Röportaj: İslâmî Bilginin Yeniden İnşası
IISS vesilesiyle İstanbul’da bulunan, İslam Hukuku ve İslam Entelektüel Tarihi hakkında yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Wael Hallaq ile bilginin yeniden inşası, modern dünya ve daha bir çok konu hakkında çarpıcı bilgiler veren aşağıdaki röportajı gerçekleştirdik. Hamdi Çilingir tarafından gerçekleştirilen röportajın çevirisini siz kıymetli okuyucularımıza sunuyoruz.
- Profesör Hallaq, 4. Uluslarası İLEM Yaz Okulu’na ve İstanbul’a hoş geldiniz. Sizi İLEM’de ağırlamaktan onur duyuyoruz. Size, çoğunlukla İLEM Yaz Okulu’nun bu yılki teması olan ‘İslam Dünyasında Bilginin Yeniden İnşası’ hakkında soru soracağım ama öncelikle izin verirseniz daha genel bir soruyla başlamak istiyorum; bildiğim kadarıyla, İslâm Hukuku ve İslâm Hukuk Tarihi’nden modern sosyal bilimlere kadar uzanan geniş bir entelektüel ilgi alanına sahipsiniz. Özellikle İslâmî çalışmalarınızdaki entelektüel çabalarınızı özetlemenizi istesem ne derdiniz?
Sanırım, benim İslâmî çalışmalardaki ilgi alanım birbirini tamamlayan ve birbiriyle diyalektik bir ilişki içinde bulunan iki çizgiden oluşuyor. İlki, İslami geleneklerin hem teorik hem pratik boyutunu çalışmamızın anlamıyla ilgili. Bu ilk çizginin ürettiği sorular da, ikinci çizgi olan İslâmî geçmişin empirik ve dilsel çalışma alanını etkilemektedir. Mamafih, bu yaklaşımın diyalektik doğasından ötürü, ikinci çizginin ürettiği meseleler de aynı zamanda benim teorik zeminime işaret ediyor. Bu ise tam da bizim insan olarak, modernitenin bir yığın problemiyle yüzleşirken tarihi nasıl çalıştığımız ve tarihin bizim için anlamının ne olacağı meselesidir. Nihayetinde benim çalışmalarım, modern tarih anlayışını yıkmaya ve özellikle bu anlayışın ilerleme teolojisine –ki modern tarih anlayışının yıkıcı ve hatalı yapısının müsebbibidir- karşı durmaya çalışan bir proje olarak görülebilir.
- İslâmî bilginin yeniden inşası meselesini bugün niçin konuşuyoruz? Bu ve benzeri meselelerin gündemimize gelmesinin arka planı nedir?
Bu hafta, İstanbul’da iki gün boyunca bu konu hakkında konuştum, bu yüzden izninizle burada çok fazla uzatmayayım. Bana kalırsa, ‘İslami bilginin yeniden inşası’, ‘bilginin yeniden inşası’ konusunun bir alt kategorisidir. Her halde bu tür sorular, moderniteyle sorunu olmayan ve moderniteden memnun olanların hoşuna gitmeyecektir. Bundan dolayı zannediyorum ki İslâmî bilginin inşasını da kapsayan meselelerin ortaya çıkmasındaki nedenler aslında post-modernizm, post-yapısalcılık, post-kolonyalizmin ortaya çıkmasındaki sebeplerden çok da farklı değildir. Bütün bu düşünce akımlarının hepsi de modernitenin baskın –ve baskıcı- düşünce yapısından hissedilen memnuniyetsizlik halinin dışa vurumudur. Bu yüzden İslâmî bilginin yeniden inşası düşüncesi de Müslümanların (en azından bir kısmının) modernite eleştirisine katılma çabasıdır. Görebildiğim kadarıyla bu eleştiri, ne Müslümanların moderniteyi sadece reddi ne de sırf farklılık ya da muhalefet için muhalif olma anlamına gelmemektedir. Bu modernite eleştirisi, dini ya da seküler –her ne kadar sekülerizmi onaylamasam da- bir çok formda ortaya çıkan ve dünyanın her yerinde görülen bir fenomendir. Kabaca belirtmek gerekirse Müslümanlar yalnızca, kendilerine uygun hayat ve tecrübe anlayışlarını ortaya koymaktadır. Buna göre, İslâmî bilginin yeniden inşası, küreselleşmenin yol açtığı entellektüel ve maddi kölelikten Müslüman bilincini kurtarmaya ve özgürleştirmeye atılan bir adımdır. Farklılık, tarihin başlangıcından beri insanlığın ve insanlık tarihinin bir simgesi olmuştur ve bunda da garipsenecek bir durum yoktur. Toplumlar, kültürel olarak özerk olmalıdır, ama bu Öteki ile bir arada yaşamalarına engel olmamalıdır.
- Müslüman dünyada bilginin yeniden inşası derken aslında ne demek istiyoruz? Bundan ne anlamamız gerekiyor? Metodoloji mi, bir dünya görüşü mü ya da anlama biçimi mi?
Aslında bunların hepsi. Çünkü dünyanın her yerinde insanlar ortak bir problemle yani moderniteyle karşı karşıya. Üstelik hepsi çok ciddi bir meydan okumanın eşiğindeler: Bu hali ve bu illeti nasıl aşacaklar. Her bir kültürün bu ortak problem ve meydan okumaya yönelik geliştireceği çözümlerin kesinlikle ortak bir paydasının bulunması gerekir. Tıpkı modernite öncesi bütün büyük geleneklerin sahip olduğu ortak payda gibi. Rene Guenon bu ortak zemine ‘gelenek’ diyor ve bence onun bu anlayışını ciddiye almamız gerekiyor. İnanıyorum ki, moderniteye verilen tepki zaman ilerledikçe gelişecektir/gelişmelidir. Moderniteyi anlamadan önce başlayabileceğimiz başka bir yer yok. Anlama ve analiz eleştiri sürecinin ilk adımı ya da parçası olmalıdır. Metot, metodoloji ve hermönetik yaklaşım eleştiri sürecini izlemelidir. Yoksa bunlar olmaksızın sadece eleştiri tamamen bir insani tecrübe olmaktan öteye gidemez. Böylece anlama ve metotla birlikte artık bilginin yayılması ya da bir başka deyişle eğitimi ortaya çıkacaktır. Özellikle genç nesillerin eğitimi ile de dünya görüşü dediğimiz şey teşekkül edecek ve gelişecektir. Dünya görüşü; karmaşık ve uzun sürede oluşan düşünce, kritik ve ‘praxis’ sürecinin bir sonucudur ki bu sonuç kişiliği, kişilik de bu sonucu meydana getirir.
- Bugün karşılaştığımız zorluk moderniteyi modernite içinde konuşuyor olmamız. Modernitenin dışına çıkmanın bir yolu ya da onun dışında düşünebilmenin bir alternatifi var mı? Eğer modernitenin sebep olduğu bir deli gömleğini giymek zorunda kaldıysak, İslami düşünceyi bu çerçevede nasıl anlayıp yorumlayacağız?
Bence, sadece biz zorlaştırdığımız için zor olan bir problem bu. Ne kadar zor olduğuna karar vermek de bize bağlı. Modernitenin içinde konuşuyor olma hakikati bence problem değil ya da en azından büyük bir problem değil. Sorun belki, moderniteyi başından sonuna kadar etkileyen Kant’çı anlayıştaki özgürlük, rasyonalizm ve irade üçlüsüne bağlı kalındığında daha da zorlaşıp büyüyebiliyor. Foucault’un bu zorluğun derecesi hakkındaki tanısı da aslında O’nun gelenekselleşmiş özgürlük kavramını tam olarak bırakmamak istemesinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Eğer bu üçlüyü sorgularsak ve güçlüye karşı verdiğimiz savaşta Foucault’un bizden benimsememizi istediği şekilde etkili bir eleştiriye maruz bırakırsak, bence sorunun düşündüğümüz kadar zorlu olmadığını görürüz. Kısacası, büyük ölçüde liberal ‘negatif özgürlük’ anlayışımızı, sağlam ‘pozitif özgürlük’ anlayışıyla değiştirdiğimizde, kapitalizmin ve siyasi liberalizmin bize dayattıklarından kurtulup kendi yolumuza koyulacağız ( tabii ki bu ilk adım olmuş olacak). Aynı şeyler rasyonalite ve iradenin modern biçimleri için de söylenebilir fakat bence bunlar özgürlük sorunundan daha da çetin meseleleridir. Bu anlayışların olumsuz etkileri hakkında geniş çaplı bir farkındalık oluştuğunda, barışçıl ‘devrimlerin’ politik sistemleri adım adım değiştireceğini tahmin ediyorum. Ayrıca, tüketim pazarından geri çekilme gibi tedbirler ilk başta hafif görünebilir ama bu tür tedbirlerin çok etkili gücü olduğunu ve barışçıl değişimi tetikleyebildiklerini unutmamak lazım. Burada şiddet ve kuvvet arasındaki farka işaret etmekte yarar var. Kuvvet şiddet içermeyebilir fakat şiddet gibi dönüştürücü güce sahip bir dizi eylemden oluşur. Burada özellikle şuna da dikkat çekmek gerekir ki, çıkış yolunda kullanacağımız araçların moderniteyi tahkim eden araçlardan olmaması gerekir; Benim burada zihnimdeki şiddet dönüşümü gerçekleştirecek bir metot olarak vardır. Demek istediğim şu; Dönüşüm için yapacaklarımızda modern düşünce yapılarını temel alırsak bu bizi modernitenin içinde başladığımız yere götürecektir.
- Siz moderniteyi eleştiriyorsunuz. Moderniteyle mücadele edebilme ve alternatif düşünce-hayat biçimleriyle buluşabilmek için de aslında bir yol öneriniz var. Bu minvalde özellikle modernitenin ‘ana unsurları (central domains)’ ile ‘tâlî unsurları (peripheral domains)’nın iyi teşhis edilmesi ve buna göre hareket edilmesi gerektiğini vurguluyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Bence, modernite hakkında düşüncemizin ana problemi; onu oluşturan, devamlılığını sağlayan ve yönlendiren şeylerin analitik bir resmine sahip olamamamızda yatıyor. Başka bir ifadeyle modernitenin ana unsurları (central domains) neler –ki bunlar olmadan modernite var olamaz-, tâlî ve alt unsurları (peripheral domains) neler –ki bunlar olmasa da modernite öyle veya böyle var olabilir- bunu tespit etmek durumundayız. Örneğin modernitenin, kapitalizmin doğuş nedenlerinden biri olan katı materyalizm olmaksızın tasavvur edilmesi mümkün değildir. O halde materyalizm modernizmin ana unsurlarından biridir. Yine de herhangi bir düşünce ya da aksiyon yapısının sadece modernite içerisinde bulunmasından dolayı modern olmak zorunda olduğunu düşünmemek gerekir. Bunun için modernitenin ana ve tâlî unsurlarını ayırt etmemizin önemli olduğunu bir kez daha vurgulamalıyım. Çünkü modernitenin (şimdiye kadar insan tecrübesinin son tarihi safhasıdır) yerinden ettiği ve kenara ittiği şey aslında tam da çıkış yolumuzun ham maddesini oluşturması gereken şeydir. Modernitenin ana unsurlarını ve bunların payandalarını reddedebildiğimizde çıkış yolunun zorlukları aslında sandığımız kadar büyük olmayabilir. Fakat zannediyorum ki modernitenin yaşam şekilleri ve bunların ortaya çıkardığı problemler artık normal olarak algılandığından çıkış yolunun aciliyeti konusunda maalesef insanlarda beklenilenden daha az bir bilinç var. Bence bu bilinç bir gün gelecek, ve işte o zaman bütün bunların müsebbibi olan suçlunun kim ve nerede olduğunu bilmek bütün dünyadaki insanlar için daha kolay olacaktır.
- Son olarak, bütün bu tartıştığımız konuların aslında epistemolojik boyutuyla ilgilendiğini düşündüğüm yakında çıkacak olan oryantalizmle ilgili esere işaret etmek isterim. Eserin ana teması ve argümanları hakkında bazı ipuçlarını bizimle paylaşabilirmisiniz?
Aslında kitap hem oryantalizm hakkında hem de değil. Oryantalizm eskiden beri güçle bilgiyi birbirine kaynaştırması hasebiyle bir suçlu olarak eleştirile geldi. Ben bu konuya aslında 2013 yılında yayınlanan The Impossible State isimli eserimi hazırlarken girmiş oldum. Yeni çıkacak eserimde ben temel olarak şunu söylüyorum: Oryantalizm bir günah keçisi ilan edildi ama sistematik ve küresel bir yıkımın suç ortağı olan oryantalizm dışındaki akademya görmezden gelindi. Halbuki eserimde ısrarla vurguladığım gibi; emsalsiz kolonyalizm örnekleri, küresel yıkım ve insanlık ile tabiatın sistematik tahribatı hususunda oryantalizm kadar moderniteyi ayakta tutan diğer bütün akademik alanlar da sorumludur. Bunun yanında eserimde, modernitenin bilgi ile gücü mezcetmesi ve daha önce görülmemiş bir araçsalcılık (instrumentalism) yaratmasının arkasında yatan belli başlı sebepleri ortaya koymaya çalıştım. Bu minvalde, bilgi ile güç arasında kurulan bu benzersiz ilişki hakkında ya da modern dönem öncesi toplumların bu ikisi arasında ilişki kurmaktan neden kaçındıkları hususunda çeşitli sorular ortaya attım. Bu son bahsettiğim, kitap içerisinde, İslâm örnekleminde incelediğim bir bölümün de aynı zamanda problematiğini oluşturmaktadır. Bu bölümün ayrıca kitabın en önemli bölümü olduğunu da belirtmek isterim. Kanaatimce oryantalizm eleştirisi bundan sonra; tarih, antropoloji, hukuk, ekonomi, işletme, teknik, bilim ya da felsefe olsun diğer çevre disiplinlerin hemen hepsine aynı ölçüde uygulanmalıdır. Kitabın çeşitli bölümleri arasında yazar teorisini yeniden formüle ederek, bireyi etik ve ahlaki eylemlerin merkezi olarak ortaya koymakla modernitenin açmazlarından bir çıkış yolu göstermeye çalışıyorum. O halde kitap her ne kadar büyük ölçüde epistemoloji ile ilgili olsa da sadece epistemolojik değildir. Kitapta büyük ölçüde üzerinde durmaya çalıştığım şey bilginin ahlakla raptedilmesidir. Tabi bu projenin her boyutuyla tamamlanabilmesi için zamana ihtiyaç var.
Çok teşekkür ederim Profesör Hallaq.