Piyasa Aklı-Muhafazakarlık İlişkisi: Bir Zihniyet Okuması
Piyasa Aklı Muhafazakarlık İlişkisi – Bir Zihniyet Okuması, Abdurrahman Babacan, 12 Aralık 2015 Cumartesi, 17.00
Abdurrahman Babacan Marmara Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezinin sunumunu İlmi Etüdler Derneği’nde dinleyicilere sundu. Tezde yer alan dört ana başlık ilk ikisinde teorik-kuramsal tartışma ve analiz, diğer iki bölümde ise teorik-tarihsel analiz; parti programları ve söylemlerin analizi; kurum raporları, konu dâhilinde 19 isimle derinlemesine niteliksel mülâkat detayları ile katılımcıların istifadesine sunuldu. Sunumun ilk kısmında piyasa kavramına bakıldı. Piyasaya bakış açısı ekonomik anlamda oldu daha sonra ise liberalizm ile kapitalizm arasındaki noktaya değinildi. Piyasa ile ilgili vurgulanan temel noktalar şunlar oldu: 19. yy. sosyo-ekonomik ve sosyo-politik dönüşümler, Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi’nin yaşattığı kırılmalar, kapitalizmin gelişim süreci, burjuva ideolojisinin iç dönüşümü, modern ideolojiler, liberalizmin yükselişi, piyasanın kurumsallaşması. Diğer tarafta piyasa aklı denilen bir kavrama aşağıdaki maddeler ışığında bakılmıştır.
Piyasa ekonomisi değil, piyasa aklı. Niçin bu ayrım ve ne kastediliyor? Piyasa aklı ve tanımsal içerik, metodolojik tartışma, niteliksel argümanlar. İktisat politikası ve siyaset analizinden ziyade ekonomi-politik, siyasal tasavvur, zihniyet ve sosyo-politik ufuk okuması.
Sunumun ikinci kısmında ise piyasa ile muhafazakârlık ilişkisi ve piyasa ile neoliberalizm ilişkisi ele alındı. Muhafazakârlık ve yeni muhafazakârlık terimlerine bakıldı. Türkiye’deki muhafazakârlık yapısının Fransız muhafazakârlığından çok Anglo Amerikan muhafazakârlığına yakın olduğu ifade edildi. Anglo Amerikan muhafazakârlığının neoliberalizmle daha iyi anlaştığı dile getirildi.
Sunumun üçüncü kısmında ise Türkiye’de Piyasa-Muhafazakârlık İlişkisi: Teorik, Kurumsal ve İşleyişsel Analiz adlı başlık altında bazı konular incelendi.
Siyasi arenada Türkiye’nin sağ siyaset-içi bağlamında muhafazakâr siyaset-İslamcı siyaset hattındaki geçişliliklerin oturduğu yer. AK Parti’den geriye doğru Milli Görüş ve ANAP çizgileri arası süreklilik ve ayrılık noktalarının analizi.
İktisadi arenada; Muhafazakâr sosyo-iktisadi gelişim süreci ve iktisat aklının, ekonomi-politik siyasa’yı şekillendirici ve dönüştürücü etkisinin analizi. Özal ve 24 Ocak’la başlayan ve MÜSİAD ve diğer muhafazakâr sosyoloji tabanlı işadamı örgütlenmelerinin derinleştirdiği yeni sosyo-politik ve ekonomi-politik ufuk ve üretilen pratikler. Siyasal ve iktisadi alanların kesişim kümesinde, değerler ile piyasanın karşılaşmasıyla ortaya çıkan siyasa, tasavvur ve zihniyet kodu.
Sunumda özellikle son bölüm üzerinde fazlasıyla duruldu. Sunumun son kısmı Türkiye’de 1980 sonrasında piyasa ile muhafazakârlık arasında nasıl bir ilişki olduğu zihniyet okuma üzerinden yapıldı. Sunumdan elde ettiğimiz bilgiler ışığında bakacak olursak:
Zihniyet ve tasavvurlarda başlayan farklılaşma, pratiklere daha çeşitli biçim ve suretlerde yansımaktadır. İlkin büyük ideal olarak sosyal hayatın bütününü ele alan bir değer anlayışından uzaklaşılmakla gündelik hayatın unsurlarıyla uyumlulaşmak daha kolaylaşmış, tüketim ve birey yönelimli bir değersellik anlayışı tercih edilir hale gelmeye başlamıştır. Bireylerin kişisel ve toplumsal düzlemde piyasa fikri ve mekanizmasıyla derinden tanışması olarak da adlandırılabilecek bu süreç, onların varoluş ve gündelik hayatta kendilerini ifade ve bunlara mukabele ediş şekillerini etkilemesi demektir. Bu, kamusal ve gündelik hayatın kültürel unsurlarına farklı bir paradigmal düzlemden bakmaktan çok söz konusu verili kültürel kamusal-gündelik yaşam biçimleri içerisinde daha muhafazakâr bir “alt alan/türev” inşa etmektir. Ancak bu inşa ufku, hâkim olanı alaşağı etmeyi hedeflemeyen muhafazakâr bir bağlam dâhilinde bir ufuktur. Burada söz konusu olan tüketim kültürünün tam ortasında, farklılaşma stratejilerini kamusal alanla uyumlu uzlaşılar noktasında terk etmiş bir yeni değersel burjuva kozmopolitizmidir. Bu ise, kabul edilebilirlik ölçüleri içinde –ki bu ölçülerin sınırları artık muhafazakar kültür tarafından belirlenmektedir-, değersel olanı yeni tüketim tecrübeleri ve heyecanlarına davettir ve bu davetin yöneldiği temel düzlem ve referans noktası Batı’dır.
Yeni değersel kalıp, artık daha ziyade kendisini piyasa bağlamı dâhilinde ifade edeceği bir mecrada anlaşılmakta ve icra edilmektedir. İslamcı siyasa ile muhafazakâr siyasa’nın bir araya gelişi de artık ekonomik yönelimli bir alanda cereyan etmektedir ki bu en çok İslamcı siyasanın kendi değersel çerçevesinden feragati demektir. Piyasa burada yeni değersel kalıba hem kurumsal bir hareket alanı tanımakta, hem de onu ekonomi yönelimli yeni bir kavramsal dünyanın içerisine sokmaktadır. Ekonomik yönelimin doğal bir gereği ve sonucu olan bu yeni anlayış, aynı zamanda ideolojik bir yansımayı da ihtiva etmektedir; zira ürün-odaklılık beraberinde muhafazakar ve ılımlı bir mecrada iş yapma fikrini zihinlere yerleştirmekte, aynı zamanda küreselleşmenin kültürel kodlarını içselleştirmiş ve çeşitlilik arz eden bir hedef kitlenin cezbedilmesi, ekonomik alanın objektif bir alan olması gerektiği fikrinden hareketle, değersel yönelimlerin ekonomik alan içerisinde emilimini gerektirmektedir. İdeolojik-politik anlamda dağınık bir görüntüye düşülen bu yeni işadamı prototipinde değersel varoluş kamusal alanla entegre olmakta ve bu alan içerisinde çeşitli dünya görüşleri ve yaşam biçimleri özgünlüğünü yitirmeye başlamaktadır. Bu aynı zamanda değersel kalıpların doktriner, va’z edici ve bağlayıcı karakterinden politik anlamda yumuşak ve esnek bağlılıklar yaratan, değerlerle ilişkisi görece gevşek olan, ekonomi-ahlak ilişkisine bireysel ahlaka indirgenmiş soft bir ahlak anlayışı temelinde bakan bir yeni zihin dünyasına geçişle de alakalı ve mümkün bir husustur.
Her halükarda bu durum, zihinleri piyasa aklının belirlediği çerçeveye çekmekte, değersel tavır ve davranışları yeni ve seküler kodlu kavramsal çerçevelere sokmaktadır. İslamcı siyasa ideologlarının iddialarının muhafazakâr sıva doğrultusunda yeniden okunması ve yorumlanması ise bu belirttiğimiz duruma uygun zeminini vermekte ve yeni zihniyet kalıpları kendisine buna uygun formlar oluşturmaktadır. Küresel yeni gelenekselcilik akımı içerisinde boy veren bu yeni durum, modern bir değersel inşa va’z ederken düşsel pusulasını Anglo-Amerikan muhafazakârlığında bulmaktadır. İşte Türkiye’de özellikle 1980’lerde zihniyet ve tasavvurlarda serpilmeye başlayan ve sonrasında kurumsallaşmasını derinleştirerek sürdüren süreç bu felsefi-kurumsal-icraî zemin sayesinde kendisini gerçekleştirecek alanlar bulabilmektedir.