İslamcılığın ve Dergilerin Tarihi Üzerine
1970’lerden itibaren “devlet” ve “sistem” karşısında muhalif ve müşteki olan, daha sonra muarızlarıyla farklı düzlemlerde ilişki kuran bir toplumsal kesimin tasavvurları, hafızaları, entelektüel çabaları ve pratik tecrübelerinin bir arada okunması İslamcılık üzerine yapılmış çalışmaların ekseriyetle ihmal ettiği bir süreçtir. Dahası bu tartışmaya nesneler dünyasından bir temsilcinin katılması pek alışılmadık bir müzakeredir. Genellikle İslamcılığın tahkiyesi akademik metinlerde veya denemelerde çoğunlukla klişeleşmiş kavramsal tanımlamalar üzerine inşa edilerek, saha çalışması, entografi ve derinlemesine arşiv çalışmaları ihmal edilmektedir. İslamcılığın bir kavramsal harita üzerinden analitik düzlemde çoğunlukla analitik olmayan yöntemlerle tartışılması, pratikten ve tarihten yoksun nihayetsiz bir kanaat üretimini çoğaltmaktan başka bir ürün husûle getirmez. İslamcılık üzerine üretilen metinlerin tarihsel süreç içerisinde faillerin, eylemlerinin ve kurumların sürekli farklılaşmasına rağmen tözcü bir yaklaşımla kaleme alınması uzay ve zamanın etkilerinden arındırılmış bir laboratuvar ortamını gerektirir. Yine de laboratuvarın kendisi zamansal ve mekansal bağlarından arınamaz.
1960-2010 tarihleri arasında İslamcı bireylerin devlet tasavvurlarındaki dönüşümleri ve devamlılıkları, bu kişilerin düşünceleri ve pratiklerinin değişimleri etrafında çıkardıkları dergiler üzerinden tarihsel olarak görebilmek neden bugün bizim için ehemmiyet arzetmektedir? İslamcılığın 1970 sonrası dönüşümü ve dergilerle ilişkisi İslamcı faillerin kültürel, siyasal ve hukuki deneyimlerinin devlet ile olan ilişkileri bağlamında yeniden değerlendirildiğinde özgünlükleri ve tenakuzları içeren çok farklı bir repertuvarlar bütünüyle karşılaşırız. Bazen birçok farklı grupta ortak olan temalar bütününe bazen de karmaşık ve amorf seslere şahid olmak mümkündür. 1970 sonrası dönemde İslamcı bireylerin devlet düşüncesindeki değişimleri ve devamlılıkları, bu kişilerin geçmiş pratikleri, tecrübeleri ve düşünceleri etrafında tarihsel olarak görmek salt bugünde yaşayan tanıklıklara müracaat etmekle anlaşılamayacağı açıktır. Nihayetinde hafıza kendini yeniden ve yeniden tahkiye ederken dilin bize sunduğu imkanlar konuşan muhatabın kendi geçmişini şu anda yeniden yazmasıyla malüldür ve böylece tarihsel gerçeklik asla şahitlerin dili üzerinden basitçe kavranamayacaktır. Çünkü hakikatin parçaları kırk kişinin elinde kırk parçaya ayrılırken, çemberin tamamlanması için canlı ve cansızları, ölü ve dirileri, muhal ve somutları birarada düşünmek gerekir. İslamcılığın kültürel, siyasal ve hukuki süreçler dolayımında devlet ile kurduğu ilişkileri metinsel olarak tahkik etmek nesneler dünyasını yardıma çağırmakla mümkündür. Ama söz konusu olan dergileri yüzeyden okumakla değil, çapraz sorgulara tabii tutmakla olabilir. Dergiler, aktörlerin üretimi olarak İslamcılık’ın Türkiye’deki fikri, kültürel ve siyasal seyrini göstermesi açısından ciddi bir öneme sahiptir.
Bastırılanın geri dönüşünü örgütleyemeyen Türkiye İslamcılığının belli tarihsel yükseliş aşamaları olmakla birlikte kendini karşısında konumlandırdığı devlet ve sistem gibi mefhumlara ve kurumlara zamanla siyasal partiler, piyasa ve muhtelif aracı mekanizmalar üzerinden angaje olması süreciyle bir hafıza ve materyal varoluş olarak değişimlere uğrayan dergi/dergicilik meselesini son yıllara kadar ekseriyetle ihmal edilmiştir. Edilgen bir massedilme sürecinden ziyade zamansal bir kopuş, hafızanın yeniden üretimi, tarihyazımsal sorunlar ve etkin bir güç istenci gibi birçok parametreyi bünyesinde taşıyan bu karmaşık meseleye dair sürekli tartışma mecrasının çizildiği siyasetin dilinden çıkıp insan olmayanların dünyasından bir şahidi tanıklığa çağırmaya yönelik küçük bir tartışma girişimi söz konusudur.
İslamcılığın Türkiye siyasetinin son çeyrek asrında önemli bir yerinin olduğu, İslamcıların bugünleri düşledikleri, İslamcılığın bittiği, İslamcılığın devletle bütünleştiği, İslamcılığın muhafazakar kodlara geri döndüğü, İslamcılık ve demokrasinin, neoliberalizmin, hatta faşizmin ilişkisi gibi sürekli işitilen ve tartışmaların vasatlığı ölçüsünde iğreti bir tat veren konuşmalar gündemlerimizi son yıllarda daha bir işgal etmekte. Fakat neredeyse hiç bir tartışma tarihsel pratikler ile tam olarak kesişmez ve örtüşmez. 2000’li yıllarda gelinen nokta uzun bir tarihsel ve arkeolojik kazıyı gerektirir fakat tartışmaya açtığımız temel gündem, bahsi edilen dönüşümlerin tarihi ve dergicilik ilişkisini daha birçok veçhesi olan bir ağ haritası üzerinde mikro tarihsel bir noktaya odaklanmakla sınırlıdır.
İslamcılık meselesini konu edinen tartışmaların çoğu kez bir terminoloji sorununa gelip dayandığı ve bu noktada tıkandığı söylenebilir. İslamcılık kavramı, sosyal bilimciler, düşünürler, gazeteciler tarafından kullanılan ve hatta gündelik dilde karşılaşılan bir kavram olsa da, ortaya çıktığı ilk günlerden bu yana üzerinde belli bir mutabakatın sağlanamaması gibi bir sorunla karşı karşıyayız. İslamcılık bir analitik kategori olarak nasıl kavramsallaştırılacak, bizzatihi İslamcı olarak tavsif edilen kişilerin kavrama yaklaşımları nedir, bu kavramı tanımlamaları ve kendileri bu kavram üzerinden tanımlamaları nasıl vuku bulmakta veya bulmamakta soruları uzun zamandır tartışılmaktadır. İslamcılığın dönüşümü ve dergiler ile mahdut olsa da kavram etrafında bazı noktaları belirtmek elzemdir. İslamcılık kavramını, genel ve ayrıntılandırılmış bir ideolojik bütüne değil, aralarındaki çeşitli farklılıklara rağmen İslami hareketlerin savunduğu ortak temaların bütününe gönderme yapmak için kullanmak daha açıklayıcı olacaktır (Çiğdem, 2001:113).
Sadece Türkiye özelinde değil, genel anlamda İslamcılıktan bahis açıldığında, Batılı analitik kategorilerle uyumsuz olan farklı çağdaş İslami varoluş biçimlerinden bahsetmek gerekir (Hirschkind, 2012:48). Bu varoluş biçimleri, İslam’ın modern dünyaya, liberalizme ve Batılı değerlerle uyumlu olduğunu söyleyen modernist yorumlamalar ile İslam’ın köklere dönmeyi hedefleyen daha sahih, modern ulus devletler, kapitalizm ve liberalizm ile düşmanlık kuran yorumlamaları mevcuttur. Fakat bir karmalar üretimi olarak İslamcılık hem sürekli dinamik gündemlere angaje hem de sabiteleri olan ideolojik bir dünya görüşüne işaret ederken İslam üzerinden başka dil kurmayı içerir. İslamcılık, bastırılanın geri dönüşünün siyasal, toplumsal, kültürel alanlarda ve kimlik meselesinde bütüncül bir şekilde temsil edilmesi ve bir hâkim-gösteren olarak İslam’ın kabul edilmesidir (Sayyid, 2000:19). Türkiye İslamcılık tecrübesi açısından da bu kavramsal açıklamaları baz alarak değerlendirme yapmaktayız.
1970’lerle birlikte İslamcı dergiler sağcı, muhafazakar ve devletçi bir çizgiden tedricen ayrışmış ve İslami bir jargonu inşa etmeye ve dolaşıma sokmaya başlamıştır. Tevhid, şirk, hak, tağut, ümmet, devlet, hilafet, imamet, tebliğ, cihat, emperyalizm, kapitalizm, sosyalizm, siyonizm, adalet, Amerika, Sovyetler, Afganistan, Bosna, Filistin, işgal, sömürge/sömürgecilik, direniş, eylem gibi kelimeler dergilerde sıkça görülmektedir. Aynı tarihlerde birçok müslüman ülkeden hoca, hatib, alim, öğretmen, cemaat lideri olan önemli isimlerin kitapları tercüme edilmiştir.
İslamcı bireyler 1980’ler ve 1990’ların başında devlete karşı belirgin bir itaatsizliği veya karşı çıkışı temsil ederken, farklı yatkınlıklar, eğilimler eşliğinde bir müddet sonra nasıl o sistemin düzenliliğine dahil olmuşlar ve hatta karşı çıkılan sistemin/devletin işleticisi veya aracısı olmuşlardır? Bu soruların cevapları İslamcıların çıkardığı dergiler ile doğrudan ilişki içerisindedir. Müesses Devlet’e karşı geliştirilen argümanların veya alternatif toplum, ekonomi, kültür ve devlet-yönetim arayışlarının mevcudiyetinin dile gelmesi, dergiler ve çoğunlukla çeviri olan kitaplar ile mümkün olmuştur. İslamcı dergiler yekûnu bu dergileri meydana getiren insanların ve diğer taraftan bu dergilerin yoğurduğu insanların hayatı kavrama biçimlerini, entelektüel bir tartışma zeminini ve aktüel konuları ele alışlarını göstermektedir. Kabaca yaygın olan tasvir şöyledir; 1960’larla birlikte milliyetçi, mukaddesatçı ve muhafazakar bir üretim başlar, daha sonra 1970’lerde tercüme hareketlerinin ve bölgesel gelişmelerin etkisiyle küre yüzeyinde yaygınlaşan ortak bir İslamcılık dili oluşmaya başlar, 1980’e gelindiğinde içerde 12 Eylül askeri darbesi dışarda İran İslam İnkilabı olmuştur ve kitleler daha protest ve daha devrimci bir yönelime doğru ilerlemiştir ve buna ek olarak 1960 sonrası dünyada yeniden şekillenen Sosyal Bilimler ve Felsefe metinleri dağınık bir şekilde Türkçe’ye tercüme edilmekte ve Türkiye genelinde ideolojik bir vizyona sahip tüm kesimlerce okunmaktadır, bu durum elbette İslamcı dergilerin ve okurların da gündemlerini yeniden şekillendirmiştir, 1990’lardan hemen önce İslamcılık için geçmişe nazaran daha teorik ve entelektüel manada daha çeşitli bir metinsel değişim süreci yaşanmış ve bu süreç beraberinde daha önceki yıllarda örneği pek olmayan düşünsel yayıncılık ve dergicilik faaliyetini beslemiştir, 1995 ve 2002’ye kadar müesses siyasal yapının İslamcılarla ilişkisinin sertleştiği bir vasattır ve Ak Parti tecrübesiyle birlikte 2006-2007 sonrası İslamcıların düzenle uyumlulaştığı bunu cebri olarak değil hegemonik olarak yani rıza üretimiyle başardığı yeni bir faza geçilmiştir. Tüm bu hikaye içerisinde 2000 sonrası teorik olarak Bilgi ve Hikmet ve Tezkire ve daha güncel manada kısmen Umran ve Haksöz dergileri dışta tutulursa kesin bir akamet söz konusudur (İlk iki dergi kısa ömürlü olmuşken son ikisi yayın hayatına devam etmektedir). 2000 sonrasının pejoratif etkileri aslında bir sürecin sonucu olarak okunmalıdır. Ak Parti genel olarak İslamcılık hakkında konuşulduğunda bahsedilme zorunluluğu taşımaktadır fakat bu onun İslamcılığa dair hiçbir gündemi, ilkesi ve amacı olmadığı akılda tutulduğunda mümkündür. Burada İslamcılık ve hassaten dergiler hususunda yaşanan, 2000 sonrası oluşan siyasal alanın belli bir yerden sonra bugünden geriye dönüp baktığımızda İslamcılar dediğimiz insanları, cemaatleri ve yapıları keskin bir şekilde dönüştürmüş ve birörnekleştirmiştir. Dönüşümün sebebi dışsal faktörler değil İslamcı bireylerin ve grupları içsel yoksunluğundan ve farklı ekonomi-politik zeminlere olan hazırsızlığından kaynaklanmıştır. Böylece kültürel ve düşünsel anlamda İslamcılığın taşıyıcısı olan dergiler kendilerini mümkün kılan kişilerin değişim zemininde kendileri de yokluğa karışmıştır. 1990’larda başlayan “dünyevileşme” ve “İslam davasından” sapıldığı gibi iç tartışmaların sonuçları ve 28 Şubat 1998 sürecinde devletin baskısı, İslamcı hareketlerin giderek zayıflayan bir seyir izlemesini beraberinde getirmiştir. 28 Şubat sürecinde devletin İslamcıları cebre dayalı kontrol edici yönü bu hareketlerin gerilemesinde kısmen etki sahibidir. Fakat bugün daha da vuzuha kavuştuğu şekliyle 28 Şubat döneminin olumsuz etkileri gereğinden fazla abartılmış veya ekseni kaydırılarak tartışılmıştır. İslamcı bireyler ve gruplar üzerine konuşacak olursak 1980’lerin ortalarında baş gösteren içsel sıkıntılar ve yozlaşmalar vakidir. 1980’lerin sonunda İslamcı düşünürler arasında, İslami hareketlerin veya bireylerin liberalleşmesinin, devletleşmesinin ve modern dünyanın kapitalizm temelli ekonomi-politiği ile ciddi bir mücadeleye girmemesinin sonucunda İslami hareketlerin çözüleceği ve olumsuz anlamda bir değişim yaşanacağı belirtilmiştir (Bulaç, 1988: 139-140 & Özel, 1989: 129-132 ve 154-157).
Buradaki radikal değişimin sebepleri nedir üzerine ciddiyetle odaklanmalıyız. Fakat bu vazifenin hakkını vermek sanıldığından daha zor. Şüphesiz bu noktada cevap değil cevaplar söz konusu ve sebeplerin çoğaltımı konu hakkında konuşmalarımızın olumsallığını arttırabilir ama ancak göreli bir görelilikle. Bu metnin sınırlarını aşan çok daha geniş bir tarihyazımı ve araştırma pratikleri ile materyalleri, tanıkları, arşivi ve hafızayı anlatıya dahil ederek yeni çalışmaların yapılması elzemdir. 1980 askeri darbesi sonrası sosyal ve siyasal hayatın hareketlenmeye başlamasıyla İslami oluşumlar üniversitelerde, cemaatlerde, derneklerde, cemiyetlerde, dergi ve yayınevlerinde kendilerine alan açtılar. Yükselen İslami hareketler ve öğrenci grupları beraberinde dergiler, yayınlar, broşürler, el ilanları, afişler ve kitaplar inşa ediliyordu. Muhakkakki Türkiye’nin farklı tarihsel tecrübeleri müslüman coğrafyalar, entelektüeller, oluşumlar ile birlikte okunmalıdır. Türkiye’de yaşananlar kendi dönemi ve coğrafyasının bağlamı ile maruftur. 1990’ların sonlarına kadar benzer eylemlilik biçimlerinin devam ettiğini söyleyebiliriz. Burada kastedilenler belli bir derginin veya oluşumun 20-30 yıl devam ederek bir sabit gelenek oluşturduğu izlenimi oluşturmamalı. Çünkü esasen İslami hareketler, dergiler ve kurumsal yapılar son derece dinamik bir şekilde belli ayrışmalara ve sürekli bir harmanlanmaya doğru gitmekteydi. Farklı düşüncelerden İslamcı failler sürekli bir arayış ve yeni teklifler oluşturmak kaygısıyla dergicilik dünyasında hızlı başlayıp çabuk biten eserler ortaya koydular. Birbirinden çok farklı birçok ismi ve anlayışı İslamcılık şemsiyesi altında biraraya getiren şey bir kavramsal zorlamadan ziyade, ortak gündem ve konu birliğidir. Bu minvalde 2000’lere gelindiğinde kollektif olarak dergi üretiminin çok belirgin anlamda düşüş yaşandığı ve daha önce ayda en az 6-7 dergi takip eden sayısız insanın bir anda neredeyse hiç dergi takip etmediğini söyleyebiliriz. Dergiciliğin tarihsel seyri İslamcılığın tarihsel seyrinin hem maddesi hem göstergesidir. Bu anlamda İslamcılığın dönüşümüne dair bir sorgulama ile dergi meselesi anlaşılabilir.
Kaynakça
Bulaç, Ali. (1988). İnsanın Özgürlük Arayışı. İstanbul: Beyan Yayınları.
Çiğdem, Ahmet. (2001). Taşra Epiği “Türk” İdeolojileri ve İslamcılık. İstanbul: Birikim Yayınları.
Hirschkind, Charles. (2012). “Siyasal İslam Nedir?”, çev. Habil Sağlam. Umran Dergisi (217), 47-49.
Özel, İsmet. (1989). Cuma Mektupları I. İstanbul: Çıdam Yayınları.
Sayyid, Salman. (2000). Fundamentalizm Korkusu, çev. Ebubekir Yılmaz & Nuh Yılmaz. Ankara: Vadi Yayınları.