Kitlesel Hareketlerde Ortak Psikoloji: İnanç ve Değişim
Yazar: Erkan Benli
Eric Hoffer oldukça sıra dışı bir yazar. Yazar olmanın iyi bir ekonomik durum gerektirdiğini söylenebilir. Örneğin Antik Yunan’a bakıldığında düşünürler genelde zengin tabakadan çıkmıştır. Oysa Hoffer çok kötü şartlar altında yaşayarak yazar olmayı başarmıştır. Çünkü ekonomik durumu kötü olan bir insanın yapacağı öncelikli şey geçimini sağlayacak bir uğraştır ve bundan dolayı sosyo-ekonomik şatları kötü olan birisi için ne yazarlık ne de masa başında düşünme önceliklidir. İki durum yazar Hoffer üzerinde büyük bir etki oluşturmuştur: okuma meraklılığı ve azim. Aslında Hoffer’ın metnin içeriğini kurmaca metinlerden ziyade bizzat hayatın içerisinden almış olması eserin malzemesinin de kaynağı olmuştur. Eser, yazarın farklı yer ve zamanlarda görmüş olduğu birçok sosyal yaşantıdan yola çıkılarak oluşturulmuştur. Bu bağlamda gerçekleri yansıtma hususunda yer yer öznel ifadeler kullanılsa da büyük oranla bir objektiflik barındırmaktadır.
Kitlesel topluluklar anlaşıldığına göre ne kadar amaçları farklı olsa da benzer faktörler etrafında canlanmıştır. Dini inançların yanı sıra büyük kitle hareketlerinin oluşumunda görülen etken milliyetçilik olmuştur. Dikkat edilirse kitle hareketlerini meydana getiren şey birçok insanda görülen ortak yönlerdir. Bu din de olabilir milliyet de olabilir. Verilen örnekler üzerinden gidilecek olursa milliyetçiliğin ne denli büyük bir dinamik olduğu görülebilir. Bu bağlamda kitlesel hareketlerin oluşumunda etkisi olan birçok etken yazar tarafından örnekler üzerinden açıklanmıştır.
Büyük kitlelerin temelinde değişim hissi olduğu aktarılarak bu değişimde rol oynayanların korkaklar yahut muhafazakar tipler olmayacağı açıklanmıştır. Hatta muhafazakar tip, bir benzetme yapılarak kanın pıhtılaşmamasına sebebiyet veren etken olarak görülmüştür. Yoksulluk da bir tür hoşnutsuzluktur. Dolayısıyla kitle oluşumlarında büyük bir payı vardır. Yazarın ifadesine göre yoksulluğun da belirli dereceleri vardır. Mesela elindeki malı mülkü kaybetmiş yoksulla bu varlığı hiç elde edememiş yoksul bir olmamaktadır. Çünkü anlaşılan o ki bir varlığı tattıktan sonra onu tekrar elde etmek kitle hareketine daha çok sebep olabilmekte iken hiç mal varlığı olmayan bir yoksul için o gün yatacak bir yer bulup tok karna yatabilmek büyük bir keyiftir. Mamafih mal varlığı olmayan yoksul için böylesine bir kitle hareketine sebebiyet vermesi daha az söz konusudur. Anladığımız kadar kitle hareketinde söz alacak insan tipolojisi iki uçta olan insanlardır.
Bunun yanı sıra özgürlük arayışı, bir amaç uğrunda yaratıcı davranma isteği kişiyi hareketlendirmektedir. Güçlü bağları olan kişiler ise böyle bir değişimde söz sahibi olmamaktadır. Çünkü yazara göre bu durum ona herhangi bir çıkar sağlamamakla beraber anlamsız bir durum haline gelmektedir. Kişilerin kendilerini gerçekleştirme isteği ve kendilerini yeterli bulmayışı da aynı şekilde kitle hareketlerinin oluşumunda büyük bir payı vardır. Olumsuz bir senaryo gibi görülen kitle hareketleri aslında bu şekilde düşünülerek sınırlandırılmamalıdır. Daha geniş bir perspektiften bakılacak olursa bunun hem iyi tarafı hem de olumsuz tarafı görülebilir. Mesela Japonya’nın kendi küllerinden yeniden doğması, Osmanlı sonrası çöken yapının tekrardan devletleşebilmesi belli bir kolektif çaba sonucuyla gerçekleşmiştir. Cemaatleşme boyutuna bakan yazar bu durumun aile bağlarından daha sağlam olduğunu da eklemiştir.
Yazarın “Tecrübe göstermiştir ki, işçiler bir topluluğun üyesi oldukları ve kendilerini böyle hissettekileri zaman iş verimi en yüksek noktasına çıkmaktadır.” ifadesinden anlaşılan o ki aidiyet hissi insanın psikolojisindeki kolektif yapıyı gözler önüne sermektedir. Dışlanmışlık duygusu içine itilen insanlara sahip çıkmak ve kolektif bir yapı içine almak yazara göre daha kolaydır. Çünkü bir yere ait olma hissi insan psikolojisinde önemli bir yerde konumlanmaktadır. Buradan hareketle insan kolektif yapılara geçebilmektedir. Yazar bu konuda Yahudilerin durumuna parmak basarak onların çektiği sıkıntılar nedeniyle Siyonizm üzerinde birleşmeleri durumunu aktarmıştır.
Kitlesel hareketin olmazsa olmazlarından biri kişilerin sağlam bağlar içerisinde etraflarına tutunmamalarıdır.
Kitle hareketlerinde bireysel fedakarlıklar önemli bir durum olarak görür ve hatta yazar bir kitle hareketinin karakterini kişilerin fedakarlıkları altında toplamaktadır. Anlamlı olanın ne olduğunu sorgulayan yazar hayatın maddi unsurlar etrafında değil manevi unsurlar etrafında anlamlı olacağını hissettirerek maddi bir amaç uğrunda ölmenin hezeyanını dile getiriyor. Bunun yanında kişinin aşırı bir tipoloji içerisinde olması kitle hareketi için önemli bir durumdur. İfadeye göre bu şiddetli ihtiras herhangi bir kutsal durum için değil gerçekten ona duyulan şiddetli tutunma ihtiyacı için gerçekleşmektedir.
Nefret, ortak paydada buluşacak kitlesel hareketlerin bir dinamiğidir. Ortak konuda nefret edenler ortak amaca hizmet edebilmektedir. Taklidin kendinden daha üstün kişilere karşı yapılan bir durum olduğu ve bu durumun büyük kitleler meydana getirdiği ABD’ye gelen kişiler özelinde açıklanmıştır. Amerika’ya gelen insanlar taklit yoluyla daha iyisini örnek alarak ortak paydada buluşmuş ve ABD’yi kurmuşlardır. Kitle hareketi oluşumunda zorlama hususunda İslam ile alakalı verilen örnek bizi biraz düşündürdü. Yazar Renan’ın ifadesini aktarıyor: “İslamiyet onu zor karşısında kabul etmiş iman sahipleri sayesinde ‘sürekli olarak güç kazanan’ bir din olmuştur.” Kitle hareketlerinde liderin önemi de ifade edilmiştir. Yalnız ifade edildiğine göre kitle hareketini dinamikleştiren liderler değildir. Liderin önemi kitle oluşumlarının hazır olmasıyla beraber ortaya çıkmasında yatmaktadır.
Kesin inançlı kitlesel hareketlerin başarısızlıkları yahut başarılı olmaları otoriterlerini sürdürme konusunda doğrudan bir etken olarak görülememektedir. Burada otoritelerin dengelerini değiştirecek kişilerin söz ustaları olduğu ifade edilmiştir. Bu durum garip gibi gelse de büyük bir etki yarattığı tarihte görülmüştür. Görülüyor ki toplumun dinamiklerini yönetenler şairler, yazarlar vs. söz ustalarıdır. Hz. Peygamber devrinde de şairler önemli konumdaydı. Bu açıdan da görüleceği üzere insanları ikna kabiliyeti olan kişiler toplumda yönlendirici vazife görmektedirler.
Kesin inançlı insanlar kendi davaları uğrunda ölmeyi göze almış kişilerdir.
Hoşnutsuzluk, taklit, nefret vs. kitle oluşumu için gerekli her durum oluştuğunda geriye bunları fitilleyen bir etken gerekiyor işte burada karşımıza aşırılar çıkıyor. Aşırılar olmadan bu durumların kendi başlarına var olması meydana gelmemektedir. Yahut herhangi bir birliktelik meydana gelememektedir. “Bir kitle hareketinin öncülüğünü söz ustaları gerçekleştirilmesini aşırılar ve toparlanmasını da eylem adamları yaparlar.” Sayfa 193’te geçen bu ifade kesin inanca sahip kitle oluşumlarının bir krokisi denebilir. Bunun yanında kilit rol oynayanlar olarak da vasıflandırabiliriz. Daha önceki geçen ifadelerde söz ustaları ve aşırıların rollerini konuşmuştuk.
Son aşamaya geldiğimizde ise karşımıza eylem adamları çıkmaktadır. Aslında eylem adamını sahada top koşturan futbolcuya benzetebiliriz. Daha öncesinde söz ustalarını ve aşırıları değerlendirebiliriz. Mesela söz ustaları derken spor yorumcularını ele alalım, bu adamlar maç öncesinde ve sonrasında maçın iyi-kötü her yanını bir bir ele alıp değerlendirirler. Bu adamların yorumu basında yer tutarak fikirlere yön verir. Aşırıları da takımın fanatikleri olarak değerlendirirsek bu adamlar maç yorumcularının fikirlerinden ve çevresindeki fikirlerden etkilenerek tribünlerde tezahüratlar yaparlar. Sahada olan ise futbolcular yani eylem adamlarıdır. Bu benzetme üzerinden gidersek bu üç kilit rol birbiriyle sürekli ilişki içerisindedir. Daha üstteki verilerden hareketle diyebiliriz ki kesin inançlı kitlesel bir oluşum bu gruplar etrafında kendini bulur. Eylem adamı ise işin fiili boyutunda olup işi yapandır diyebiliriz.
Bir kitle oluşumu görüldüğü üzere birçok faktörün etkisiyle meydana gelmektedir. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali geçmişte her türlü kitle oluşumu havadan sudan sebeplerle meydana gelmemektedir. Uçları yaşamış insanlar değişimde ana rolleri oynamaktadır. Uçları yaşamak aslında hoşnutsuzluğun diğer kapısıdır. Eserde de birçok örnek bu minval üzerinden verilmiştir. Şimdi zenginlik ve fakirlik durumunu kıyasladığımız vakit hangisi daha hoştur dediğinizde zenginlik deriz. O halde zenginlik bir hoşnutsuzluk yaratacak etken olmadığı için kitle hareketlerinin oluşumunda da kilit rolü oynamamaktadır. Çünkü bu bir insan için ferah bir durumdur. Dolayısıyla kimse rahatından taviz vermeyeceğine göre zengin birisi de kalkıp bir kitle hareketi oluşturmaz yahut böyle bir oluşumun içine girmez. Geçmişte yaşanan sosyal devrimlere bakıldığında bunların -hep ezilen- fakirler tarafından yapıldığını görmek mümkündür. Buradan hareketle fakir kişi hoşnut olmadığı durumları değişime götürmek ister.
Değişim boyutu artık kişinin tek başına halledemeyeceği bir iş olduğu için kitlesel hareketlere doğru yönünü çevirmektedir. Birçok hoşnutsuz durum sebebiyle aynı konu üzerinde ittifak etmiş birçok insan toplanmaktadır. Artık onlar bir ideale inanmış kesin inançlı insanlardır. Günümüzde protesto gösterileri boştan sebeplerle çıkmamaktadır. Birçok insanın aynı konuda rahatsız olmasıyla bir araya gelerek kitlesel bir yapı oluşturmaktadır. Bu tür hareketlerde kişinin amacı herhangi bir başarıdan ziyade kendini gerçekleştirme üzerine olduğu için bu durum o insan için artık büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir. Sadece maddi olarak düşünülmemelidir. İşin psikolojik boyutu devreye girdiğinden dolayı kişiler maddi menfaatlerinden daha yüce durumları düşünür hale gelmişlerdir.
Kesin inançlı kitlesel hareketlerin başarısızlıkları yahut başarılı olmaları otoriterlerini sürdürme konusunda doğrudan bir etken olarak görülememektedir.
Kitlesel hareketin olmazsa olmazlarından biri kişilerin sağlam bağlar içerisinde etraflarına tutunmamalarıdır. Çünkü bağları sağlam kişiler kolaylıkla manipüle edilememekte ve etrafına tutunmaktadır. Çinli aileler örneğinde görüldüğü üzere bağları sağlam olan bu kültür kolaylıkla başka yönlere çekilememektedir. Çevresel bağları zayıfı olan hele de toplumdan itilmiş olan insanlar kitlesel oluşumlar için birebirdirler.
Kesin inançlı insanlar kendi davaları uğrunda ölmeyi göze almış kişilerdir. Hem kendi görevini büyük bir özenle yerine getirmekte hem de liderine tam itaat etmektedir. Onlar liderlerini vasıflandırırken çok başarılı bir insandan ziyade insanlara kendini kanıtlayan onlara yol gösterebilen kişiler olarak görmektedir. Onlar için bu durum başarıdan daha önde gelmektedir. Liderler bu tür oluşumlarda baştan beri rol almasa da belli noktadan sonra artık onların yönlendirmeleri kesin inançlı insanlar için gerekli bir durum haline gelmektedir.
Kitlesel oluşumlarda görmüş olduğumuz üzere belli gruplar altında hiyerarşik bir yapı da hissedilmektedir. Söz ustaları, aşırılar ve eylem adamları kategorilendirilmesi bu hissiyatı bir nebze de olsa uyandırmıştır. Tabi üstünlük açısından kıyas yapılmamakta olup kritik görevleri üzerinden açıklamalarda bulunulmuştur. Hepsinin kendisine göre özel alanları olduğu malumdur.