Bir İLEM Klasiği: Dönem Arası Kampı
Yazar: Sümeyye Kabakçılı
İLEM derslerinin, konferanslarının, gezilerinin yanında İLEM kamplarının yeri ayrıdır. Çünkü yapılan her etkinlikte birbirimizi tanıma, hâlimizi anlama imkânımız olsa da kamplar birbirimizi tanımak ve dahi kendi kendimizi tanımak için kaçınılmaz bir fırsattır. Nitekim Manisa Kırkağaç Kampı da daha önceki kamplar gibi birçok yeni dostluğa yol açan, İLEM’e yeni katılan arkadaşlarla daha yakından tanışma fırsatı bulduğumuz, önceki arkadaşlarımızla ise kardeşliğimizi kuvvetlendirdiğimiz bir kamp oldu.
Her şeyin bir geleneği varsa kampların da geleneği vardır. Abdülkadir Macit hocamızın “heves-azim-sebat” üçgeninde İLEM yolculuğunu anlattığı konuşması olmadan bir şeyler eksik kalırdı mesela. Bu konuşmada her kademe kendine ve çevresine dair düşünecek birçok şey bulur ve eskimez bu konuşma. Çünkü her sene, bütün bir yılın yorgunluğu ile bunalmış oluruz, sonra her sene kendimizi yenileriz, hatırlayarak… Yola neden çıktığımızı ve kiminle çıktığımızı, başlangıçta nerede ve şimdi nerede olduğumuzu ve yolun devamında bizi daha nelerin beklediğini ve daha neler neler yapmamız gerektiğini hatırlayarak kendimizi yenileriz. Bu kampta da Abdülkadir Macit hocamızın konuşmasıyla kendimizi hatırladık, yolumuzu hatırladık ve yenilendik.
Kampın asıl amaçlarından birini oluşturan tanışma geleneğimiz kamp boyunca devam eden tanışmanın bir başlangıcı oldu. Birinci kademedeki arkadaşlar İLEM’e yeni başlamanın ve kampa ilk defa katılmanın heyecanıyla kendilerini tanıtırken, üçüncü kademede olup mezun olacak olanlar ise hüzünle karışık bir mutlulukla kendilerini tanıttılar. Fakat İLEM’den mezun olunmuyordu, çünkü “dördüncü”, “beşinci” hatta “sekizinci” kademelerimiz hala bizimleydi. Yılların tecrübesini yaşayanların ve yola yeni başlayanların aynı heyecanı paylaştığını görmek bir kez daha şükre vesile oldu.
İLEM deyince akla kitap gelir tabii, geziye de gitsek, kampa da gitsek kitapsız olmaz. Bu sefer yanımızda Ahmet Uluçay vardı, “Küller ve Kemikler” adlı kitabı ve “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” adlı filmiyle… Bir Türk entelektüelini anlamaya çalıştık, imkânsızlıklara rağmen imkân oluşturmuş, kendisini anlamayan insanlara rağmen nereye ait olduğunu unutmamış, ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilen, kendini sorgulayan birini, Ahmet Uluçay’ı… Esra Bembeyaz’ın moderatörlüğünde yapılan tahlilimiz, kitabı daha iyi incelememize yardımcı oldu. Kitapta kendimizin göremediğimiz ayrıntıları bir başka arkadaşın yakalamasıyla ve kültür, sinema, kurmaca, edebiyat üzerine konuşmanın mutluluğu ile akşam olduğunda “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmini izlemek üzere tahlilimizi tamamladık.
Kampın ertesi gününde yönetim kurulu üyesi Taha Eğri hocamızla tanışıp onun İLEM tecrübesini dinleme fırsatımız oldu. İLEM bir birikimin ürünüyse, bu birikim paylaşıldıkça ilham oluyordu, Taha hocamızın “interdisipliner çalışmalar” üzerine konuşması da bizim için ilham oldu. Taha hocanın konuşması Kübra Bilgin Tiryaki hocanın dersiyle devam etti. Ayhan Çitil’in “Sahne Kuramına Giriş” başlıklı makalesini incelediğimiz bu derste, “biz neredeyiz” sorusunu bir kez daha sorup bu soruyu felsefe metinleri üzerinden tespite çalıştık. Kendimize ait bir düşünce sisteminin inşası yolunda atılmış bu adımın olumlu taraflarını, eksik yönlerini inceledik, anlamaya çalıştık. Soru en son kendimize döndü tabii, biz neredeydik?
Kitaplar, konuşmalar, makaleler derken dört gün anlamadan geçti. Anlatmadığım bir şey kaldı. Bütün bu çalışmalar arasında birbirimize ayırdığımız vakitler, sporla, kitap okumayla yürüyüşle, çeşitli oyunlarla bereketlenen dolu dolu dört gün… Oyunla bereketlendirmek diyorum, çünkü oyun oynayarak tanıdık birbirimizi. Diğer birçok oyunun arasından vampirin ismini zikretmeden geçemeyeceğim. Okçuluk ve matrak sporları da diğer favorilerimiz oldu. Oku atamadıkça, matrakta yenildikçe daha çok eğlendik. Maksadımız birbirimizi tanımaksa, birbirimizi çok iyi tanıyorduk çünkü.
Önceki kamplardan farklı olarak kamp süresinin daha uzun olması kampın daha bereketli geçmesine vesile oldu. Hiçbir şey için acele etmeden, ânı yaşayarak, okuyarak, eğlenerek, zihnimizi ve bedenimizi meşgul ederek, günlük streslerimizden dört gün için de olsa uzaklaşabildiğimiz bir kamp oldu Manisa Kırkağaç Kampı. Aynı zamanda benim kademe öğrencisi olarak katıldığım son kamptı. Fakat dediğimiz gibi, İLEM’den mezun olunmuyor, dolayısıyla kamplar bitmiyor. Dördüncü, beşinci, onuncu kademelerde tekrar buluşmak dileğiyle.