Bizim Rüyamız Ne?
Yazar: Merve Özkan
En büyük aşklar nefretle mi başlar bilmiyorum; fakat geçtiğimiz hafta haberlerde “Hollandalı eski siyasetçi, Van Klaveren İslam karşıtı kitap yazarken Müslüman oldu.” cümlesini okuyunca bu duruma inanmaya başladım.
Kaç sene evveldi hatırlamıyorum. Yine bu minvalde bir haber duymuştuk. Küçüktüm ve o haber karşısında büyüklerimin verdiği tepkiler sevinç doluydu. Fakat içlerinden biri vardı ki mutsuzdu. Şimdi anlıyorum ki o mutsuzluk aslında bir miktar pişmanlık ve biraz da utanç içeriyormuş. “Kıymet bilmiyoruz yavrum.” diye hayıflanmıştı. “Görüyor musun, insanlar senelerce açlık çekiyor. Öyle bir açlık ki ne bir tas çorba ne bir parça ekmek onu bastırabilsin. Sonra bir gün büyük bir hasretle Allah’a koşuyorlar; fakat biz, bizler nimetin içinde doğuyoruz da kıymet bilmiyoruz. Denizde boğulan balıklardan, suyun içinde susuz kalanlardan bir farkımız yok.”
Bir balık denizde nasıl boğulur? Yüzgeçlerin var, yüzebiliyorsun; gözlerin var görebiliyorsun. Peki, o zaman bir balık denizde nasıl boğulur? Ya suyun içinde susuz kalmak… Bu sözler bana güzel bir kıssayı hatırlattı.
“Temiz kalpli bir adam hocanın birine gitmiş ve demiş ki:
-Hocam ben rüyamda Peygamberimizi görmek istiyorum. O’nu rüyamda nasıl görebilirim?
Hoca bu adama şunları tavsiye etmiş:
-Evvela çarşıya git. Bir kilo balık al. Eve gidip onu bir güzel temizle. Sonra bolca tuz ekerek pişir. Ardından güzelce ye ve su içmeden uyu. Unutma ama asla su içmeyeceksin.
Adam hocanın tavsiyesine bir anlam veremez. Ben ona Peygamberimizi rüyamda nasıl görürüm dedim o bana balık tarifi verdi diye söylense de yine de bir bildiği vardır niyetiyle hocanın dediklerini uygular. Çarşıya gider, balığı alır, pişirir bolca tuz serper ve yer. Tuzlu balığı yiyen adamın içi susuzluktan yanmaya başlar ama rüyasında Peygamberimizi görme umuduyla bir yudum su içmeden uyur.
Gece rüyasında upuzun dereler, şırıl şırıl akan ırmaklar, suyuyla etrafı serinleten çeşmeler görür ama susuzluktan yanmasına rağmen bir yudum su içemez onlardan.
Sabah büyük bir susuzlukla uyanan adam rüyasında neden Peygamberimiz yerine ırmaklar ve çeşmeler gördüğünü anlamamış ve ilk iş olarak hocaya koşmuştur. Adamı dinleyen hoca tebessüm ederek şunları söyler:
-Evladım, bak işte. Sen kendi rüyanı görmüşsün. İnsan neye ne kadar susarsa rüyasında onu görür. Eğer sen Peygamberimize gerçekten susamış olsa idin rüyanda ırmakları değil O’nu görecektin. Peygamberimizi rüyada görmek kalple alakalıdır. Kişinin kalbi eğer O’nu görmek arzusuyla dolu ve görmeye hazır haldeyse rüyada görmek de kolaylaşır; fakat kalp eğer o arzu ile dolup taşmadıysa ve O’nu görmeye hazır değilse rüyada görmek gittikçe zorlaşır.”
Varlık zamanında kıymet bilenlerden olabilirsek eğer; elimizdekini güzelleştirir ve onunla güzelleşiriz. Coğrafya kaderdir, evet. Coğrafyasından, toprağından, kaderinden, nefesinden ve daha birçoğundan imtihan ve sorumlu olan bizler için asıl önemli olan denizin içinde boğulmamak, suyun içinde susuz kalmamaktır yanlış şeylere hasret duymamaktır.
Şimdi soralım kendimize: uyandığımız rüya bizim mi, bizim rüyamız ne?