Kapitalizmin Altın Çağında Amerikan Ekonomisi Üzerine Bir İzah Denemesi: John Kenneth Galbraith’in İktisadi Düşünceleri
Kapitalizmin Altın Çağında Amerikan Ekonomisi Üzerine Bir İzah Denemesi: John Kenneth Galbraith’in İktisadi Düşünceleri, Adem Levent, 9 Nisan 2016
İLEM Sunumlarda Nisan ayının ilk konuğu, İstanbul Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Adem Levent oldu. Adem Levent, doktora tezinde çalıştığı John Kenneth Galbraith’in iktisadi düşünceleri üzerinden kapitalizmin altın çağında Amerikan Ekonomisi üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Levent, sunumun genel amacını Galbraith’in modern şirket ve refaha yönelik düşünceleri ile 21. yüzyılın ekonomi politik analizinin yapılıp yapılamayacağının değerlendirilmesi olarak özetledi.
Adem Levent sunuma başlarken öncelikle tezinde neden bu konuyu seçtiğini ve tez sürecinde yaşadıklarını aktardı. Bu konuyu çalışmasına teşvik eden ve tez sürecinde fiili olarak danışmanlık yapan Prof. Dr. Feridun Yılmaz’a ve onunla tanışmasına ve ondan ders almasına vesile olan İLEM’e teşekkürlerini iletti. Bu teze başlarken yaşadığı temel zorluğun, kendisi düşünsel-sosyal bir tez yazmak isterken ana akım iktisat ekolünün bu şekilde bir tezi alan dışı olarak görmesi olduğunu aktardı. Bu bağlamda sunumunun ilk kısmında ana akım iktisadın oluşum sürecinden bahsetti.
19.yy’ın son çeyreğinde iktisat alanında yaşanan Marjinalist devrim ile beraber iktisat bilimi felsefeden koparak ve fizik gibi doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanarak bilimsellik kriterlerine ulaştığını iddia etmiştir. 1960lı yıllarda politik, bilimsel ve akademik merkezin Kıta Avrupa’sından Amerika’ya kaymasıyla beraber matematiksel iktisat literatürdeki hâkimiyetini güçlendirmiştir. Bugün iktisat okullarının büyük bölümünde bu ana akım iktisadın bakış açısı öğretilmektedir. Bunun yanında Marksist iktisat, kurumsal iktisat gibi bazı heterodoks iktisat okulları da kendilerini ana akımdan ayırarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir ancak bunlar da iktisat literatüründen çok sosyal teoride karşılık bulmuşlardır.
Adem Levent, tezin başlığını seçerken Galbraith’in eserlerini “kapitalizmin altın çağı” diye tabir edilen dönemde yazmasından esinlendiklerini aktardı. 1945’te 1. Dünya Savaşının bitmesiyle başlayan ve 1973’teki petrol krizi ile sona eren dönemin bu şekilde adlandırılmasının sebebi üretim ve tüketimin katlanarak artması ve ekonomik krizlerin yaşanmamasıdır. Bu dönemde yazdığı eserler Amerikan Kapitalizmi (1952), Bolluk/Refah Toplumu (1958), Yeni Sanayi Devleti (1967) Galbraith’in düşüncesinin temel taşlarını ortaya koymaktadır.
Galbraith ana akım iktisadın temelini oluşturan Neoklasik iktisadı yaşanan gerçekliği doğru şekilde yansıtamadığı üzerinden eleştirmektedir. Kendisi heterodoks iktisadın en büyük okullarından olan Kurumsal iktisat ve Post-Keynesian iktisattan etkilenmiştir. Bu nedenle tez kapsamında da bu iki okul ele alınmıştır. Kurumsal iktisadın kurucularından olan Thorstein Veblen 1899’da yazdığı Aylak Sınıfın Teorisi kitabında o dönemin zenginlerinin yaşantısını kişiler ve aileler üzerinden incelemiştir. Galbraith de benzer bir şekilde kapitalizmin altın çağında büyük şirketler üzerinden bir ekonomik inceleme yapmıştır. Galbraith diğer bir heterodoks okul olan Post-Keynesian iktisattan hem etkilenmiş hem de bu okula katkıda bulunmuştur. Fakat bu iki okuldan da etkilenmesine rağmen Galbraith’in kendine özgü bir iktisadi anlayışı vardır.
Adem Levent, tezin ikinci bölümünde Galbraith’in temel düşüncesini belirleyen büyük şirketler konusunu işlemiştir. Galbraith’e göre 20. yüzyılda Amerikan ekonomisi az sayıdaki büyük şirketlerin domine etmesiyle şekillenen bir ekonomidir. 19.yy ve 20.yy kapitalizmini birbirinden ayıran fark burada yatmaktadır. 19.yy’da kararları şirket sahipleri yani burjuva verirken 20.yy’da kararları şirketlerin yöneticileri vermektedir. Bu nedenle 20.yy kapitalizmi yönetim kapitalizmidir. Galbraith bu yönetici sınıfı “tekno-strüktür” olarak adlandırır. Ayrıca Galbraith, Marx’ın sınıf analizinin bu dönem için işlevsiz kaldığını, artık bir yönetici sınıf ve bu sınıftan etkilenen mavi yakalı işçi sınıfının olduğunu savunur. Diğer taraftan, Schumpeter’in ortaya attığı “yaratıcı yıkım” kavramını ve kapitalizmin Marx’ın iddia ettiğinin aksine kendi iç krizleriyle değil kendi başarılarıyla yıkılacağı görüşünü benimsemekle beraber bunun girişimciler eliyle değil yeni yönetici sınıfı eliyle olacağını ileri sürer.
Galbraith, diğer iktisatçılardan farklı olarak 20.yy iktisadının çözümlemek için güç analizi yapmak gerektiğini düşünür. Güç ve iktidarın artık tekno-strüktürün elinde olduğunu ve büyük şirketlerin bu şekilde ekonomiyi ve politikayı yönlendirdiklerini söyler. Fakat modern büyük şirketlerin elinde bulundurduğu bu güç, karşısında bir karşıt güç oluşturmaktadır. Sendikalar buna bir örnektir. Şirketler fiyatları belirleme gücüne sahipken sendikalar da işçi ücretlerinin belirlenmesinde etki sahibidirler. Şirketler fiyatları artırdıkça sendikalar ücretleri artırır. Galbraith’in bu durumu “fiyat-ücret sarmalı” diye tabir eder. Bu durum enflasyonist bir sonuç doğurur ve bu da Amerikan ekonomisi için en büyük sorundur.
Tezin üçüncü bölümü kapitalizmin altın çağında bolluk toplumu ve tüketim kültürü üzerinedir. Bu dönemde üretim ve tüketim ciddi şekilde artmıştır, fakat Galbraith’e göre toplumun refahı ve yaşam standartları yükselmemiştir. Büyük şirketler ve tekno-strüktür ekonomiye yön vermenin yanında tüketici taleplerini de manipüle etmektedir. Tüketim istekleri iki şekilde oluşturulur; öykünme ve reklamlar. Büyük şirketler bu şekilde toplumun yeni tüketim alışkanlıklarını oluşturur. Toplumdaki tüketim kültürünün temel sebebi büyük şirketlerin bu manipülasyonudur. Galbraith bu durumu “bağımlılık etkisi” şeklinde kavramsallaştırır. Bu, tüketicilerin bir şekilde üreticilere bağımlı hale gelmesidir.
Galbraith iktisadın klasik tanımı olan “sınırsız ihtiyaçların kıt kaynaklarla karşılanması” tanımına karşı çıkarak yeni bir tanım getirilmesi gerektiğini savunmuştur. Çünkü yukarıda da bahsedildiği üzere kapitalizmin altın çağında bolluk toplumu içerisinde kaynaklar kıt değildir. Bunun yanında Galbraith de diğer iktisatçılar tarafından iktisadın alanından çıkıp sosyoloji yapmak ile eleştirilmiştir. Çünkü Galbraith iktisat ile kapitalizmi eşdeğer görmektedir fakat kapitalizm iktisatçılardan ziyade sosyal teoricilerin çalıştığı bir alandır.
Son olarak, Adem Levent Galbraith ve düşünceleri üzerine eleştirilerini aktardı. 1973’teki petrol krizinden itibaren Keynesyen ve Kurumsal iktisat etkisini kaybetmeye başlar. Sermayenin gücü Asya ülkelerine kaymaya başlar ve büyük şirketler artık ekonomiyi domine edemez hale gelir. Bu nedenle, Adem Levent’e göre, Galbraith’in kapitalizmin altın çağında Amerikan ekonomisi üzerine kurduğu tezler 20. yüzyılın son çeyreği ve 21.yy politik ve iktisadi düzenini açıklamak için yetersiz kalmaktadır. Kısaca, Galbraith’in aşırı genellemeci yaklaşımı sebebiyle tezleri belli bir zamana ve mekana kısıtlı kalmıştır.