Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme
Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, Prof. Dr. Ali Akyıldız, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, 252 s.
Osmanlı Devleti’nin klasik diye tabir edilen dönemlerinde kendine has diyebileceğimiz bir yönetim/idari şekli mevcuttur. Fatih’ten itibaren süregelen bu sistematik döngünün çarklarının kesin bir şekilde Sultan III. Selim zamanında işlemediğinin farkına varılmıştır. Bu dönemde Osmanlı’nın “Avrupalı ülkelerin gerisinde kaldığı” resmen itiraf edilmiş, bu durumu yenebilmek için Avrupa’yı takip edebilmek maksadıyla ilk daimi elçilikler de yine bu dönemde açılmıştır. Askeri alanda ilk önemli reformlar da yine bu devirlerde gerçekleştirilmiştir. Osmanlı, giriştiği reform sürecinde batıyı taklit etmiş, oradaki kurumları kendisine uygulamıştır. Değerlendirme yazısının ana kitabı olan Ali Akyıldız’ın kitabında da 18. Yüzyıldan 21. Yüzyıla reformun çeşitli alanlardan örneklerle nasıl gerçekleştirildiğinin sunumu yapılmıştır.
Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme isimli eseri ilk olarak 2004 yılında basılmış, 5. baskısı da 2015 senesinde İletişim Yayınları tarafından yapılmıştır. 252 sayfadan müteşekkil olan kitap 9 bölümden oluşmaktadır. Kitap, Akyıldız’ın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu “Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform” (1993) isimli eserden sonra Osmanlı idari tarihiyle ilgili yaptığı çalışmaların bir meyvesi olarak ortaya çıkmıştır. Kitaptaki 9 ayrı bölüm, 9 ayrı makaleden oluşmaktadır. Eser 19. Yüzyıl Osmanlı bürokratik reformlarıyla alakalı olan ve konu bütünlüğü oluşturan makaleler bir araya getirilerek oluşturulmuştur. Kitapta ikinci bölümü teşkil eden “Osmanlı’da İdari Sorumluluğun Paylaşım ve Meşruiyet Zemini Olarak Meclis-i Meşveret” başlıklı makale ilk defa yayınlanmakta, onun haricinde kalan makaleler ise daha evvel çeşitli yerlerde yayınlanmıştır. Kitap yorum ağırlıklı olan birinci bölümün dışında tamamıyla ilk elden kaynaklara dayanılarak hazırlanmış, arşiv vesikaları, ikinci elden kaynaklar, kamuoyunun görüşlerini yansıtan basın ve dönemle ilgili yapılmış monogrofilerle desteklenerek mukayeseli bir şekilde kullanılmıştır.
Eser, birincil kaynaklar kullanılarak hazırlanan ve belgelere dayalı bir metin olduğu için kısaltmalar bölümü kaçınılmaz olarak eklenmiş. Ardından Ali Akyıldız’ın önsözü yer almakta. Peşinden de dokuz bölümden oluşan kitabın ilk bölümü başlıyor. 9 makalenin de nihayete erdiği noktadan sonra ekler bölümü ile makalede mevzubahis edilen evrakın orijinal metinleri yayımlanmış. Kaynakça ise dört kısma ayrılmış; arşiv kaynakları, kaynak eserler ve incelemeler, salnameler ve gazeteler. Nihayet dizin kısmıyla da kitap hitama erdirilmiş.
Birinci bölümün başlığı “Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Yenileşmeyi Zorunlu Kılan Nedenler.” Bu bölümde genel manada söylersek kendini yenileyen Avrupa’nın karşısındaki Osmanlı’dan bahsedilmektedir. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu bölüm yorum ağırlıklıdır. Müellif bu bölümde “Reformlar bir ihtiyaçtan mı doğmuştu?” sorusunun cevabını bulmaya çalışmaktadır. Ali Akyıldız’ın da iktibaslar yapmış olduğu Bernard Lewis, Tanzimat’ı değerlendirirken bu durumu şu şekilde ifade etmektedir: “On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl dünyasında, Türkiye ya modernleşmek, ya da mahvolmak durumundaydı; Tanzimatçılar da, bütün başarısızlıklarıyla birlikte, daha sonra yapılacak olan daha köklü modernleşme için zorunlu temeli kurdular.”
Yazar, Osmanlıların uzun süre yeniliklere şüpheli baktıklarını, geleneksel toplumların karakteristik bir özelliği olarak, selefin üstünlüğü ve mazinin daha iyi olduğu düşüncesine kapıldıklarını ve kendileri açısından en yüksek potansiyeli taşıyan Kanuni dönemi değerlerine, müesseselerine dönmeyi amaç edindiklerini söylemektedir. Osmanlı’yı yenilikten uzak düşüren ve maddi zararlara uğratan durumlara da örnekler verilmiştir. Bunların birincisi coğrafi keşiflerin neticesinde Avrupa’ya akan madenler ve kaynaklardır. Coğrafi keşiflerin Osmanlı’ya olan olumsuz tesirlerini dokuz maddede sıralamıştır. Müellif, reformları zorunlu kılan nedenlerin en önemlisi olarak askeriyeyi ele almıştır. Yenileşmenin ilk olarak askeriyede başlamasının sebebi olarak da önceden müttefik Avrupa güçlerini yenebilen Osmanlı ordusunun artık o ittifaktan tek bir devlete karşı dahi galip gelememesini sebep olarak göstermiştir. Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin yaptığı reformların kendi iç dinamiklerinin bir ürünü olduğunu ve yapılan reformlar üzerindeki tartışmaların devam edeceğini vurgulayarak bölümü bitirmiştir.
İkinci bölümün başlığı “Osmanlı’da İdari Sorumluluğun Paylaşımı ve Meşruiyet Zemini Olarak Meclis-i Meşveret”tir. Meşveret meclisi özellikle Sultan I. Abdülhamid ve Sultan III. Selim dönemlerinde daha fazla ön plana çıkmıştır. Daha sık toplanmasının ve ön planda olmasının sebebi olarak da Ali Akyıldız “devletin varlığını tehdit eden buhranların sebep olduğu siyasi kargaşa ve sorunların çözümünde karar ve sorumluluğu yaymak, paylaşmak ve geniş bir mutabakata dayandırarak alınan kararı halkın gözünde meşrulaştırmak” şeklinde tevil etmektedir. Bu toplantılar padişahın, padişah katılmadığında ise sadrazamın başkanlığında yapılırdı. Meclis, belge ve metinlerde meşveret-i hassa, meclis-i has, meşveret-i havass, meclis-i şura, meclis-i müşavere, encümen-i meşveret, meclis-i hassü’l has ve meclis-i umumi isimleriyle anılmaktadır. Bu da bize meclisin çok çeşitli statülerde toplandığını göstermektedir. Müellif, kitabın ek bölümünde, 221. sayfada meclis-i meşveret mazbatası arşiv vesikasını yayınlamıştır.
Üçüncü bölümün ana başlığı “Osmanlı Merkez ve Taşra Teşkilatlarının Yeniden Yapılanma Süreci (1836-1856)” şeklindedir. Bürokratik işlemlerin daha düzenli ve hızlı yapılabilmesi için Mustafa Reşid Paşa’nın girişimleriyle hazine-i evrak adlı modern bir arşive de dikkat çekmiştir. Müellif, makalenin merkez teşkilatında reform isimli kısımda sadaret ve ona bağlı kalemleri izah ederek Sultan II. Mahmud’un bürokraside yaptığı değişikliklerine değinmiştir. Ayrıca bürokratik işlemlerin daha düzenli ve hızlı yapılabilmesi için Mustafa Reşid Paşa’nın girişimleriyle hazine-i evrak adlı modern bir arşive de dikkat çekmiştir. Sultan II. Mahmud, suistimalleri önlemek maksadıyla nişan nizamnamesi de hazırlamıştır. Yazar, 1826’da yeniçeriliğin ilga edilmesini reformların önündeki en büyük muhalif gücü kaldırmak olarak yorumlamıştır.
Dördüncü bölümün başlığı “Padişahın Otoritesinin Tartışmaya Açılması: Sened-i İttifak”tır. Bu bölümde Akyıldız, tarihimize mühim bir not düşmüştür. Sened-i İttifak’ın bu zamana kadar yayınlanan, kullanılan metinlerinin umumiyetle Ahmet Cevdet Paşa’nın nakletmiş olduğu metin olduğunu ancak bu metnin eksik olup bazı yanlışları da içerdiğinin altını çizmiştir. Bu nakil baz alınarak Latin harflerine çevirisini yapan Server Tanilli’nin Tarih-i Cevdet’teki ilgili bölümün pek çok yerini eksik veya yanlış okuduğunu belirtmektedir. Makalenin sonunda Şanizade Ataullah Efendi’nin kitabına dercetmiş olduğu Sened-i İttifak metni yayınlanmış, bununla beraber hem Ahmet Cevdet Paşa’nın hem de Server Tanilli’nin sened-i İttifak metinleri dipnotlar ile aralarındaki eksiklik ve farklılıklar gösterilmiştir.
Beşinci bölümün başlığı “Tanzimat Döneminde Belgelerin Şekil, Dil ve Muhteva Yönünden Geçirdiği Bazı Değişiklikler”dir. Bu inceleme sadece 1839-1856 tarihleri arasını içermektedir. Yapılan reformlar neticesinde söz konusu yeni birimlerde üretilen belgelerde şekil, dil ve muhteva yönünden meydana gelen değişikliklerle belgelerin daireler arsındaki sirkülasyonu araştırma konusu edilmiştir. Bu makalede arşiv belgeleri ve devrin gazeteleri dahil edilerek resmi belgelerde rika yazı hattına geçiş ve belgelere tarih koyma yenilikleri bahis konusu edilmiştir.
Altıncı bölüm “Padişah İradelerinin Üzerinde Bulunan Bazı Rumuzlar ve Diplomatik Hususiyetleri” başlığı şeklindedir. Tanzimat fermanı ile ıslahat fermanı arasındaki dönemde belgelerde rumuz kullanılmaya başlanmasındaki maksat “belgelerin muamele esnasında gerek kayıtlarına müracaat gerekse çeşitli açıklamalar için katiplerin diğer bürolara sordukları sorular ve açıklamaların belgelerin arkalarında fazla kalabalık yazı yaratmaksızın kısaltılarak gösterilmesiydi.” Bu rumuzların oluşturulmasında kelimelerin baş harfleri kullanılmıştır. Bu makalede mühim bir soruna da yer vermiştir Akyıldız, maalesef bazı harflerin hangi kelimeye delalet ettiğine dair elimizde belge bulunmadığını söyleyerek netice kısmında “gerek iradelerin gerekse diğer evrakın arkalarında rastladığımız rumuzların deşifre edilmesi, hem Osmanlı diplomatiği hem de bürokrasisinde yürütülen muamelelerin seyrinin tespiti açısından son derece önemlidir.” Kitapta yer alan makalelerde kullanılan arşiv malzemelerinin bolluğunu bu makalede bariz bir şekilde görebilmek mümkün. 23 sayfa hacminde olan makalede 126 dipnot mevcuttur.
Yedinci bölüm “Osmanlı Hazine-i Evrakının Kurulması ve İlk Tasnif Usulleri (1846-1856).” Bu bölümde Hazine-i Evrakın kuruluş serüveni ele alınmaktadır. Yazara göre arşivcilik tarihimizin en önemli adımı Hazine-i Evrakın 1846’da kurulmasıdır. Hazine-i Evrak’ın kurulmasına Avrupa’daki pek çok müesseseyi görüp kendi ülkesinde uygulamak isteyen Mustafa Reşid paşa önayak olmuştur. Bu vesileyle parça parça olmuş ve kimi mahzenlerde kimi saray köşelerinde saklanmaya çalışılan kıymetli arşivler tek bir yerde toplanmaya çalışılmıştır. Akyıldız bu makalede de tamamıyla birinci elden kaynakları kullanmıştır.
Sekizinci bölüm “II. Abdülhamid’in Çalışma Sistemi Yönetim ve Babıali’yle İlişkileri” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde saray ve Babıali’nin rekabetinin kökenlerine değinmiş sonrasında da bu rekabetin Sultan II. Abdülhamid zamanında sarayın galibiyetiyle nihayet bulduğu anlatılmıştır. Yeni bir reform olarak Sultan II. Abdülhamid’in mabeyn şifre katipliği bölümü kurduğundan vesikalarla bahsedilmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in günlük çalışma sistemine de bu yazı içerisinde değinilmiştir. Sultan II. Abdülhamid’e dair yapılan anlatımlarda döneminde yaşayan yakın zevatın hatıratlarına da başvurulmuştur.
Dokuzuncu ve son bölümümüze geldiğimizde ise muhtarlık teşkilatı ile alakalı bir makale bizi karşılamaktadır. Makalenin başlığı “Türkiye’de Muhtarlık Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişimine Genel Bir Bakış” II. Mahmud muhtarlık teşkilatını ilk olarak 1829 senesinde bilad-ı selase için uygulamıştır. Maksadı ise İstanbul’a olan göçü kontrol etmek ve mahallelere giriş çıkışları denetim altına alarak emniyeti sağlamaktır. Muhtar kelimesi lügat manasıyla seçilen kişi demek olsa da ilk muhtarlar atama yolu ile gelmişlerdir. İstanbul dışında ilk muhtarlık da 1833 senesinde Kastamonu’da kurulmuştur. Muhtarlığın cumhuriyete kadar uzanan tarihi seyrini kaleme almış olan Akyıldız, eserini sonuç bölümüyle nihayete erdirmiştir.
Yazar, sonuç bölümünde Tanzimat dönemi monografilerinin hazırlanması gerektiğinin altını çizmiş ve Tanzimat döneminin Cumhuriyet’in altyapısını oluşturduğu kanaatiyle kitabı sona erdirmiştir.
Netice itibariyle Osmanlı Bürokrasisinde Modernleşme kitabı alanındaki mühim bir boşluğu doldurmakla birlikte sadece bir mukaddime hüviyetindedir. Dokuz ayrı makalenin her biri de o alanla ilgili kapı eşiği niteliğinde ve çok kıymetli, arşive dayalı araştırmalardır. Üslubu ve dili itibariyle de kitabın hitap ettiği kesimin yelpazesi geniştir.