17. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Âşık Ömer ve Popüler Kültür
17. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Âşık Ömer ve Popüler Kültür, Mustafa Altuğ Yayla, 25 Ekim Cumartesi, 16.30
Bülent Ecevit Üniversitesi (Zonguldak) Tarih Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmakta olan Mustafa Altuğ Yayla, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nde “17. Yüzyıl Osmanlı Dünyasında Âşık Ömer ve Popüler Kültür” adlı tez çalışması ile 2013 yılında tamamlamış ve İLEM Sunumları dizisi kapsamında tez sunumu gerçekleştirmiştir.
Tezin çatı teması popüler kültürdür ve Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyılı kapsamında ele alınmayı çalışılmıştır. Popüler kültür, her yönüyle modern ve batılı çağrışımları olan bir mefhumdur. Popüler kültür tanımlamasını kullandığımızda bir kitle, halk, kesim veya topluluğun yaygın biçimde paylaştığı davranış, giyim kuşam, tüketim, inanç gibi ortak kalıpları anlamaktayız. Dolayısıyla bu kavramsallaştırmayla yaygın oluşuna ve kitleselliğine gönderme yapılmaktadır. Tarih çalışmalarının en büyük zorluğunun geçmişi bir şekilde bugünün diliyle kurmak durumunda kalmaları oluşturur. Anakronizme düşmeden ve yapılan analojiler ile geçmişteki hadiseleri tahrif etmeden bir çalışma yapmak bazen oldukça güç bir durum teşkil eder ki, popüler kültür kavramı da bu minvalde değerlendirilmelidir.
Geçmişe dönüp bakıldığında, böyle bir durumun izlerini sürmenin epeyce sıkıntılı bir mesele olduğu görülür. Tebaa, reaya, avam gibi kavramlar ve pratik karşılıkları olan insan toplulukları söz konusu olsa da, onların dünyasını izleyebileceğimiz tarihsel verilerin yokluğu ya da azlığı karşısında maduniyet/subaltern sessizliği tabiri caizse tarihin ara sokaklarına hükümferma olur. Böylece tarihçi bu “silikliği/sükûneti” daha fazla kurgu yöntemi/dolgu malzemesi kullanarak anlama ve inşa etme ameliyesine girişmek durumunda kalır.
Yayla da mezkûr “silikliği” gidermek üzere popüler kültürün 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında neye ve ne şekilde tekabül ettiğini anlamak ve de anlamlandırmak için çalışma konusunun odağını havas/elit kesime yakınlaştırmıştır. Zira edebi popüler kültürün izini sürmenin şifahi bir geleneğin “halk” arasında yaygın olduğu bir vasatta ne kadar güç olduğu ortadadır. Örneğin Tülün Değirmenci Bir Kitabı Kaç Kişi Okur? isimli makalesinde kitapların kimler tarafından ve nasıl okunduğunun izlerini çalışmasına konu olarak aldığı kitapların üzerine düşülen notlardan sürmeye çalışmıştır. Mustafa Yayla da mesela Âşık Ömer’in kaleme aldığı şiirleri ve şiirlerinde işlediği temalar üzerinden dönemin popüler kültür kodlarını deşifre etme çabasına girişmiştir. Yani popüler kültür sorunsalı ozanların, şairlerin nazmettiği şiirlerinin dolaşımdaki salınımı ile irdelenmiştir. Ve Yayla Âşık Ömer’i tez konusunun odağına yerleştirmesini aşığın memdûh-ı âlem (herkesin övdüğü/beğendiği = popüler) olarak temsil kabiliyeti yüksek oluşuyla irtibatından ortaya çıktığını dile getirmektedir.
Yayla özellikle cönkler, şerhler ve mecmualarda Âşık Ömer’in ne kadar yer tuttuğu üzerinden yaygın edebî alışkanlıkları ifadelendirmeye çalıştığını ileri sürer. Yine kendisi, Uşşâkî tarafından Âşık Ömer’in şiirlerinden bazılarına, özellikle de tasavvufi boyutu olanlara şerh yapılmasındaki seçiciliğin Âşık Ömer’in daha genele ve daha renkli şiirler yazdığı yorumuna imkân verdiğini söylemektedir.
Mustafa Yayla, şairlerin metafizik dünyalarını hayal; pratik dünyaya yansıması yönünden de edeb kavramı ile popüler kültür temsillerini çalıştığını ve kitle kültürünü onlar üzerinden anlamlandırmaya çaba sarf ettiğini ileri sürmüştür.
Ayrıca çalışması boyunca elit-yüksek kültür ve halk kültürü ayrımının mevcudiyetine imkân verecek veriler olup olmadığı tartışmasını da konusunun tema yelpazesinde yer verdiğini söylemiştir. Şiir mecmularında divan şairleri ve halk şairlerinin bir arada zikredilmesi tabakalar arası geçişkenliğe örnek olarak verilmektedir. Yine Levnî, Vehbî gibi şairlerin Âşık Ömer’e dair yazdıkları, şiir vasatının ya da şair muhitinin yaygın kültürel kodlarını deşifre etmek için kullanılmıştır.
Fakat her ne olursa olsun “âşıkların toplumsal düzeyde paylaşıla gelen pek çok değeri/sembolü yeniden üretmelerinin yanında bu sembolleri yaydığını da söyleyebilmek” popüler kültür hususunda halkın umumiyetine dair genelleme yapmayı desteklediğini kolaylıkla iddia edemeyiz. Diğer bir ifadeyle elit kültür/havas muhitinden addedilen okur-yazar-şairler gibi ilim ve kelam erbabı üzerinden böyle bir genelleme yapmanın tehlikeleri olmadığını söylemek yanlış olacaktır. Şairlerin kaleme aldığı şiirler, kullandığı kavramlar, birbirine yaptıkları göndermeler de bize kısmen ve fakat buğulu bir camekânın ardından maziye uzanıp popüler kültürün ne olup ne olmadığına işaret etme çabasına destek olarak addedilebilir. Dolayısıyla Yayla’nın sunumu boyunca popüler kültürün renk tonlarını vermeye çalıştığını söyleyebiliriz.