Çağdaş İslamî Akımlar

Çağdaş İslamî Akımlar, Mehmet Ali Büyükkara, Klasik Yayınları, İstanbul 2016, 382s 
Çağdaş kelimesi, ait olunan çağda kaim ve o çağa uygun olan olarak açıklanabilir. Çağdaş İslamî Akımlar ise ”İslam” adına, ait olduğu çağda meydana gelen hareketlerdir. İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi dekanı Mehmet Ali Büyükkara, 18. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren meydana gelen bu hareketleri Çağdaş İslami Akımlar kitabında inceleyip tasnif etmektedir. İslam düşüncesinin gelişimi için çağdaş cemaatlerin, toplulukların ve hareketlerin akademik boyutta incelenmesine önem veren Büyükkara, bu düşüncesini kitabın takdim bölümünde şöyle açıklamıştır: ‘’Bu fenomeni anlamaya yönelik bilimsel çabanın günümüz Müslümanlarının sosyal ve siyasi, dini ve mezhebi gerçekliklerini görünür ve anlaşılır kılmaya yardımcı olması gerekir.’’ Çağdaş İslam düşüncesinin tezahürleri olan bu akımları tasnif etmek zorlu bir iş olsa da yazar, okuyucunun bu akımları anlayabileceği şekilde tasnifi tamamlamıştır. Bu tasnifi yaparken dinin ana kaynaklarına bakışlar, dinin geleceğine yönelik tavırlar, din-siyaset ilişkisi, teşkilat özellikleri ve liderlik stratejileri gibi kıstasları kullanmıştır. Böylece kitabı ”gelenekçilik, ıslahatçılık ve modernizm” başlıklarıyla üç ana bölüme ayırmıştır. Bu akımlara değinilmeden önce belirtmesi gereken bir diğer husus ise Büyükkara’nın kitabının öne çıkan ve kitabın tamamına yansıyan bir argümanının olmamasıdır. Yazar, bu kitabı yazarken sadece akımları tanıtmayı ve tasnifini hedeflemiş, akımlara yönelik bir eleştiri ve argüman ortaya koymamıştır.

İslamcılık
Büyükkara, tasnifini yaptığı akımların daha iyi mülahaza edilebilmesi için bu akımların ortaya çıkmasına neden olan siyasi, toplumsal ve ekonomik altyapıya ”İslamcılık” başlığı altında değinmiştir. İslam ümmetinin yaşadığı altın çağlardan sonra çeşitli alanlarda Batı’nın “gerisinde” kalmasıyla birlikte, Müslüman alim ve entelektüeller İslam ümmetinin bu durumdan nasıl çıkabileceğini düşünmüş ve bu alanda yaptıkları çalışmalara ”ihya, tecdid ve ıslah” adı verilmiştir. Sırasıyla diriliş, yenilenme ve düzeltme manalarını ihtiva eden bu yöntemler metod ve usul bakımından farklılıklar göstermektedir. Yöntemsel farklar içerseler de tüm bu akımlar işgallerin, sömürgecilik faaliyetlerinin, aydınlanma düşüncelerinin ve sanayileşmeye başlayan dünya karşısındaki ekonomik yetersizliklerle birlikte İslam ümmetinin “gerileyişini” durdurmayı ve onu tekrar muzaffer konuma ulaştırmayı hedeflemişlerdir. Onları farklı kılan, bir kısmının geleneğe tutunması, bir kısmının geleneği tamamen reddetmesi ve bazılarının ise modern bir yenilenmeye gidişi olmuştur. Büyükkara, söz konusu özelliklere dikkat çekerek bu üç akımın tasnif ve incelemesini daha geniş bir çerçevede sunmaktadır.

Gelenekçilik 
Bu üç temel akımın ilki olan Gelenekçilik, geleneğin kutsal sayılması, ortak kimlik şuuru, mensupları arasında ortak tarihten dolayı oluşan büyük özgüvenin varlığı, değişim yenilik ve modernliğe şüpheyle yaklaşım gibi özelliklere sahiptir. Tarihsel olarak farklılaşmış üç temel gelenekçilik fırkası mevcuttur. Bunlar Selefiyye gelenekçiliği, medrese gelenekçiliği ve tarikat gelenekçiliğidir. Selefiyye gelenekçiliğinin temelinde hadis; medrese gelenekçiliğinde fıkıh; tarikat gelenekçiliğinde ise tasavvuf yer almaktadır. Gelenekçilik akımı gelenekte herhangi bir kritik kabul etmez ve tüm unsurlarıyla kabul ettikleri geleneğin nesilden nesile aktarılması için çaba sarf ederler. Gelenekçi grupların liderleri “üstaz”,” allame”, “mevlana”, “hüccet” gibi lakaplarla anılır. Genel anlamda ”silsile” gelenekçilik için çok önemlidir. Çünkü bu bağ kutsal sayılan mirasla kendileri arasında bir irtibat sağlar. Selefiyye gelenekçiliğinde rivayet senediyle oluşan bu silsile, medrese gelenekçiliğinde mevcut ulemayı Hz. Muhammed’e (sav) bağlayarak; tarikat gelenekçiliğinde ise mevcut şeyhleri bir önceki tarikat pirine ve sonrasında Hz. Muhammed (sav)’a bağlayarak gerçekleşir. Gelenekçiliğin iki ana kolundan biri olan Ehl-i Hadis/Selefiyye gelenekçiliği, Hz. Muhammed’in (sav) bir hadisi üzerine, İslam’ı sahabenin ve tabiinin anladığı gibi anlamayı ve yaşamayı hedeflemişlerdir. Onlara göre iman; tasdik, ikrar ve amelden oluşur. Bu nedenle büyük günahlarda ısrar, amel kısmına zarar verdiği için kişiyi küfre götürebilir. Dört büyük mezhepten birinin de kurucusu olan Ahmed Bin Hanbel Selefiyye’nin en önemli temsilcisidir. Selefiyye akımının ihtiva ettiği bir diğer önemli özellik ise tasdik, ikrar ve amelden oluşan imanın yanındaki ”cihat” vurgusudur. Bazı durumlarda bu vurgular normal boyutunu aşarak ‘’El-Kaide, DAEŞ” gibi aşırı gruplar olarak niteleyebileceğimiz formlara bürünmüştür. Medrese gelenekçiliği ise modern zamanda yüksek öğretim merkezi olarak adlandırabileceğimiz klasik  eğitimleri verildiği medreselerde gelişmiştir. Hoca ile talebe arasında hiyerarşik bir düzenin olduğu medrese gelenekçiliğin en iyi örnekleri Hint alt kıtasında başlayan ”Diyobendiye” cemaati ve Cemaat-i Tebliğ’dir.

Islahatçılık 
Sözcük manası olarak bir şeyin aslına zarar vermeden ondaki bozuklukları düzeltme anlamına gelen Islahatçılık, Müslümanların yaşadığı problemleri İslam’ın kendisinde olduğu düşüncesinin karşında olup söz konusu deformasyonun kurum, kuruluş ve kişilerde oluştuğunu savunmuştur. Geleneğe saygı öncelikli bir konu değildir ve moderniteye ağır bir eleştiri yöneltilir. Bir bakıma gelenekçilik ve modernizm arasında bir yerde bulunur ve nakil-akıl dengesini tutturmaya çalışır. Islahatçı hareketler kültürel ve siyasi olmak üzere iki ana kola ayrılır. Kültürel ıslahatçılık siyasi yapılanmadan ziyade insan odaklı bir yaklaşım benimser. Bu nedenle eğitim, basın, sivil toplum gibi araçlarla toplumun en alt tabakalarına da hitap edecek bir yol izler. Türkiye’deki Nurculuk ve Süleymancılık hareketleri bu alana örnek olarak verilebilir.

Siyasal ıslahatçılık ise kültürel ıslahatçılığın aksine, işe toplumun üst tabakalarından başlar. Devlet yönetiminde yer almak ve dolayısıyla devletin organlarını ıslahat gayesiyle kullanmak bu hareket için bir öncelik arz etmektedir. Sivil yapılanmadan ziyade politik oluşumlar çok daha önemsenir bu harekette.1928 yılında Mısır’da Hasan el-Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler bu alanın en önemli temsilcilerindendir. Müslüman Kardeşler, sanılanın aksine, her zaman siyasi bir özellik taşımıştır. Hatta Hasan el-Benna Müslüman Kardeşleri sünni, selefi, ilmi, ekonomik ve sosyal bir “şirket” olarak nitelendirmiştir. Müslüman Kardeşler birçok Müslüman toplumda yankı bulmuş ve etki alanı genişleyen bir cemaat haline gelmiştir. Siyasal Islahatçılığın bir diğer örneği ise İngiliz mandası altındaki Hindistan’da Ebu-A’la Mevdudi’nin çağrısıyla kurulan Cemaat-i İslami’dir

Modernizm  

İlk olarak Batı’daki Aydınlanma hareketi ile 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış olan modernizm, geleneğin ürettiği tüm bilgiyi süresi dolmuş ve artık çağdaş olanla değiştirilmesi gereken olarak görmektedir. Çağdaş olmayan her şey sorgulanmalıdır. Büyükkara bu bağlamda düşünülmesi gereken İslam moderrnizminden Fazlurrahman’ın şu şekilde söz ettiğini aktarır: ”İslam modernizminin temel tezi, müslümanların karşı karşıya olduğu dini, sosyal, siyasal, kültürel vs. problemlere karşı İslamiyet’in çözümler getirmeye kadir olduğu, ancak bunun sağlanması için dinin temel kaynakları olan Kuran ve Sünnete dayanılması, ayrıca onların ışığında oluşmuş olan tarihsel dini mirasın, yani geleneğin ilmi ve rasyonel süzgeçten geçirilerek yorumlanması gerektiği şeklindedir. İşte bunu yaptıklarında müslümanlar, çağdaş değişme ve gelişmelerin altında ezilmeyecekler, bilakis ona yön vermeye muktedir hale geleceklerdir.”

Modernist düşüncede akıl her zaman öndedir ve dini geleneklerin tümünü ciddi bir eleştiri mevcuttur. Çalışmadan ziyade söyleme dayalı ve öncü kişilerinin geleneğin aksine akademisyenlerden oluştuğu bir yapılanmadır. Müslümanların gerileyişini durdurmak için aydın kişiden başlanılmalı ve Kuran-ı Kerim her türlü tarihsel ve geleneksel tefsirlerden arındırılarak anlaşılmalıdır. İslamiyet’in tek ölçütü Kuran-ı Kerim’dir ve sünnet her türlü sıhhat özelliğinden yoksundur. Ayetlerin evrensel ve çağa uygun bir şekilde güncelleştirileceğini söyleyen “metinselci modernizmin” en önemli temsilcileri Seyyid Ahmed Han, Muhammed Abduh ve Muhammed Tevfik Sıdki’dir. Türkiye’de bu akım ”Mealciler” olarak 80’li yıllarda Kuran’ı yalnızca Kuran’dan anlamak adına Türkçe meal yoluna girdiler ve faaliyetlerini internet üzerinden hala devam ettirmektedirler. Tarihsel modernizm ise Kuran-ı  Kerim’in anlaşılması için mutlaka o dönemin tarihsel şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle Kuran’n indiği dönemi şartlarını görmezden geldiği için metinselci modernizmi ağır bir eleştiriye tabi tutmaktadır.
Sonuç olarak, Mehmet Ali Büyükkara, çağdaş İslam düşüncesinin bir tezahürü olan akımları kitabında genel hatlarıyla oldukça açık ve anlaşılır bir tasnif ile sunmaktadır. Gerek yaptığı tasnif bakımından gerekse de derslerde okutulmak üzere hazırlanması dolayısıyla yakaladığı anlaşılır üslup ile oldukça iyi ve faydalı bir eserin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Öte yandan, akımlara neden olan tarihsel, toplumsal ve ekonomik faktörler ve akımlar arasındaki ayrılış noktalarına dair daha açık ve detaylı yorumlar sunması ilgilisine büyük katkı sağlayacak bu kitabın daha da yol gösterici olmasını sağlayabilir.

Leave a Comment