Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Türkiye
Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Türkiye, Salman Narlı, 8 Kasım 2014 Cumartesi, 16.30
Mustafa Kutlu, kendine has bir üslubu olan, hikâyelerinde genellikle Anadolu insanını ve yaşantısını anlatan, henüz hayattayken ders kitaplarına alınan usta bir hikâyecimiz. 1947 yılında Erzincan’da bir nahiye müdürünün oğlu olarak dünyaya gelen Kutlu’nun, babasının mesleği dolayısıyla Anadolu’nun pek çok yerini görüp görev süresi boyunca ikamet etmesi onun söylemlerini doğal ve içten kılıyor. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden mezun olup Tunceli, İstanbul gibi yerlerde de edebiyat öğretmenliği yapması onun Anadolu üzerinde dokuduğu mekiği devam ettirmesini sağlıyor. Daha sonra da Nurettin Topçu ile tanışıp Hareket dergisinde bulunması da Kutlu’nun Anadolu ve halkına daha da fazla eğilmesinde etkili oluyor. Bu eserlerinde de sıkça ortaya çıkmakta. Türkçeyi çok yalın kullanması, taşralı tipleri kendi mahallî ağzıyla konuşturması gibi dışarıdan görülebilen unsurların yanı sıra içeriğe baktığımızda da belirgin olarak Türkiye’deki toplumsal değişimi anlatması denilebilir. Köyden kente göç, din, ekonomi, para, eğitim, iş hayatı, ilim, hikmet, fikriyat, siyaset gibi konulardaki değişimleri, ustaca izlenimleriyle birlikte göz önüne serer. Eserlerini beslerken psikanaliz, varoluşçuluk gibi tekniklere başvurmamış ama kısmen de olsa üst kurmaca, metinler arasılık, anlatımda çok seslilik gibi modern teknikleri de kullanmıştır. Her şeye rağmen genel hatlarıyla klasik bir olay öykü(cü)sü diye tanımlanabilir.
Kutlu, eserlerinde toplumun hayatını en etkin şekilde etkileyen kavram olan siyaset kavramına sıklıkla yer vermektedir. Siyaset, lügatinde negatif, adeta bir dejenerasyon alanı olarak bulunur. Siyaset onun için çok da ulvî bir şey değildir. Siyasetin bizzat kendisini eleştirmesinin yanında makam mevki için kendi değerlerini zamanla unutan eskinin Anadolu çocuğuna da sıklıkla eleştiri oklarını fırlatır. Ekonomik kalkınma, döviz geliri gibi maddiyat temelli sebeplerle ilkesinden taviz verenler de sıklıkla onun eserlerinde yerilir. Kutlu’nun hikayelerinde yalnız toplum değil, onu oluşturan yapı taşı olan ailenin değişimi de öncelikli bir yer tutar. Genel olarak onun değişim algısı olumsuz bir seyir içerir. Bu kötümser, yalnız pesimist bir yaklaşım değildir. Halihazırda içinde bulunup da bizim bu sebeple göremediğimiz güzelliklerin kaybını, Anadolu’nun geçmişine sağlam bir şekilde ayak basan Kutlu’nun bunu fark edip bizi uyarmasıdır. Bu tür yaklaşımlar her eserinde görülmekle beraber Chef kitabında aile, Ya Tahammül Ya Sefer, Huzursuz Bacak kitaplarında da bilhassa siyaset ve bunların dönüşümü eleştirisi yapılır. Hatta hikayesini sırf bu neden üzerine kurmuştur şeklinde dahi bir yorum getirilebilir. Bunun için yazarın 1974 yılında Hareket Yayınları’ndan çıkan Gönül İşi adlı kitabın ön ve arka kapağına bakılması bile yeterli olacaktır. Ön kapakta merkezde köylü kıyafetleriyle bir Anadolu ailesi dururken çevresinde onları saran onlarca markanın aileyi çepeçevre kuşattığı görülüyor. Arka kapak yazısında ise:
“İnsanımız, bin yıllık tarihi içinde oluşan otoriter bir devlet, cemaat içi harcanan emek, sonsuzluğa yönelmiş bir ruh ile sınıfsız bir toplumun ürünüdür. Dünyanın mutlak adalete dayanan tek imparatorluğunu kurmuş, bunu altı asır yaşatmış, yine bu topraklar üzerinde dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini yaşatmış olan bu insan ve toplum yapısı, son iki yüz seneden beri dıştan ve içten gelen baskılarla özüne ters düşen bir değişime zorlanmaktadır. Değişim, kültürel baskılardan çok temelde işleyen ekonomik baskılarla bilhassa son çeyrek asırda korkunç bir sürat kazanmış, toplumun sınıfsız yapısı çatlayarak başıbozuk bir sınıflaşma başlamıştır. At izinin it izine karıştığı bu çözülme ve dağılma döneminde, insanımızın karşı karşıya kaldığı meseleler bu kitabın konusu oldu.”
Görüldüğü gibi Kutlu’nun değişime karşı kalemiyle verdiği mücadele kuru bir muhafazakârlık değil, bizi biz eden, aslî kimliğimizi oluşturan değerlerin kapitalist çıkarlar uğruna yok edilmemesi için verdiği direniştir.