Ölüme En Yakın Ülke: Afganistan

Yazar: Ender Ekim

Afganistan… Belki de hakkında en çok konuşulan, en çok bilgi kirliliği bulanan ülkelerden birisi. Kimilerine göre mücahitler diyarı, İslam’ın en güzel yaşandığı, cihadın anlam kazandığı topraklar; kimilerine göre kadınların evden dahi çıkamadığı, insanların sokaklarda öldürüldüğü, insanlığa dair hiçbir emarenin bulunmadığı vahşi insanların diyarı.

Her yurt dışı seyahatimde olduğu gibi Afganistan yolculuğum öncesinde de o bölgeyle ilgili bilhassa tarihi, edebi ve sosyolojik metinler okumaya ama en önemlisi de önyargılardan kurtulmaya çalıştım. Başardığımı da düşünüyorum. Çünkü önyargıyla gittiğiniz her yerde ancak ve ancak önyargılarınızın içine sığan fotoğrafları yakalar, kelimeleri duyar ve o sınırlar içerisinde düşünürsünüz.

Yol kenarlarındaki Afgan çocukları, dağlardan gelen serin suları unutmak imkansız.

Hüdayi Vakfı’nın kurban organizasyonları kapsamında birçok sefere birlikte çıktığımız Mustafa Tuncay kardeşim ve Hüdayi Vakfı İnsani Yardım Birimi’nden Burhan Kalın abimiz ile birlikte 13 gün boyunca Afganistan’daydık. Birçok vilayetini gördük, sokaklarında dolaştık, insanlarıyla konuştuk, üst düzey yetkililerle istişarelerde bulunduk. Zaman zaman hüzünlendik, kimi zaman korktuk, hemen hemen 13 günün tamamında hayretler içerisinde kaldık. Aşağıda okuyacaklarınız da bu hayretin tezahürüdür. Ön yargılardan arınarak gördüklerimi ve hissettiklerimi aktarmaya çalıştım. Hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bismillah.

Afganistan Yolcusuyuz

7 Temmuz saat 01.00’da kalkış yapan Kamair havayollarına ait uçak ile Afganistan seferimiz başlamış oldu. Yolculuk başlarken okunan sefer duası ile şaşırdık ve maşallah dedik, temennimiz şuydu; keşke tüm yolculuklar bu şekilde sünnet üzere başlasa…

Birkaç dakika sonra ikram edilen suyun üzerindeki Coca Cola amblemini görünce yerden metrelerce yukarıda derin düşüncelere daldım. Afganistan günleri boyunca her yerde bu markanın ürünleri tekrar karşımıza çıkacaktı. Filistin’de tüketildiği gibi Afganistan’da da çok yaygındı.

Açıkçası dünyanın hiçbir yerinde bizdeki gibi bir boykot görmedim. Başlarda bu beni çok şaşırtıyordu fakat baktım ki benim şaşkınlığım daha büyük şaşkınlıklara sebep oluyor yarayı çok deşmedim. Bu husus derin, bu konu zor. Derinlemesine tartışmak gerekiyor belki; biz mi gereksiz bir hassasiyet peşindeyiz yoksa onlar mı umursamaz?

Hani Kadınlar Hep Burkalıydı?

Sabahın erken saatlerinde Afganistan’ın başkenti Kabil’e iniş yaptık. Türkiye saatine göre 1 buçuk saat ileride zaman. Kontrol noktalarına doğru ilerlerken düzen denen kavramın bu ülkede pek karşımıza çıkmayacağını anlamaya başladık.

Pasaport kontrolünde Afganistan tabularını yıkan ilk örnek ile karşılaştım. Başları örtülü fakat burka takmayan havaalanı görevlisi hanımefendiler dikkatimizi celp etti. Merakımı gidermek için bir miktar beklemem gerekiyordu.

Pasaport kontrolü sonrasında bize bir evrak verdiler. Farsça olması sebebiyle bir şey anlamadık fakat doldurmamız noktasında ısrarcı oldular. Bizden önce evrak dolduranların kağıtlarına bakarak gerekli yerleri doldurduk. Fakat işin ilginci herkesin yazdıkları farklıydı. Kimisi ilk satıra isim yazarken kimisi pasaport numarası yazmıştı. Herhangi bir kontrol olmadığını anlayınca biz de doğru yanlış kağıdı doldurduk ve teslim ettik. Neden böyle bir işlem yapıldığına hiçbir anlam veremeden…

Havaalanının çıkışında 13 gün boyunca bize ev sahipliği yapan, gülen yüzü ve güzel insanlığı ile gönlümüzde yer edinen Hüdayi Vakfı Afganistan Temsilcisi Abdülkadir Nazari abimiz ile buluştuk. Arabaya bindiğimizde ise ilk soruyu yönelttim.

“Hani kadınların çalışması yasaktı abi. Havaalanında birçok kadın çalışan var. Üstelik burka da takmıyorlar.”

“Burka zorunlu değil. Sadece öneriliyor. Kadınların çalışması aslında uygun görülmüyor fakat mecburlar. Havaalanındaki neredeyse tüm personel eski yönetimden kalma. Çünkü Taliban’ın elinde bu işleri yapacak, pasaport kontrol edebilecek hatta bilgisayar kullanabilecek yeterli sayıda adam yok.”

Bu Görkemli Binalar da Neyin Nesi

Bir yandan Afganistan’a dair sohbet ederken bir yandan da araba ile Afganistan sokaklarında yolculuğa başlamış bulunmaktaydık. Ve daha ilk dakikalarda anladık ki burada her şey çok farklı. Arabadan ayağını uzatan insanlar, solda ya da sağda yer alan direksiyonlar, trafik lambası ve uyarı levhalarından uzak sokaklar… Buradaki tek kural kuralsızlık. İnsanlar Türkiye’deki gibi trafikte sinirli değil. Araçların birçoğunda plaka yok. Var olan plakaların da bir anlamı yok. Birçok korku yaşadık trafikte 13 gün boyunca fakat oranın halkı için bunlar çok normal. Trafik kazaları fazlaca oluyormuş. Bir düzene ya da bir kurala sahip olmak mümkün mü? Bence değil. İnsanlar bu düzensizliğe alışmış. Eğitim ve uzun bir sabır gerekli belki. İlkokulda bana en saçma gelen derslerden birisi trafik dersiydi. Yıllar sonra Afganistan sokaklarında bu dersin önemini anlıyorum. Bana kalırsa bu topraklarda da böyle bir ders şart…

Birkaç büyük ve şaşalı bina ilk dikkatimizi çeken yapılar oldu. Devasa boyutta ve albenisi yüksek bu binaların ne olduğunu soruduğumuzda aldığımız cevap ise bizi çok şaşırttı. Düğün salonu…

Düğünler gelin ve damat için inanılmaz bir masraf demek Afganistan’da. Düğün salonları için bile binlerce dolar para verip borca giriyor insanlar. Evlenmek günümüzde ümmet coğrafyasının her noktasında zor sanırım. Üstelik başlık parası da mevcut. 20 bin dolar civarı başlık parası vermesi gerekiyor bir Afgan gencin evlenmesi için. Taliban bunu alt bir sınırda sabit tutmaya çalışmış ama başarılı olamamış. Bir kızın az başlık parası ile evlenmesi demek toplumda ayıplanma nedeni oluyor. Ve Afgan gençlerin yurt dışına kaçak yollarla çıkıp uzun yıllar çalışmasının bir sebebi de bu. Başlık parasını Afganistan topraklarında biriktirmek neredeyse imkanız…

Mezar Yolcusuyuz

Kabil’den hiç zaman kaybetmeden Mezar’ı Şerif’e doğru yola çıktık. Zorlu bir yolculuğun bizleri beklediği söyleniyordu fakat bu kadarını da beklemiyordum. Bir miktar asfalt yolda gittikten sonra engebeli, toprak ve bozuk yollar başladı. Saatlerce bu yollarda yolculuk yaptık. Yüreklerimizin ağzımıza geldiği anlar da oldu. Dağ yamaçlarında yüzlerce metrelik uçurumların kenarında yolculuk yapmak bir yandan çok keyifliyken bir yandan ise fazlasıyla tehlikeliydi. Sık sık durup dinlendik.

Yol kenarlarındaki Afgan çocukları, dağlardan gelen serin suları unutmak imkansız. Bir de yediğimiz o enfes Afgan mangosunu. Türkiye’de satılan mangoya bence başka bir isim bulalım. Çünkü ona mango demek Afganistan’da yediğimize büyük haksızlık olur.

Silahları Bırakarak da Konuşabiliriz

Afganistan’da beni en rahatsız eden durumlardan birisi Taliban askerlerinin sık sık arabayı durdurarak gerçekleştirdiği aramalar oldu. Hiçbir mantıklı açıklaması olmayan bu aramalar sırasında sadece nereden gelip nereye gittiğimiz soruluyor ya da bagaj kısmı aranıyordu. Sadece birkaç kez üstümüz arandı. Arabaya yerleştirilen herhangi bir bomba düzeneğinin bile böyle bulunması imkansızken elinde ağır silahlarla askerlerin sürekli arabaları bu şekilde durdurması çok rahatsız edici.

O adamın yarası ile bu ülkenin hiçbir farkı yok. O adamın vücudu yaralı bu ülkenin kalbi…

Kadınların sürekli buna maruz kaldığını düşünün, küçük Afgan çocuklarının… İki sonuçtan birine yol açacaktır bu kadar fazla eli silahlı adam ile muhatap olmak. Ya çok derin bir korku ya da şiddet eğilimi. Bir an önce bu saçma uygulamadan vazgeçerler diye umuyorum…

İşsizlik Akıl Almaz Bir Seviyede

Yüreğimizi dağlayan tablolardan biri de yol ortasında sık sık gördüğümüz kadın ve çocuk dilenciler oldu. 40-45 derece sıcak altında bizim arabanın içinde dahi duramadığımız bir havada kadınlar burkaların içinde saatlerce elini açıp bekliyorlar. Yapabilecek bir şeyleri yok. Son bir yılda işsizlik %30 artmış durumda. Umutsuzluk had safhada. Bu sebeple inanılmaz bir atalet mevcut. İnsanların yarına dair bir umutları yok. Türkiye’de yakalanarak Afganistan’a gönderilen kaçak bir göçmenin anlattıkları her şeyi özetler gibiydi; “Yine gideceğim abi. 15-20 gün yürüyoruz ama yine gideceğim. Yolda ölebilirim ama yine gideceğim. Ölmek burada kalmaktan daha iyi. En azından bir umut var. Burada hiçbir şey yok. İşsiz ve aç olarak çaresizce bekliyoruz…”

Burka demişken; kadınların büyük bir kısmı burka giyiyor fakat bu zorunluluktan öte bir gelenek. Korona döneminde hayatımıza giren maskeler de Afganistan’da kadınlar arasında çok yaygın. Tabi bu maskeleri peçe niyetine kullanıyorlar. Ayrıca peçeli kadın da çok fazla. Şehir meydanlarında ise saçları yarıya kadar açık, aşırı makyajlı, topuklu ayakkabıları ile gezen kadınları görmek bizi şaşırttı. Bölgeden bölgeye değişen bir tesettür algısı var. Türkiye’deki genel algı gibi herkesin zorla burka giydiği bir ortam söz konusu değil.

Tanınmayan Bir Devlet

Bir devlet düşünün ki dünyada hiçbir ülke onları tanımıyor, bir halk düşünün ki hiçbir ülke onlara vize vermiyor. Taliban Hükümeti’nin halletmesi gereken ilk iş belki de bu. Acil bir şekilde siyasal olarak tanınmaya ihtiyaçları var. Ekonomik olarak kalkınmanın başka bir seçeneği olduğunu düşünmüyorum. Dünya devletlerinin tanınma için bazı şartları var. Bunların başında da kızların eğitimi geliyor.

Afganistan’da kız çocukları üniversiteye kadar okuyabiliyor. O da bazı bölgelerde. Diğer kesimlerde ise kız çocuklarının okula gitmesi tamamen yasak. Buna birçok gerekçe sunulsa da bizim gördüğümüz halkın kızlarının okumasını istediği yerde bir serbestlik varken daha kapalı bölgelerde, kızların okula gitmesine hoş bakılmayan yerlerde yasak söz konusu. Bir devlet aklı ve genel bir hukuk sisteminden öte bölgesel tepkilere göre hareket eden bir yapı mevcut. Sadece eğitimde değil üstelik, hemen hemen her konuda…

Bu Bayrak Kabul Edilemez

Afganistan’ın eski bayrağı yasak değil. Fakat artık tevhid cümlesinin yazılı olduğu bayrağı kullanıyorlar. Bir Müslüman olarak bu beni rahatsız etti. O bayrak benim iman şartım. Nasıl bir ülkenin bayrağı olabilir? Tüm Müslümanları kapsayan bir kelime nasıl bir ülkeye indirgenebilir. Resmi tanınma gerçekleşince iman kelimemizin yazılı olduğu bayrağın karşısına mı ay yıldızlı bayrağı koyacağız? Bu hiç makul değil. İslam birliğinin bayrağı olabilir fakat bir ülke bayrağı olamaz…

Şiryak Harikaydı

Hijyen noktasında Afganistan ile çok farklı olduğumuz kesin. Ülkede sabun kullanılmıyor. Hijyen eksikliğinin sebep olduğu Kolera hastalığı da çok yaygın. O sebeple yemek yediğimiz yerlere çok dikkat ettik. Yol emirimizin tavsiyelerine uyduk. Afganistan’ın dondurması meşhur.

Dondurmanın yapılış şekli ise dakikalarca izlemeye değer. Tadı da enfes. Katkı maddesi olmadan, meyvenin lezzetine de vararak, uzun Afgan sofralarında yediğimiz şiryak adı verilen dondurmanın tadını uzun süre unutamayacağım sanırım…

Hz Ali’nin Kabri Burada Olabilir Mi?

Mezar-ı Şerif, Afganistan’ın dördüncü büyük şehri. Hz. Ali’nin mezarının burada bulunduğuna dair inançtan ötürü ismi Mezar-ı Şerif. Biz de şehrin tam merkezinde bulunan kabri ziyaret etmek için yola koyulduk. Kabrin dış avlusuna girişte ayakkabılar çıkartılıyor. Mermer zemine çoraplarla dahi basmaya zorlandığımız bu mekanda Afganlar çıplak ayakla dolaşıyor. Kabrin var olduğuna inanılan yapıya ilk girişte çok büyük bir kazan bizi karşılıyor. Bu kazana ziyaretçiler para atmakta ve daha sonra kazanın üzerinde bulunan kilitlere kuvvetli bir şekilde asılmaktaymışlar. İnanışa göre kırılan kilit günahların bağışlandığına delilmiş. Taliban bu batıl inanca son verdiği için bugün sadece kazanı görmek mümkün. Ne kilit ne de kilitlere asılan insanlar mevcut.

Bir diğer ilginç görüntü ise piri fani amcaların önlerinde Kur’an ile oturdukları uzun masalardı. Burada para ile hatim ve Yasin satılmakta, Hz. Ali’nin ruhuna bağışlanmaktaymış. Şiilerin çok yoğun ziyaret ettiği bu mekanda kabrin yanına oturup ağıtlar yakarak göz yaşları döken birçok kadın ve erkek günahlarının bağışlanması için adeta kendilerinden geçer bir halde kabri çevreleyen demirlere sarılmakta ve medet ummaktalar.

Peki gerçekten Hz. Ali’nin kabri burada olabilir mi? Bana kalırsa hayır. Birçok efsane anlatılmakla birlikte tarihi olaylara ve o günün şartlarına baktığımızda Hz. Ali’nin naaşının Afganistan topraklarına taşınması pek mümkün değil. Tüm bu zayıf ihtimallere rağmen bu yapıya Hz. Ali’nin makamı değil de kabri denmesine, üstelik şehrin adının dahi Mezar-ı Şerif olmasına hayret etmemek işten bile değil.

Kaç Farklı Kavun Çeşidi Olabilir?

Afganistan’da halkın temel geçim kaynaklarından birisi de pazarcılık. Her gün açık olan şehir pazarlarında enva-i çeşit meyve, sebze ile birlikte sıkma meyve suları, cacık, börek, dondurma, meşrubat satan insanlar işsizliğin en büyük problem olduğu ülkede hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Afganistan’ın unutulmaz tatları arasında kavunu saymamak haksızlık olur. 30-40 çeşit kavunun var olduğu söyleniyor. Bu bilgiyi ilk duyduğumda çok şaşırmıştım fakat her yediğim kavunun tadı gerçekten birbirinden çok farklıydı. Bu kadar farklı kavun çeşitlerinin var olduğundan bihaberdim.

Taliban Bu Kez Çok Farklı

Taliban’ın ülkede çözdüğü en temel sorun güvenlik. Açıkçası onun dışında da halka etki eden olumlu yaptırımı olduğunu söylemek çok zor. Halkta inanılmaz bir atalet ve umutsuzluk söz konusu. Bir önceki Taliban tecrübesi 2021 Ağustos ayında tekrar yönetime gelen Taliban’a karşı inanılmaz derecede bir korku ve şüphe ile yaklaşılmasına sebep olmuş. Taliban ilk yönetim tecrübesinde muhaliflerine karşı çok sert bir tutum sergilemiş. Bilhassa Şiilerin o günlere dair pek güzel hatıraları yok. Bu kez de aynı yaptırımlara maruz kalmaktan yoğun endişe duymuşlar. Fakat Taliban bu kez çok daha ılımlı bir yaklaşım sergilemiş. Uyguladığı genel af da bunun bir göstergesi. Zulme maruz kalan, eziyet gören, işkencelerden geçirilen bir topluluk ya da grup söz konusu değil.

Bunun arka planında Taliban’ın üst düzey yetkililerinin ferasetli yaklaşımının yanında dünya devletleri tarafından tanınma arzusu da söz konusu olabilir. Çünkü Afganistan’ın halihazırdaki en temel problemlerinden birisi bu. Andhoy ilçesinde bir akşam namazını Taliban askerinin yanında kıldık. O anların resmini çekip İnstagram’da paylaştım ve bunun bana ilginç duygular yaşattığını anlattım. Birkaç dakika sonra Taliban’dan bahsetmem sebebiyle terör örgütü paylaşımında bulunmak gerekçesiyle hesabım kısıtlandı. Ülkeyi yöneten, tüm dünyanın bu durumdan haberdar olduğu Taliban hala dünyanın gözünde bir terör örgütü. Taliban’ın çözmesi gereken sorunlardan birisi de bu…

Benim Çocuklarımdan Hiçbir Farkları Yok

Kurban eti dağıtımları ve yardım faaliyetleri sırasında beni en çok etkileyen Suriye ve Azerbaycan’da olduğu gibi yine çocuklar ve yaşlı kadınların durumlarıydı. Bayram namazı sonrası kurban kesimlerine başladık. Belki sadece yarım saat geçtikten sonra insanlar tel örgülerin ardında toplanmaya başladı. Dağıtım yapılacakların isimleri belirlenmiş, randevu saatleri verilmiş ve bazı önlemler alınmıştı. Buna rağmen yüzlerce insan erken saatlerde kurban kesilen alandaydı. Saatler ilerledikçe sabır azalır ve taşkınlık çıkabilir diye korkuyordum fakat hiçte öyle olmadı. İlk anda nasılsa öğlen sıcağında da akşam saatlerinde de sabırları kuvvetliydi.

Birkaç kilo et için 40 derece sıcağın altında bekleyen ümmetin mazlum insanlarıydı onlar. Yanından geçerken “Babam yok amca” diye kısık sesle fısıldayan çocuğun gözleri anlatıyordu Afganistan’daki durumu. Yine, “Yemin ederim altı aydır evime et girmiyor, ne olur bir parça et bana da verin” diye yalvaran teyzenin sesinde gizliydi Afganistan’ın yoksulluğu.

Benim annemden, benim eşimden, benim kardeşimden, benim kızlarımdan hiçbir farkı yok bu insanların. Benden hiçbir farkı yok. En zoru da bu. Seni özel bir insan sanıyorlar. Bilmiyorlar ki karşılarında insanlığından utanan, yerin dibine batan ve ümmetin bütün günahını sırtında hisseden bir insan var…

Uçaklar Neden Zamanında Kalkmıyor?

Afganistan’da iç hat uçuşları mevcut. Kabil, Mezar-ı Şerif ve Herat arasından uçuşlar gerçekleşiyor. Biz de Mezar-ı Şerif’ten Kabil’e uçak ile gitmeye karar verdik. Uçağımız 15.00’da kalkacaktı. 45 dk sonra Kabil’de oluruz ve hava kararmadan birkaç işimizi de hallederiz diye düşünüyorduk ki havaalanına vardığımızda uçağın 1 saat rötar yaptığını öğrendik. Beklemeye başladık fakat 1 saat hiç bitmiyordu. Uçak 19.30’da kalktı. Herhangi bir açıklama yapılmadan, özür beklemiyordum açıkçası fakat bir açıklama olur diye düşünmüştüm. Beni en çok şaşırtan nokta ise uçağın tam 4 buçuk saat geç kalkmasına rağmen kimsenin itiraz etmemesi ve bir taşkınlık yaşanmamasıydı. Sebebinin peşine düştüm. Çünkü insanlar alışkın dediler. “Hiçbir uçak burada tam saatinde kalkmaz. Erken kalktığı da olur geç kalktığı da. Birçok sebep söz konusu mesela üst düzey bir yönetici arayıp 2 saat sonra geleceğim o uçağa binmeliyim dediğinde sırf o isim için uçak bekleyebilir.” Aldığım cevap karşısında şaşırmıştım. Bizim uçağın geç kalkma sebebini bilmiyorum fakat uçakların dolmuş gibi kullanıldığını ilk kez görüyorum.

Zenginlik Çok Kullanan Yok

Doğalgaz, demir, petrol, kehribar ve daha birçok imkan. Afganistan zengin bir coğrafya. Fakat şu an bu kadar zenginlik sistemsizlik ve iş bilmezlik sebebiyle kullanılamıyor. Değerli taşların dinamitlerle patlatıldığını duyduğumda küçük dilimi yutacaktım. Bunca zenginliği Amerika kullanmasın evet, Müslümanların topraklarındaki zenginliklere Batının kirli eli değmesin evet ama bu kadar zenginliğin içinde halk böylesi bir fakirlik de yaşamasın… Afgan halkının kendi imkanları ile kalkındığı günleri görürüz inşallah.

Yol Kenarında Zombiler

Afganistan’da yol kenarlarında zombi gibi dolaşan, burka altında uyuşturucu madde içen insanlar her yerde. Sayıları çok fazla. Durumları içler acısı. Madde bağımlılığı bu ülkenin en büyük problemlerinden birisi. Milyonlarca madde bağımlısı var. Kadın ve çocuk bağımlı sayısı da çok fazla. Yeni doğmuş bebekler için dahi madde bağımlılığı büyük bir problem. Bağımlı bir annenin çocuğu dünyaya maalesef ki bağımlı olarak geliyor.

Birkaç kilo et için 40 derece sıcağın altında bekleyen ümmetin mazlum insanlarıydı onlar.

Peki ne yapılıyor. Taliban bu konu ile mücadele edeceğini söylüyormuş. Mücadeleden kastı halihazırdaki uygulamaları ise buna mücadele demek imkansız. Halihazırda Taliban askerleri yol kenarlarında gördükleri madde bağımlılarını toplayıp saçlarını sıfıra vurarak küçücük odalara onlarca kişiyi kapatıyor ve soğuk su tedavisi (iyi geldiğine inanıyorlar) yapıyor. Bunun adı mücadele değil, tozu halının altına süpürmek. Bu insanların meslek edindirme kursu vb. faaliyetler ile hayata kazandırılması gerekiyor. Kaldı ki normal insanların bile iş bulamadığı Afganistan’da madde bağımlıları için bu imkanlar söz konusu olabilir mi? Büyük bir soru işareti. Bu bitkilerin ekimi ise devam ediyor. Önümüzdeki sene ekilmeyeceği söylense de bunu zaman gösterecek…

Afganistan’ın Kalbi Yaralı

Ülkenin yaş ortalaması 18. Ülkedeki genel hava ise umutsuzluk. Yardım isteyen birisi yanımıza yaklaştı ve yaralı vücudunu gösterdi. Hemen yaralarını kapatmasını istedik, yüreğimiz kaldırmadı o görüntüyü. Türkçe bilen bir Afgan yanımıza yaklaştı ve neden bakamıyorsunuz ki dedi. O adamın yarası ile bu ülkenin hiçbir farkı yok. O adamın vücudu yaralı bu ülkenin kalbi…

Tüm Afganlar Türkleri Seviyor

Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Türkmen, Aymak… Afganistan birçok etnik gruptan oluşuyor. Fakat bizim gördüğümüz herkes Türkiye ve Türk halkını seviyor. Bayram sabahı bir eve misafir olduk. Ev sahibinin tişörtümüzde yer alan Türk bayrağını işaret ederek söyledikleri şükür sebebimiz oldu;

“Siz iyi niyetle geldiniz, biliyoruz, hissediyoruz, farkındayız. Bu yüzden size kapılar açık, bu sofrada oturuyor, bizimle yemek yiyor muhabbet ediyorsunuz. Evlerimiz size açık. Amerikalılar da geldi. Sokakta bile rahat gezemediler. Hep ellerinde silah vardı. Ne kapımız açıktı onlara ne gönlümüz. Çünkü iyi niyetli değillerdi.”

Zafer Neden Sadece Duvar Yazılarında

Duvarlarda sık sık karşımıza çıkan bir ifade mevcut; “Allah’ın inayeti ile Amerika’yı yendik.” Yani zafer. Amerika’nın zulmüne, kirli ellerine, Afganistan’daki oyunlarına çok şey söylenir. Fakat zafer onların gitmesi olamaz. Çünkü bu topraklar herkes için çok değerli. Zafer Amerika’nın ya da diğer kirli ellerin tekrar bu topraklara gelmemesini sağlamak.

Enkaza dönmüş bir ülke, işsizlik, umutsuzluk, yoksulluk ve çaresizlik ile zafer naraları atmak acı bir tebessüm ettirdi bana. Sorunlarla yüzleşmedikçe, güçlü adımlar atmadıkça, değer ve kimliğini koruyarak dünyayla entegre olmadıkça, halkın yüzü gülmedikçe uçaktan atlayan insanları izlediğimiz gibi duvardaki o yazıların silindiği görüntüleri de izleriz maalesef…

Afganistan İçin Ne Yapabilirim?

Ölüme en yakın ülke deniliyordu Afganistan için. Gerçekten öyle. Gittik ve gördük, bu insanlar ölmek değil yaşamak istiyor. Çocuklar her şeye rağmen yine gülüyor. Eğitim tek umut o umut bugün yok hükmünde. Üzüleceğimizi bile bile gittik umduğumuzdan daha fazla üzüldük. Ama iyiki gittik. Onlar bizim kardeşlerimiz. Afgan dağlarında da çiçekler açar inşallah. Afganistan sana ne öğretti derseniz, devlet mefhumunun önemini derim. O kardeşlerimiz için ne yapabiliriz diye sorarsanız, hep birlikte Türkiye’ye iyi bakalım derim. Bu ülkenin güçlü olması herkes için bir umut. Afganistan için bile…


Ender Ekim
Temmuz 1994 İstanbul doğumludur. Memleketi Edirne olmakla beraber İstanbul’da ikamet etmektedir. Evli ve iki kız babasıdır. Çeşitli STK’larda idareci olarak görev yapmıştır. Dergilerin yazı işleri ekiplerinde bulunmuştur. GENÇ, Okur ve Dilhane dergilerinde yazıları yayınlanmaya devam etmektedir. Kitap ve yazıyla ünsiyet kurmayı sevmekte olup dolma kalem ve eski basım kitaplar özel ilgi alanıdır.

Leave a Comment