Büyüsü Bozulan Demokrasi: Tunus
Yazar: Selvanur Demircan
Arap Baharı’nın başarıya ulaştığı tek ülke olan Tunus’ta, 2021 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından gerçekleştirilen öz darbe (self-coup) Tunus’taki demokratikleşme sürecini akamete uğratmıştır. Said tarafından meclisin askıya alınması suretiyle gerçekleşen öz darbe Tunus’taki demokrasinin sonuna mı işaret ettiği tartışmalarını başlatmıştır.
11 Haziran 2022 tarihinde İlmi Etüdler Derneği Siyaset Çalışmaları Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı “Tunus’ta Demokrasinin Sonu mu?” başlıklı seminerde Tunus’un demokratikleşme hikayesi Arap Baharı’ndan itibaren 2021 yılında gerçekleşen öz darbeye kadar olan süreç içinde tahlil edildi ve ülkenin geleceğine dair perspektifler sunuldu. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Süleyman Güder moderatörlüğünde yürütülen seminere, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Muhammed Tahir Kılavuz konuşmacı olarak katıldı. Orta Doğu özelinde otoriter rejimler, rejim değişimi, din ve siyaset, darbeler ve anket çalışmaları gibi akademik çalışmalara sahip olan Kılavuz, yaklaşık on yıl bizzat Tunus’ta bulunması dolayısıyla, Tunus hakkında akademik donanıma sahip olduğu kadar, sahaya da hakim olması yönüyle değerli çalışmalar ortaya koyan bir isimdir.
Arap Baharı ve Tunus
Programın ilk kısmında Arap Baharı’ndan itibaren Tunus siyasetinde neler yaşandığı ele alınmıştır. Arap Baharı’na giden süreçte Tunus, 23 yıldır otoriter Bin Ali rejimi altında kötü iktisadi koşullar ve baskılarla yönetilmiştir. Tunus’ta sıradan bir vatandaş olan seyyar Muhammed Buazizi’nin küçük bir meydanda kendini yakarak intihar etmesi ülke çapında büyük bir yankı bularak Arap Baharı’nı başlatan ilk kıvılcım olmuştur. Bu olayın tetiklemesiyle halk ülkedeki kötü gidişatı protesto için sokaklara dökülmüştür. O süreçte bu ayaklanmanın uluslararası çapta yankı bulacağı ön görülmemiş olsa da büyük bir tarihi kırılma yaşanmış ve diğer otoriter Arap ülkelerinde de benzeri ayaklanmalar başlamıştır. Protestolar sonucunda diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle Tunus’ta devrim yaşanmıştır.
Tunus’un başarıya ulaştığı tek ülke olduğunu ifade eden Kılavuz, Tunus’taki devrimin bir halk hareketi olduğunun altını çizmiştir. Kılavuz “demokratik geçişin” ve “demokratik konsolidasyonun” birbirinden bağımsız iki aşama olduğunu; demokratik geçişte halkın aktif bir rolü söz konusuyken demokratik konsolidasyon aşamasında siyasi aktörlerin devreye girdiğini belirtmiştir. Otoriter bir rejimden özgür, adil, rekabetçi seçimlerin gerçekleştiği bir demokrasiye geçişten sonraki aşama olan demokratik konsolidasyon, demokrasinin ne kadar devam ettirileceği ve nasıl sürdürüleceğiyle ilgilidir. Bu noktada halktan ziyade siyasi aktörlerin rolü önemlidir. Yaklaşık yirmi yıl sonra, bölgede ilk ve nadir seçimlerden birinin 2013’te Tunus’ta gerçekleşmesiyle demokratik geçiş aşaması tamamlanmıştır. 2014 yılında anayasanın yürürlüğe girmesi Tunus’un demokratikleşme sürecindeki en önemli adım olmuştur. Ülkenin İslamcı partisi olan Nahda, 2013 seçimlerinde en çok oy alan parti olarak ilk sırada yer almıştır.
Eski rejimin sol eğilimli iki partisini geri de bıraksa da tek başına hükümet kurmak için yeterli oya ulaşamadığı için Nahda, “Troyka Hükümeti” ismiyle kurulan bir koalisyon hükümetinde yer almıştır. Kurucu hükümet olan Troyka Hükümeti’nin birincil hedefi bir anayasa hazırlamak olmuştur. Ancak çeşitli anlaşmazlıklardan dolayı süreç sekteye uğramış ve ortak bir zeminin bulunması amacıyla çözüm yolları aramıştır. Bu amaçla farklı sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü kurulmuş ve demokratikleşme çabalarına katkı sağlayan bu gruba Nobel Barış Ödülü verilmiştir.
Nahda Hareketi
Süleyman Güder’in, Nahda’nın demokrasiye yönelik bakışının ne olduğu sorusuyla Nahda Hareketi’ne dair bir pasaj açılmıştır. İslamcı hareketlerin her birinin kendine has ve birbirinden farklı hususiyeti olduğunu vurgulayan Kılavuz, her İslamcı hareketin doğduğu yerel bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Laiklik söyleminin çok güçlü olduğu bir ortamda ortaya çıkan Nahda, anayasayı daha dindar ve İslami hâle getirmeyi hedefleyen bir parti olmuştur.
Nahda Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi’nin fikirleri doğrultusunda bir vizyona sahip olan Nahda özgürlükçü ve çoğulcu değerleri benimsemiştir. Demokrasiyi benimseme, kadınların siyasetteki rolünü önemseme, liberal değerlere açık olma gibi ilkeleri Nahda’yı diğer İslamcı partilerden ayıran önemli bir husus olmuştur. Kılavuz, Tunus’taki demokratik geçiş sürecinin tamamlanmasındaki en önemli etkenin Nahda’nın bu süreçte verdiği tavizler olduğunu ifade etmiştir.
Demokratikleşme Sürecinden Öz Darbeye
Tunus’ta 2014 sonrasındaki süreci belirleyen en önemli olay 2014 yılında gerçekleşen seçimleri eski rejimin üyelerinin kurduğu Nida Tunus Partisi kazanmasıdır. Burgiba döneminin prenslerinden El-Beci Kaid es-Sibsi isminde karizmatik bir lider tarafından kurulan parti, var olan yeni rejime uyumlu söylemleri benimsemiş ve seçimleri kazanmıştır. Böylelikle eski rejimin aktörleri ülkeye “tepeden” geri dönmüştür. Gannuşi ile koalisyon hükümeti kurulmuş ve Nahda sembolik olarak bazı bakanlıkları almıştır. Böylece ideolojik olarak taban tabana zıt olan iki parti bir araya gelmişse de Nahda bu süreçte tam olarak muhalefet yapamamıştır. 2011 yılından itibaren günümüze kadar Tunus’ta toplamda 7 farklı Başbakan göreve gelmiştir.
Bu noktada Süleyman Güder, M. Tahir Kılavuz’a Cumhurbaşkanı Kays Said’in sürece nasıl el koyduğunu ve ardından hangi gelişmelerin yaşandığını sormuştur. Sibsi’nin ölümünden sonra 2019 yılında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koyan Kays Said’in halk tarafından kısa sürede teveccüh gördüğünü belirten Kılavuz, Said’in devrimin beklentilerinin gerçeklemediği, amaçlarının yerine getirilmediği söylemleriyle siyaset sahnesini çıktığını ifade etmiştir. 2011 yılından sonraki süreçte siyasi figürlerden yılmış olan halk bir anayasa hocası olan ve daha önce siyasette hiç yer almayan Said’e umut bağlamıştır. Böylelikle %70 civarında bir oranla seçimleri kazanan Said hükümeti kurmuştur. Ancak 2021 yılının Temmuz ayına kadar adaylığı süresince dile getirdiği vaatlerini yerine getiremeyen Said, bunun müsebbibi olarak kötü muhalif siyasetçileri ve partileri hedef göstermiştir. 2021 yılının Temmuz ayında meclise “öz darbe” gerçekleştiren Said, meclisi askıya almış ve meclisin önüne asker koyup milletvekillerini içeriye sokmamıştır. Gerçekleştirilen öz darbe daha çok Nahda’ya yapılmış gibi yansıtılmış ve Said seküler gruplardan da destek almıştır. Nahda en başından beri bu olayı bir darbe olarak nitelendirse de bunun darbe olmadığını savunan gruplar da olmuştur.
Kılavuz, Nahda’nın Mısır’daki Rabia süreci gibi bir süreç yaşamamak için daha dengeli ve yumuşak bir muhalefette bulunduğunun altını çizmiştir. Darbe sonrasında yedi/sekiz ay boyunca herhangi bir şey yapılmamış; yalnızca “Darbeye Karşı Vatandaşlar” adlı bir platform kurulmuş ancakmuhalefetin tesisi sağlanamamıştır. Bir süre sonra meclis başkanı, meclisi çevrim içi bir toplantıyla toplamak istemiş; bu hamle karşısında Kays Said meclisi feshetmiştir. Bu durum Said’in iktidarını giderek güçlendirdiğini göstermektedir. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının da Said’e güçlü bir şekilde karşı çıkamaması Said’in gün geçtikçe kontrolü ele aldığına işaret etmektedir.
Tunus’ta 2014 sonrasındaki süreci belirleyen en önemli olay 2014 yılında gerçekleşen seçimleri eski rejimin üyelerinin kurduğu Nida Tunus Partisi kazanmasıdır.
Mevcut durumda demokratik geçiş aşamasına geri dönülmesinin kısa vadede mümkün olmadığını ifade eden Kılavuz, Kays Said ile demokratik sistemin sürdürülebilirliğine pek ihtimal vermediğini belirtmiştir. Said, darbeden sonraki ilk birkaç aylık süreyi KHK’larla yürütmüş; yol haritasını çok geç açıklamıştır. Anayasa yazım sürecinde halkın anayasa maddelerini oylayabileceği bir internet platformu kurarak halka danışıldığı imajı çizmişse de bu platforma rağbet olmamış ve katılım %20’nin altından kalmıştır. Kılavuz, Tunus’un siyasi sistemine dair “Kays Said’in baş aktör olduğu seçimli otoriter sistem” ön gördüğünü ifade etmiştir. Kays Said’in karşısındaki muhalefetin onu düşürebilecek güçte olmadığını belirten Kılavuz, halk tarafından aldığı desteğin azalmasıyla kendi başarısızlığının kendi iktidarını düşürebileceğini vurgulamıştır.
Kendisine olan muhalefete rağmen Said, büyük oranda halkın desteğini almaya devam etmektedir. Bunun arkasında halkın devrim sonrası süreçteki demokrasiye ve devrime dair umudunu yitirmesi gibi bir sebep bulunmaktadır. Halk devrimin başarısızlığından kaynaklı bir yorgunlukla devrimin vaatlerini yerine getiremeyen siyasetçilere öfke duymuş ve “güçlü bir figür” arayışında olmuştur. Kays Said’in darbesinin ilk aşamada ve hâlen (kısmen) destek görmesinin nedenlerinden biri de bu olmuştur. Devrim öncesinde halkın talepleri “iaşe, hürriyet ve adalet” olarak temelde iktisadi, siyasî ve toplumsal olarak üç aşamada talepleri olmuştur. 2011’i takip eden süreçte siyasi talepler, ifade özgürlüğü, eylem yapma özgürlüğü, seçimlerin gerçekleşmesi açısından büyük ölçüde karşılanmıştır. Bu noktada Kılavuz, “İfade özgürlüğü karın doyurmuyor.” vurgusuyla siyasi gelişmelerin altını doldurmanın önemini belirtmiştir. Devrim sonrası iktisadi koşulların kötüye gitmesi, yolsuzlukların artıp gözle görülür hâle gelmesi, eşitsizliklerin artması gibi durumlardan dolayı halkın rahatsızlığı artmaya başlamıştır. Tunus’taki siyasi, iktisadi ve toplumsal atmosferden memnuniyet duymayan halk devrim sonrasındaki siyasetçilerden ümidini kesmiştir.
Programın sonun gerçekleşen soru-cevap kısmında “Gannuşi yeniden iktidar mücadelesine girmeyi düşünüyor mu?” sorusuna yönelik Nahda’nın yeniden iktidar olmasının uzak bir ihtimal olduğunu ve bunun oluşması için uzun süreç gerekeceğini ifade eden Kılavuz, Gannuşi’nin Kays Said’e olan muhalefetini sürdüreceğini belirtmiştir. “Arap Baharı gerçekleşmeseydi, bugünkü durum nasıl olurdu?” sorusuna yönelik, “2022’den baktığımızda Arap Baharı olmasaydı belki bölge daha iyi bir durumda olabilirdi. 2010’da 2020’den pek çok yönden daha iyi bir vaziyet vardı. 2011 yılında bugünler tahmin edilebilseydi halk muhtemelen sokaklara çıkmak yerine evinden çıkmamayı tercih ederdi. Ancak günün şartları umut ettikleri sonuçlar için hareket geçmeyi gerektirmişti.” şeklinde cevap vermiştir. Arap toplumlarının gerçekten demokrasi isteyip istemediğine dair tartışmayı açan Kılavuz, Arap Barometresi verilerine bakıldığında Arap toplumlarının ekseriyetle demokrasiyi talep ettiklerini belirtmiştir. Halkın zihninde yer alan demokrasi tanımına dair bir muğlaklık olsa da hayatlarını pek çok yönüyle daha iyi kılacak bir demokrasiyi istediklerini ifade etmiştir. Ancak, demokrasi daha iyi bir hayat sağlamadıkça demokrasiye dair umutların azaldığını ifade eden Kılavuz, demokrasiye olan güvenin azaldığı üç ülkenin Mısır, Yemen ve en çok da Tunus olduğunu ifade etmiştir.
Sonuç
Tunus’ta Arap Baharı sonrasındaki süreç, Mısır, Libya, Yemen, Suriye’deki gibi ülkelerin geçirdiği süreç gibi kaotik olmamıştır. Devrim sonrasında Tunus’ta tam anlamıyla özgür bir seçim yaşanmış ve zaman zaman sekteye uğrasa da demokratikleşme çabaları sürdürülmüştür. Bu yönüyle Arap Baharı hedeflerinin başarılı olduğu tek ülke Tunus’tur. Ancak 2021 yılının Temmuz ayında Said tarafından gerçekleştirilen öz darbe ve Said’in otoriter eğilimleri Tunus’un Arap Baharı hikayesine tatsız bir ara vermiştir. Tunus’taki durum siyasi, iktisadi ve toplumsal olarak üç temel boyutu olan devrim taleplerinin biri olmadan diğerinin de anlamsızlaşacağını; demokrasinin tek boyutuyla sürdürülemeyeceğini göstermiştir. M. Tahir Kılavuz’a göre öz darbeden sonraki süreçte Tunus’taki olası senaryo Kays Said’in güdümünde seçimli otoriter bir rejim kurulacağıdır.