Coğrafi Keşifler Tarihi
David Arnold, Coğrafi Keşifler Tarihi, Çev. Osman Bahadır, İstanbul, Alan Yayıncılık, Nisan 1995, 98 s.
‘‘Coğrafi Keşifler Tarihi, geçmişten günümüze gelen ve günümüzde tesiri görülen arayışları ile buluşları ele alan bir kitap olup Keşifler Çağı’nın analizini yapmaktadır. Okuyucuya 1200 ve 1600 yılları arasındaki ülkelerin, toplumların, toplulukların neler yaptıklarını göstermekte ve bahsi geçen ülkelerin, toplumların arayışlarının nedenleri ve sonuçlarını analiz ederek anlatmaktadır. Aynı zamanda yeni buluşlar ile toplumların birbirlerinden nasıl etkilendikleri, birbirleriyle olan ilişkilerini ve karşılıklı yapılan ticareti anlatmakta olan eser, ülkelerin hangi kara parçalarını nasıl keşfettiklerini ve o bölgeleri nasıl sömürü haline getirdiklerini de belirli bir düzen içinde ele almaktadır.’’
Coğrafi Keşifler Tarihi, geçmişten günümüze gelen ve günümüzde tesiri görülen arayışları ile buluşları ele alan bir kitap olup Keşifler Çağı’nın analizini yapmaktadır. Okuyucuya 1200 ve 1600 yılları arasındaki ülkelerin, toplumların, toplulukların neler yaptıklarını göstermekte ve bahsi geçen ülkelerin, toplumların arayışlarının nedenleri ve sonuçlarını analiz ederek anlatmaktadır. Aynı zamanda yeni buluşlar ile toplumların birbirlerinden nasıl etkilendikleri, birbirleriyle olan ilişkilerini ve karşılıklı yapılan ticareti anlatmakta olan eser, ülkelerin hangi kara parçalarını nasıl keşfettiklerini ve o bölgeleri nasıl sömürü haline getirdiklerini de belirli bir düzen içinde ele almaktadır.
David Arnold tarafından ele alınan eser coğrafi keşifler çağına, en yeni araştırmalara dayanarak akılcı ve kapsamlı açıklamalar getirmekte ve çağın genel insanlık tarihi içindeki önemli yerini ortaya çıkarmaktadır. Kitap on bölümden oluşmaktadır. Ek olarak kitabın sonuna okunması önerilen kitaplar eklenmiştir. Kitapta çok fazla coğrafi terim kullanılması okuyucu için zorluk teşkil etmekte ve kitap kronolojik olarak ilerlemediği için okuyucu kopukluklar yaşayabilmekte, fakat kitabın sonuna gelindiğinde okuyucunun kafasında keşifler tarihi hakkında bir çerçeve oluşabilmektedir.
Birinci bölüm giriş bölümünden oluşmaktadır. Bu bölümde 1400 ve 1600 yılları arasında Avrupa’nın durumundan ve dönüşümünden söz edilmektedir. 1400’de Avrupalıların haritalarının sadece tahminlere dayandığı ve kendi kıyıları dışında kalan bölgeleri nasıl ele aldığı anlatılmaktadır. 1600’de haritada bulunmayan yerleri ele alıp, 1521’de Pasifik’in geçildiğini ve dünyanın ilk kez denizden dolaşıldığını anlatmakla birlikte uzun mesafeli seyahatlerin ve keşiflerin yeni olmadığından; Araplar, Hintliler, Çinliler, Vikingler ve Polinezyalıların 15. ve 16. yüzyıl Avrupalılarından önce okyanus seyahatlerini gerçekleştirdiklerinden bahsetmektedir.
İkinci bölümde Avrupa’nın bir zamanlar içine kapalı olduğu ve kendi sınırları dışındaki yerler hakkında bilgisinin çok az olduğu, Coğrafi Keşifler Çağı’na kadar gerçek bilgilerden ziyade mit ve efsanelerden beslendiği üzerinde durulmakta ve efsanelerden dolayı korkuların, soruşturmalar ve pratik araştırmaların önünde güçlü bir engel olduğu söylenmektedir. Efsaneler yarı gerçeğin benzer bir karışımının Ortaçağ Dönemi haritalarında da bulunmakta olduğunu, bu bilgisizlikte Avrupa’nın yalnız olmadığını bize göstermektedir. Genel olarak bu bölümde haritalar üzerinde durulmaktadır. Ülkelerin birbirleriyle olan ticari ilişkileri ve bu ilişkilere engel olan coğrafi konumlar ele alınmaktadır. Özellikle keşifler konusunda büyük bir merak eksikliğinin olduğu söylemektedir. Çin ve Avrupa’dan söz edilmekte ve Çin imparatorluğunun merak eksikliği ele alınmaktadır. Hastalıkların Avrupa nüfusunun çoğunluğunu yok ettiği ve bu durumun ekonomiye nasıl etki ettiği anlatılmaktadır. Müslümanların gücü ve İber Yarımadası’ndan kovulmaları üzerinde durulmaktadır. Yani yazar kitabında Müslümanların İber Yarımadası’ndan kovulmalarına temas ederek keşifler çağına yön veren etkenlerin yalnız ticari ve ekonomik etkenler olmayıp din etkeninin de olduğunu bizlere göstermektedir.
Üçüncü bölümde baharat ve altının ülkeler için önemi ve ticaret alanı içindeki kulanım şekilleri üzerinde durulmaktadır. Önceden Avrupa’nın diğer kıtaların yanında fakir kaldığından ve bütün kaynaklarını kullandıklarından söz edilmektedir. Bu yüzden diğer ülkelere baharat ve altın karşılığında verebilecek sadece gümüşleri olduğundan söz edilmektedir. Geç Ortaçağ Avrupa’sında iki ticaret yolunun bulunduğundan ve Avrupa’yı Asya’ya bağlayan baharat yolu ile Avrupa’yı Afrika’ya bağlayan altı ticaret yolundan söz edilmekte fakat Avrupa’nın kendi ürünlerini geliştirmesi sonucu yolların önemini kaybettiğinden de bahsedilmektedir. Avrupa’nın ekonomik bakımdan en ileri bölgesi olan İtalya’nın denizaşırı yolculuklarda başarısız olmasının nedeni sorulmakla birlikte Portekiz ve Kastilya’nın öncü araştırmacı ve denizaşırı imparatorluklarını kurmaya yönelen ilk Avrupalı devletler olduğundan söz edilmektedir. Bu bölümde genel olarak ticarette kullanılan ürünler anlatılmaktadır. Örneğin; biber, altın, baharat ve şeker gibi ticaret mallarından söz edilmektedir.
Dördüncü bölüm, ilk olarak matbaa makinesinin bulunması ile birlikte Portekizlilerin bulguların gizliliğini koruyamadığından ve bilgilerin yayıldığından söz etmektedir. Kastilyalı’ların araştırma alanlarına nasıl girildiğinden bahsedilmekte, bunların da bazı keşifçiler sayesinde olduğu söylenmektedir. Bu keşifçilerin Coğrafi Keşifler Çağı’na katkıları üzerinde durulmaktadır. Yaşanan değişimler sırasında İtalyanların özellikle harita yapımında ve Akdeniz’de kazandıkları belirli denizcilik teknikleri konusundaki ustalıklarını Batı Avrupa’nın hizmetine sunduklarından söz edilmektedir. Amerika’nın kimler tarafından keşfedildiği ve adını nereden aldığı hakkında bilgiler verilmektedir. İtalyanların Keşifler Çağı’na doğrudan katılmadıklarından bahsedilerek bunun nedenleri üzerinde durulmaktadır. İtalyanların İslam’a karşı dini bir savaş verme eğiliminde olmadıklarının üzerinde durulmaktadır. Öte yandan bazı politik ve kültürel faktörlerin de İtalya’nın Keşifler Çağı’na daha büyük ölçüde katılmasını engellediğinden bahsedilmektedir.
Beşinci bölümde, Portekiz ve İspanya’nın faaliyetleri anlatılmakta, Portekiz’in fakir ve küçük bir ülke olmasına rağmen ekonomik ve politik önem taşıdığından ve denizaşırı yayılmacı politikalarından söz edilmektedir. Yayılmacı politikasında coğrafi konumunun etkisi anlatılmaktadır. Kastilya’nın daha çok karasal yayılmacılık gösterdiği ve Portekiz’in ise daha çok denizlerde yayılmacılık gösterdiği söylenmektedir. Yayılmacılığın Afrika’dan sonra Asya’ya doğru gittiği söylenmektedir. Yayılmacılığın sadece ekonomi ve politika için yapılmadığı aynı zamanda İslam ve Müslümanlara karşı yapıldığı, yayılmacı politika sahiplerinin gittikleri yerlerde Hıristiyanlığı yaymaya çalıştıkları anlatılmaktadır.
Altıncı bölümde, çağın gelişmesini yönlendiren kişilerden ve eserlerden söz edilmektedir. 15. ve 16. yüzyıl Avrupalılarının geçmiş bilgilerin yanında soruşturmacı bir ruhla gelişmeler ortaya koydukları anlatılmaktadır. Bu bölümde Avrupalıların gittikleri yerlerden öğrendiklerini geliştirerek keşifleri nasıl başlattıkları anlatılmaktadır. Gemiler üzerinde durulmakta, hangi geminin nerede ve nasıl kullanıldığı hakkında bilgi verilmektedir.
Yedinci bölümde, genel olarak Afrika’nın durumundan söz edilmektedir. Afrika’nın Avrupa yayılmacılığına sağladığı yararlar anlatılmaktadır. Afrika’nın Doğu’da Baharat Yolu olarak keşfedilişinden bahsedilmektedir. İlk olarak bunu başaranlar Portekizlilerdir. Portekizlilerin Afrika’yı keşfedişinden söz edilmektedir. Portekizlilerin karada, denizde sahip olduklarından daha az avantajla sahip olduklarından açıkça bahsedilmektedir. Hastalıkların birçok ölüme neden olduğundan bahsederek karşılıklı değişimle Afrikalı aracılara güvenmek zorunda oldukları anlatılmaktadır. Karşılıklı değişimden kasıt köle ve altının değiş tokuş yapılmasıdır. Portekizlilerin üretim alanlarında bir türlü kontrolü sağlamadığı anlatılmakta, bunun nedeni ise Portekizlilerin denizlerde güçlü olması olarak gösterilmektedir.
Sekizinci bölümde Portekiz’in Asya’daki başarılarından söz edilmektedir. Portekiz’in ilk başlarda güçlü olduğundan ama sonra Hollandalıların Asya’da güçlenmesiyle Portekizlilerin zayıflamasından bahsedilmektedir. Portekizlilerin Asya’ya varmasıyla birlikte Asya’nın geçmişiyle ilişkisinin tamamen koparma olarak kitapta adlandırmaktadır. Portekizlilerin en büyük avantajının deniz olduğunu ve Portekizlilerin Hint Okyanusu’na varmadan önce deniz savaşlarının ender olduğundan ve ticaretin, farklı ırksal ve dinsel topluluklar arasında barış içinde yapıldığından bahsedilmektedir. Gemilerden söz edilmekte ve Asya gemilerinin savaş için değil ticaret için dizayn edildiğini bize anlatılmaktadır. Asyalıların Portekizler ile savaştığını ama kazanamadıklarını bunun da Portekizlerin ateşli silahlarla saldırmasından kaynaklandığı anlatmaktadır. Portekiz ile Hindistan’ın ikili bir denizcilik ve ticaret denetim sistemi geliştirdiğinden söz edilmektedir. Portekizlilere en büyük meydan okumanın Avrupalı rakiplerinden, özellikle de Hollanda’dan geldiğini anlatmaktadır.
Dokuzuncu bölümde Amerika’nın keşfedilişi anlatılmaktadır. Avrupalıların yerli halk ile ticareti geliştirmek yerine karasal imparatorluklar kurduklarından ve Amerika’ya kendilerinin yerleşmeye başladıklarından söz edilmektedir. Bu bölümde Portekizlileri ve İspanyolları karşılaştırmakta ve İspanyol yayılmacılığının ardındaki farklı kuvvetlerde, kısmen de Amerika’da karşılaşılan farklı koşullarda yattığı anlatılmaktadır. Bazı kişilerden bahsedilmekte, amaçlarının Batıya gitmek olduğunu ama bunun bazı kişiler tarafından desteklendiği bize göstermektedir. Portekizlilerin 1500 yılına varmadan öncelikle Güney Amerika’da Brezilya kıyılarına çıktığından söz edilmektedir. Bir papalık bildirgesinin yayınlanarak bu bildiri ile İspanyolların keşiflere teşvik edildiği ve İspanyolların Amerika’yı keşifleri ve buraya yerleşmeleri anlatılmaktadır. Bu amaç uğruna gerekirse yerli halk ile dahi savaştıkları anlatılmaktadır.
Onuncu bölüm, sonuç bölümünden oluşmaktadır. Bu bölümde diğer bölümlerin kısa bir tekrarı verilmektedir.