamasındadır. Çalışmalarını ekoeleştiri, kurmaca metinlerde etik temsil problemi ve posthümanist yaklaşımlar odağında sürdürmektedir.

Leave a Comment