Havasını soluduğumuz şu zamanlar, bireysel hayat döngümüzü dijitale dökmeye doğru yönelten bir süreç. Yavaş yavaş farkında bile olmadan derslerimizi, etkinliklerimizi, alışverişlerimizi, dostlukla içilen çay sohbetlerimizi ve hatta gezilerimizi bile sanal alemde yapmaya başladık. Bu durumdan ne yazık ki kaçışımızın olmadığını gün geçtikçe daha net gördük. “Eskiden daha güzeldi” demenin bir faydası olmadığını fark ettiğimizde, içinde bulunduğumuz şartları daha iyiye dönüştürebilme, sanalı kendimize avantaj olarak sunma şansını yakaladık.
Dijital şartları nasıl daha iyi kullanabiliriz düşünceleriyle 6 arkadaş, gönül coğrafyalarımıza dalıp çıkarken, belki okuyucularımıza keşfedilmemiş bir kıta sunarız hissiyatıyla, yeni döneme ayak uydurmak insanlara dokunabilmek için ne yapabiliriz diye düşündük. Sosyal medyada, sitelerde, bloglarda karşımıza çıkan uzun yazılardan sıkıldığımızın farkına vardık. Zaman kavramı beşerin en kıymetlisi, bizde bunu göz önünde bulundurarak, vakitleri israf etmeden kısa ve öz şeyler ortaya çıkaralım, evde otururken okuyalım, izleyelim, kahve içerken müzik dinleyelim, dergilerle tanışalım, beğendiğimiz sayfaları paylaşalım, gitmeyi özlediğimiz yerleri anlatalım istedik ve hazırlıklara başladık.
Kitaplıklarımızın başına geçip kitaplarımızı taradık, film listelerimizi açtık filmlerimizi yeniden karıştırdık. Müziklerimizi tekrardan dinledik, unutamadığımız parçaları seçtik. Sosyal medyalarımızı, bağlantılarımızı kontrol ettik, paylaşıma açmak istediklerimizi not aldık. Gitmeyi çok sevdiğimiz, manzarasına doyamadığımız ve çok özlediğimiz mekanları hatırımıza getirdik. Dergilerimize elimiz değdi ve bunların her birini yazıya dökelim istedik.
Nasıl yapmalıyız? Sorusuna; klasikten uzak, uzun uzadıya gitmeyen, yazarken zevk aldığımız ve şahsına münhasır yazılar ortaya çıkarmak istediğimiz konusunda ortak bir karara vararak işe koyulduk. Şimdilerde biz, ayda bir düzenli formatta okurumuza yeni keşifler sunmak için içeriklerimizi bir araya getiriyoruz. Önünüze gelen çalışmamızın işleyiş mekanizması bu şekilde. Geriye kalan tek şey sayfayı ilerletip içeriklerimizle tanışmanız.
Güzel vakit geçirmeniz ve faydalanmanız dileğiyle, Değerli Okurlarımız…
Genel Yayın Yönetmeni: Kübra Taşdemir
Editör İşleri: Elif Yavuz
Kendi Halinde Yazarlar: Ayşegül Eroğlu, Ayşegül Taşalan, Betül Ellialtıoğlu, Elif Yavuz, Esra Kamacı, Fatma Zehra Hamarat, Gülbahar Sebetci, Kevser Betül Kurar
Türkçede Eylül adı kelime kökenini Arapçadan almaktadır. Arapçaya ise Süryanicede bulunan Elül (אלול) kelimesinden geçmiştir. Süryanicede Elül; Süryani takviminin 6. ayının ismidir. Süryanicede Elül isminin kökeni Akadca hasat festivali ve bu festivalin yapıldığı ayı tanımlayan elūlu/elūnu kelimesinden türemiştir. İngilizcede September kökeni ise Latincedeki “Septem” kelimesinden gelir. Septem; 7 anlamına gelmektedir. Hristiyanlarda Eylül ayı “Haç Ayı” olarak bilinir. Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde Eylül ayı “İstavrit ayıdır”.
Hüzün ve Tesadüf – Mustafa Kutlu
Hüzün ve Tesadüf; deneme, hikaye-öykü kitaplarıyla tanınmış usta yazar Mustafa Kutlu’nun hikaye eseridir. İlk baskısı Ocak 1999’da okura sunulmuş ve ilk baskının kapağında pencere önünde kırmızı çiçekler yer almaktadır. İlk baskıda da sunulan bu güzel kapak kitabın Ağustos 2020 tarihli çıkan son baskısında da aynıyla korunmuştur.
Çizgiden çıkan, naz çeken, göz yaşı silen, dert dinleyen Seyfettin’le başlayan on yedi farklı hikayesiyle Mustafa Kutlu, banliyö treninin cam kenarından adeta 17 farklı durağı okura seyrettirmektedir. Dertlendiğimiz ama istemeye istemeye boşver dediğimiz ne varsa kahramanlar bu kitapta bizim yerimize seslendirmiştir. Cevat’ın “Nâmertlik aldı yürüdü diye, mertlikten vaz mı geçeceğiz?” diyerek yığınların içinde elini taşın altına sokmaya inatla devam eden kişi olması gibi mesela. Bilimsel bilgiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir hayatın da var olduğunu bize hatırlatır Kutlu.
Okurken adına eski dünya denilen; çam kozalağına ve yumuşak yüne dokunur, yeni sağılmış sütü koklamaya çalışırız. Bu kitapta masallar uyutmaz, hayatın hikmetini fısıldar. Hayat ise tadılır ve anlaşılır bir şeydir, içinde dualar, aşıklar, arayanlar, bulanlar, leylaklar, menekşeler kasımpatıları vardır. Keyifli okumalar.
İnsanlığın Medeniyet Destanı – Roger Garaudy
Roger Garaudy’nin yazıp, Cemal Aydın’ın Türkçeye çevirmiş olduğu bu kitap Timaş Yayınları’ndan yayımlanmıştır. İnsanlığın Medeniyet Destanı diye isimlendirdiği kitabında yazar, yalanlardan ve göz boyamadan uzak, gerçek bir dünya medeniyetleri tarihini anlatmayı amaçlamıştır. Batı hegemonyasını reddeden ve doğunun bilinmeyen geçmişini gözler önüne seren yazarın objektif anlatımı mevcuttur.
Bu kitabı okurken, medeniyetlerin ilk beşiğinden, İslam’ın yayılışına ve batının Rönesans dönemine uzanarak Hindistan, Çin, Japonya, İran ve daha birçok kültürün içinden geçiyorsunuz.
Geçmişinin geleceğine yön verecek bir fener olduğunu unutmak istemeyen ve alana ilgi duyan okuyucularımıza, bu eser tavsiyemizdir.
Çile - Necip Fazıl Kısakürek
Ahmet Necip Fazıl Kısakürek, Türk şairi, romancı, oyun yazarı ve İslamcı bir ideologdur. 12 yaşında şiir yazmaya başlamış ve ilk şiir kitabı 17 yaşındayken çıkmıştır. Çile, Usta şair Necip Fazıl’ın şiirlerini topladığı Büyük Doğu Yayınları tarafından yayımlanan bir şiir kitabıdır. Çile şiirinin ismini aynı zamanda kitabında da kullanmıştır. Necip Fazıl “Şiirlerim ve Şairliğim” başlıklı önsözünde Çile’yi ana kitabı olarak takdim etmiştir. İçerisinde 173 şiir bulunmaktadır. Fertten cemiyete kadar uzanan şiirlerin bulunduğu bu şiir kitabını sizler için öneriyoruz.
Mesail Dergi
Üç aylık düşünce dergisi olarak okuyucuları ile online ortamda buluşan Mesail, okuyucularını hızla akıp giden hayatta kavramanın güçleştiği müesseseleri daha iyi anlamak ve pek çok açıdan tartışmak adına ortam hazırlıyor. Hukuk, siyaset, psikoloji, sosyoloji, tarih gibi beşeri ilimler alanında eğitimlerini alan ve sürdüren, ortak dertleri taşıyan, farklı coğrafyalarda da aynı gayretteki kişileri anlamaya çalışan kişiler olarak kendilerini tanıtan Mesail ekibi, bu amaç ve kimliğin gerektirdiği sorumlulukları dergileri ile okuyucularına da gösteriyorlar.
Schındler's Lıst – Steven Speılberg
Steven Spielberg tarafından yönetilen film, 1992 Amerikan epik tarihi dram filmi olma unvanını taşıyor. Avustralyalı yazar Thomas Keneally tarafından 1982 yılında tarihli gerçek öğeler barındıran bir romandan uyarlanan film, İkinci Dünya Savaşında Alman sanayici Oskan Schindler’i konu alıyor. Schindler, fabrikasında çalışan Polonyalı Yahudi mültecileri Holokost’tan kurtarıyor.
Liam Neeson, Ralph Fiennes, Ben Kingsley gibi isimlerin oyunculukları ve Keneally’nin romancılığının gücünü birleştiren film, İkinci Dünya Savaşı Almanya’sının önemli bir betimlemesi.
Chocolat (Çikolata) - Lasse Hallström
Joanne Harris’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan film Johnny Depp’i Tim Burton evreninin dışında bir yerlerde görmeyi sevenler için iyi bir seçim olabilir. Olaylar halkı belli kalıpların dışına çıkmadan sıradan bir hayat yaşayan bir Fransız kasabasına Kuzey rüzgarlarıyla gelen bir anne-kızın etrafında gelişir. Yer yer Kilise ve İncil ekseninde insanların inançlarını işine geldikleri biçimde yansıtmasına atıflar da vardır. Bu yansıların öncelikli hedef noktası ise her sıkıntı için çözüm merkezi haline gelen bir dükkandır. Anne-kızın işlettiği bu çikolata dükkanı tüm kalıpları yıkacak bir depremin başlayacağı yer olacaktır. Bu ikiliye “öteki” damgalı gizemli bir adamın da katılmasıyla kasaba halkı için bir metamorfoz dönemi başlar.
Yağışlı sonbahar günlerinde, “zihni yormadan akıp gitsin” niyetiyle bir film ararsanız “Çikolata” sizin için bir alternatif olabilir. Tabii canınızın çekeceğini düşündüğümüzden yanınızda çikolata veya onun mukabilinden bir şeyler bulundurmanızı tavsiye ederiz.
Chernobyl - Mini Dizi
Chernobyl, kazara olduğu düşünülen ve büyük bir radyasyon patlamasına yol açan Çernobil faciasını anlatan bir mini dizi. Çernobil faciasından sonra görevlendirilmiş, ne olup bittiğini anlamaya çalışan bir bilim insanının yolculuğuna birlikte çıkıyoruz. Aynı zamanda Çernobil bölgesindeki bir işçinin hamile eşinin gözünden de olaylara daha duygusal bir bakış elde ediyoruz.
Dizide anlatıldığı üzere Çernobil faciasında olayın gerçekleştiği bölgede çalışan insanlar yüksek radyasyon sebebiyle ciddi yanıklara maruz kalıp hayatlarını kaybediyor, oraya incelemeye gelen görevlendirilmiş kişiler de birkaç sene sonra kanser gibi ağır hastalıklara yakalanıyorlar ve çok sayıda sakat çocuk doğumları gerçekleşiyor.
Bölgede oluşan yüksek radyasyon sadece insanların değil bölgedeki tüm canlıların ölümüne yol açıyor.
Bu arada diziyi izlerken “Bu dizide neden İngilizce konuşuyorlar, olay Ukrayna’da geçmiyor mu?” diye kendime sıkça sordum. En azından bu kadar gerçekçi bir yansıtma iddiası içinde ortaya konmuş bir yapımda bence orijinal dile uygun işlemeler, yansıtma çabasını daha başarılı kılabilirdi. Ama tabi bu ayrıntıya fazla takılmıyorsunuz çünkü dizi sizi hikayenin içine alıyor ve sonuna kadar sizi içinde tutmayı başarıyor.
Horton - Animasyon
Sosyal medyada belli aralıklarla denk geldiğimiz dolaşımda olan popüler bir video var. Bu video, evrendeki yerimizi anlamamız için oluşturulmuş bir video animasyon. “Universe Size Comparison” başlıklı bu videoda önce çimenlere yatmış gülümseyen bir insanı görüyoruz ve bulunduğu konumdan evrenin bilinen en büyük katmanına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu videoyu izlemek insanın kendinin ve içinde yaşadığı gezegenin evrenin tamamı yanında ne kadar küçük olduğunu anlamaya çalışmasına yardımcı oluyor.
Bu video aslında Horton isimli bir animasyon filmini anımsatıyor. Filmde Horton adında sevimli bir fil, bir gün rastladığı çiçeğin içinden bir ses duyuyor ve o çiçeğin içinde apayrı bir dünya olduğunu, o dünyadaki yaşayan biriyle konuşarak öğreniyor. Tabi Horton bunu ahaliye anlatınca hemen bu duruma karşı çıkan bağnaz birileri bu durumun saçmalık olduğunu söylüyor.
Film boyunca Horton, çiçeğin içinde yaşayan birileri olduğuna dair buna inanmayanlara karşı bir mücadele içerisine giriyor. Tabi her hücresi kendi içinde bir dünya olan insan için film insanın aklına hemen şu soruyu getiriyor: Ya biz de bir çiçekteki toz zerresiysek? Çimende yatan insan bu gezegenin, bu gezegenler bu evrenin ve tüm bu evren aslında daha keşfedemediğimiz, şimdi anlatılsa aklımızın almayacağı çok büyük bir şeyin parçasıysa? İmdaaat bizi duyan bir fil var mı?
Kudüs Biz Burada Kalacağız - Belgesel
Belgesel’in Türkiye’deki ilk gösterimi, 2016 yılında Nisan ayının 24’ünde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde yapılmıştır. Yönetmenliğini Tülay Gökçimen üstlenirken yapımcılığı da Kudüs Bilinci Derneği’ne ait olmuştur. Müslümanların ilk kıblesi, üçüncü önemli mescidi, miraç hadisesinin yaşandığı yer ve dahası olan Mescid-i Aksa bugün maalesef ki baskılar, şiddet ve gürültü kirliliği altındadır. Bu çalışma da işgalci İsrail’in zulmünü gözler önüne sererken Mescid-i Aksa murabıtalarını da bizlere tanıtmaktadır. Bu belgesel sabrın, tevekkülün, cesaretin görsel anlatımı olmuştur. Tülay Gökçimen’in “Filistin Vatansız Halka, Halksız Vatan” çalışması, bahsettiğimiz belgeselin devamı niteliğindedir. Okuyucularımıza tavsiye ederiz.
İrem Yaşar - Instagram
İrem Yaşar, 13 Ekim 1992’de Amasya’da dünyaya gelmiştir. Çukurova Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun olmasının ardından Anadolu Üniversitesi’nde Aşçılık bölümünü bitirmiştir. 2018’de anne olmuş aynı zamanda “Neşesi Yeter” isimli ilk kitabını Cezve yayınları aracılığıyla yayımlamıştır. 2021 yılında ise Küsürat Yayınları ile ikinci kitabını (Her şey Eksik Her şey Tamam) yayımlamıştır.
Bir erkek çocuğu dünyaya getiren İrem Hanım, anne olduktan sonra mimarlık alanındaki çalışmalarına ara vermiştir. Tüm bunların yanında İrem Hanım gündelik hayatında aktif olarak kullandığı sosyal medya hesabından takipçilerine verdiği öneriler, yaşamından paylaştığı kesitleri ile takipçilerine verimli olabilecek içerikler üretiyor. Gerek modern hayatın bize dayattığı kapitalizm, materyalizm gibi konuları gerekse aile içi hayatın insanlar üzerinde oluşturduğu görev ve sorumlulukları ele alarak yazdığı yazılar insanlara iyi gelecek tarzda. Hayatımızda küçük görünen güzelliklerin farkına varmamızı, şükretmeyi, sadeliği, mütevaziliği, kendimiz olmayı öğütlüyor. Bunu yaparken de yaşamını sözlerine yabancı değil eş kılıyor. İrem Hanımın paylaşımlarını yakından takip etmek için hesabını ziyaret edebilirsiniz.
Kemal Sayar & Saadettin Ökten - Gönül Sadası
Kemal Sayar psikiyatrist, psikoterapist ve yazardır. Saadettin Ökten ise şehir ve medeniyet çalışmaları ile tanınan öğretim üyesidir ve yazarlık yapmaktadır. Alanında uzman iki isim farklı perspektiflerden insana ve yaşama dair sohbet tadındaki konuşmaları ilk olarak Erkam Radyo’suna konuk olmalarıyla başlamıştır. Kemal Sayar ve Saadettin Ökten’nin ele aldıkları konular nezaket, aşk, aile, akıl, itidal ve hayret gibi çok çeşitli başlıklar üzerinden ilerlemiştir. Takip edilen ve beğenilen yayınlar bir araya toplanarak Gönül Sadası başlıklı Podcast’te dinleyicileriyle yeniden bir araya gelmiştir. Yavaşlamak, rahatlamak ve düşünmek istediğinizde size eşlik edebilecek bir podcast dizisi Gönül Sadası.
3. Marmara Kamp Karavan ve Doğa Sporları Fuarı
Kamp karavan veya doğa sporlarıyla ilgilenenlerin her yıl heyecanla beklediği fuar bu sene 21-25 Eylül tarihleri arasında yapılması planlanıyor.
Her çeşit ihtiyaca göre 50 Bin TL ile 20 Milyon TL arasında değişen 200’den fazla karavanın sergileneceği fuarda 50 binin üzerinde kamp, doğa ve outdoor ekipmanları da fuarda bulunacak. Malzemelerin sergilenmesinin yanında katılımcılar birçok ekipmanı deneme imkanı da bulabilecek.
Marintürk İstanbul City Port ev sahipliğinde gerçekleşecek olan Marmara Kamp & Karavan ve Doğa Sporları Fuarı ziyaretçilerine bu yıl daha kaliteli bir deneyim imkanı sunmayı hedefliyor.
Sakıp Sabancı Müzesi – Karma Sergi, “Şehzade Abdülmecid Efendi ve Hat Sanatı”
Sakıp Sabancı Müzesi, Emirgan sahilinde yer alan Altı Köşk bünyesinde barındırdığı zengin hat ve resim koleksiyonuna ek olarak zaman zaman sergilere ev sahipliği yapan bir sanat müzesidir. Ressamlığı ile bilinen Abdülmecit Efendi, sarayda dış dünyadan uzak geçirdiği dönem boyunca sarayın bünyesindeki hattatların levhalarından oluşan koleksiyonları inceleyerek ve yazıları taklit etmeye çalışarak hat sanatını öğrenmiştir.
Şehzade Abdülmecid Efendi ve Hat Sanatı Sergisi, Abdülmecit Efendi’nin hat levha eserlerini sergilemekte ve beraberinde Abdülmecit Efendi’nin yaşantısına dair kısa bilgiler sunmaktadır.
Abdülmecid Efendi’nin kendi eserlerine ek olarak akrabası olan sultanlar ve yazı hocalarının hat levhaları, kıt’aları ve güzel yazı örnekleri de sergilenmektedir.
Şehzade Abdülmecid Efendi ve Hat Sanatı Sergisinin yansıra Sakıp Sabancı Müzesindeki diğer sabit sergileri ziyaret edebilir ve müzenin bahçesinde vakit geçirebilirsiniz. Sergi 30 Ekim 2022 tarihine kadar ziyaretçilerini bekliyor.
Büyükada
Prens Adaları’nın en büyüğü olan Büyükada, hem yerli gezginlerin hem yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği ada olma özelliğini taşıyor. Doğal güzellikleri, çam ormanları, tarihi yapıları ve sakinliği ile ziyaretçilerine güzel bir gün yaşatan Büyükada da elektrikli araçlarla ada turu yapabilirsiniz. İsa Tepesi ve Yücetepe’de manzaranın keyfini çıkarabilir, Aya Yorgi kilisesi ve Manastırı’nı ziyaret edebilirsiniz. Bunların yanında 1898 yılında inşa edilen Rum Yetimhanesi de görebileceğiniz yerlerden, ünlü mimar Alexandre Vallaury tarafından inşa edilen yetimhane, dünyanın en büyük ahşap binalarından biri olma özelliğini taşıyor.
Büyükada’nın kültürünü anlamak adına gezi rotanızın önemli bir bileşeni olan Adalar Müzesi, İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olma özelliği taşıyor. Belge ve fotoğraf bakımından zengin bu müze haftanın her günü açık.
Trabzon Şehir Müzesi
24 Şubat 2017 tarihinde Trabzon Şehir Müzesi olarak hizmet vermeye başlayan müze Trabzon’un tarihini, kültürünü ekonomisini turistlere ve ziyaretçilerine anlatan üç katlı bir müzedir. Müzede, Trabzon halkının yaşamı gelenek ve göreneği yöresel yemekleri ekonomik hayatı ve spor tarihine de yer verilmiştir. Bal mumu heykelleri ile Trabzon insanının yaşamı canlandırılmış ve gelecek nesillere Trabzon’un tarihi aşılanmaya çalışılmıştır. Müzede klasik müze sergilerinin dışında dijital sergileme teknikleri de kullanılmıştır.
Trabzon’un tarihini, yöresel yemek ve kıyafetlerini ve Trabzon ile ilgili daha pek çok bilgi almak isterseniz Trabzon’a geldiğinizde bu müzeyi ziyaret etmeniz sizin için önerilir.
Phıladelphıa Deneyi (Gökkuşağı Projesi)
Bir varmış, bir yokmuş… Mevzuya bu şekilde başlayalım çünkü bu bir ışınlanma masalı. Takvimler 1943’ü gösterirken ABD hükümeti bobinlere fısıldayan adam Tesla’dan gemilerinin düşman radarına takılmadan ilerleyebilmesi için bir çözüm ister. Tesla da “Hay hay” der ve deneyin ilk aşaması başlar… Geminin belli noktalarına dev jeneratörler bağlanır, şalterler kaldırılır, oluşan bu manyetik alanda müthiş bir elektrik enerjisi açığa çıkar ve ışığı kırar, gemi ortadan kaybolur. Aslında optik bir görünmezlik sağlanır. Ardından şalterler indirilir ve gemi görünür hale gelir. ABD hükümetin insan üzerinde yapılmasını istediği deneylere başlama teklifini reddeden Tesla, böyle bir şeyin getireceği korkunç sonuçları öngörür ve projeden çekilir. Ancak insan üzerinde yapılması planlanan deneyler bir süre sonra Dr. John Von Neuman başkanlığında gerçekleştirilir. Gemi tekrar geri gelir gelmesine ama bulunduğu yerden 640 km. uzaktadır ve mürettebatta eksik insanlar, eriyen metal levhaların arasına karışıp katılaşanlar, bilincini kaybedenler vardır. Proje büyük bir korku ve şaşkınlıkla rafa kalkar ve örtbas edilir. Bu olay gerçekten yaşandı mı bilinmez ama Einstein’in “Birleşik Alan Kuramına” göre gerçekliği mümkündür. Bir maddeye güçlü bir enerji (örneğin elektrik enerjisi) verirseniz onu başka bir yere ışınlayabilirsiniz! Lakin ışınladığınız maddeyi gittiği yerde ne halde bulacağınız muamma…
Bilim için bile fazla muallak olan bu olaya edebiyat ve sinema kayıtsız kalır mı? “A’dan Z’ye Phi Deneyi”, “Yok Oldu” gibi kitaplar; “Philadelphia Deneyi”, “Tehlikeli Deney” gibi filmler ortaya konur. Gökten üç elma düşer: biri okuyucularımızın, biri zavallı mürettebatın, biri de bu sefer Newton’ın değil, Tesla’nın başına…
Durme Querıdo Hıjıco
Durme Durme, Seferad kültürünün önemli bir parçasını temsil ediyor. İspanya’dan göç etmiş Yahudi halkına Seferad, kullandıkları dile Ladino ismi verilmiştir. Seferad müziklerinde Doğu ve Batının sentezi görüleceği gibi azınlık olmanın, sürgün edilmenin verdiği hüzün de duyulacaktır. Durme Durme bir annenin çocuğuna ninnisi. Savaş, sürgün, ölümler tüm acısıyla devam etse de anne çocuğuna umutla, hayalle ve iyi temennilerle seslenmeye devam edecektir. Müziği, Ladino dili ve ninninin sözleri bir annenin çocuğuna telkinlerini duyma ihtiyacınız olduğuna size eşlik edebilecek cinsten.
Elıas Rahbanı-Dance of Marıa
4 Ocak 2021’de Covid-19 sebebiyle 83 yaşında vefat eden Elias Rahbani tıpkı şarkılarını seslendiren Feyruz gibi Lübnan’dan dünyaya yayılan bir yetenek. Lübnan halkının mücadelesini müzikle temsil eden Rahbani kardeşlerin besteci, söz yazarı ve orkestra şefi olan küçük kardeşi. Döneminde ortaya çıkan müzik türlerinden Fransız-Arap tarzının da öncüsü. Kimi zaman kardeşleriyle çalışmış kimi zaman da tek başına. Elias Rahbani dinlerken tanıdık tınılara rastlamak mümkün. Hatta bestelerini Yeşilçam filmlerinde ya da 60-70’ler Türk müziğinde pek çok kez dinlemiş olabilirsiniz. Mesela Ajda Pekkan’dan dinlediğimiz “Sana Neler Edeceğim” gibi. Lübnan’ın kozmopolit yapısının yansımaları Elias Rahbani’nin müziğinde de karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri Dance of Maria sizlerle..