İlem Bahar Kampı
Uzunca bir tatili ardımızda bırakmışken, yeni yıla başlamış fakat yeni döneme henüz başlamamışken, şairin dediği gibi “bizi kımıl kımıl bekliyorken hayat” yıkılmak elimizde değildi çünkü İLEM bahar kampı vaktiydi! Yine tuttu elimizden ve bu defa İstanbul’dan biraz öteye götürdü bizi: Darıca, Basın İlan Kurumu Tatil Köyü’ne.
Şubat ayından beklenmeyecek kadar sıcak havaya, Cuma gününün güzelliği eklenince bir bir toplandık ilim yuvamız İLEM’de. İçimizde bir parça hasret, çantalarımızda üç günlük heyecan vardı. Bir saat sonra kamp yerimize vardık. Bu güzel mekânda, odalarımıza yerleşip birkaç saat dinlendikten sonra akşam yemeği için yeniden bir araya geldik. Yediğimiz içtiğimiz bize kalsın, tanışma faslına geçtik.
Aynı kademede ders alanların birbirini tanıdığı gibi alt ve üst kademedekilerin de hem birbirlerini hem de hocalarını tanıması gerekiyor. Çünkü İLEM büyük bir aile ve bu ailedeki herkesin her daim birbirine ihtiyacı var. Seksen kişilik tanışma faslımız da haliyle epey uzun sürdü. Nihayet herkes, salondaki her gülen yüzü bir güzel isimle eşleştirdiği vakit, kampımızın ilk günü sona erdi.
İkinci gün, güneşten evvel uyandık. Boş bulduğumuz her vakit, kampta tahlil etmek üzere elimizde bulunan “Nil Üstünde Gevezelik” kitabını okumakla meşguldük. Kahvaltıdan sonra da okumak için epey vaktimiz ve yerimiz vardı. Kâh sahile inip dalga sesleri eşliğinde okuyor, kâh ağaçlar arasında kuş sesleriyle sayfa çeviriyorduk. Kamp boyunca süren tüm güzel etkinlikler, bir yandan yoğun dönemin stresini atıyor öte yandan yeni dönem için motivasyon sağlıyordu. Fakat hepsinden önemlisi, aramızdaki muhabbeti arttırarak bizi birbirimize bağlamasıydı. İlim yoldaşlığımızın kuvvetlenmesi için benzersiz bir fırsat sağladı.
İkindi vakti, İLEM yönetim kurulu başkanı Süleyman Güder hocamız bizimleydi. Bize, İlmi Etüdler Derneği’nin kuruluş vaktinden itibaren geçirdiği süreçlerden bahsetti. Verdiği umut dolu tavsiyelerin ardından konuşma sırası İLEM eğitim programı danışman hocalarındaydı. Onlar anılarından söz ederken fark ettik ki herkesin hikâyesi farklı olsa da bizi burada bir araya getiren şey, asıl ve büyük gayemiz. Hocasıyla, öğrencisiyle hepimiz farklı durum ve koşullarda, bir şekilde bu kapıda toplandık. Ortak noktamız, içimizdeki ilim aşkı. Nitekim hocalarımızın anılarını dinledikten sonra, izlenimlerini aktaran öğrenciler de bunu net bir şekilde ortaya koydu.
Akşam yemeğinden sonra film izlemek üzere yeniden toplandık. Zaza Urushadze’nin yazıp yönettiği “Mandariinid” filmini izlerken Şükran Fazlıoğlu hocamız da bize eşlik etti. Filmin ardından, henüz gözümüzdeki yaşı silmeden, mikrofonu elimize aldık çünkü her daim söyleyecek sözümüz vardı. Filme dair eleştiri ve yorumlarımız bitmişti fakat gün henüz bitmemişti. Belki biraz da “uyursak tatilden gider” düşüncesiyle, muhabbet ve eğlencemizi geç saatlere dek sürdürdük. Herkes birbirini tüm yönleriyle, hobileri, alışkanlıkları ve yetenekleriyle tanıyordu artık. Kampın ikinci günü sona erdiğinde “akşamlar bir roman gibi biterdi” dizesi, yeniden şekillendi.
Üçüncü ve son günde, güneşin doğuşunu izleyip kahvaltıyı beklerken kitaplarımız da bitmişti artık. Kahvaltıdan sonra Şükran Fazlıoğlu hocamızla kitabı tahlil etmek üzere toplandık. Kitap bizi, Arap romanında Türkler konusuna götürdü. Oradan dönüp hepimizin hayatına tek tek dokundu. Hocamızın konuşmasından ve tecrübelerinden bolca istifade ettik. Ne yazık ki her güzel şey gibi bu da bitti. Hem de henüz “Dur ey zaman, ne güzelsin!” demeye fırsat kalmadan bitti. Şükran hocayla, durduramadığımız zamanı bir fotoğraf karesinde ölümsüzleştirdik.
Artık dönüş vaktiydi. Gelirken heyecan dolu olan çantalarımız, dönerken anılar ve dostluklarla dolmuştu. Üç günlük dolu dolu geçen İlem Bahar Dönemi Kampı bitti fakat İlem yolculuğumuz ilelebet devam edecek.