Gündelik Hayatın Patikalarında Beğeniler

Değerlendiren: Burak Gücin

Gündelik Hayatın Patikalarında Beğeniler, Levent Ünsaldı, 9 Ocak 2016, 17.00

Pierre Bourdieu’nün 1979 yılında üst düzey bir nicel çalışmanın sonucunda yayımladığı Distinction (Ayrım, Temayüz) adlı en bilinen çalışmasının temel fikri, toplumsal uzamda sınıfsal pozisyonlarla beğeni arasındaki rabıtayı konu almaktadır.

Toplumsal konumlar ve beğeni arasındaki ilişkiyi merkeze oturtan bu çalışma, KODAK firmasının ödeneği ile firma ürünlerinin kimler tarafından, hangi amaçlarla alındığının araştırılmasına yönelik bir nüve olarak ortaya çıkmıştır. Sonrasında 1970’li yılların Fransa’sına münhasır verili durumda -kültürel- tüketim pratiklerinin her toplumsal konuma özgü kapital türü ve hacmiyle olan ilişkisi üzerinden, egemen sınıfların kendilerini yeniden üretimini ve toplumsal “hareketsizlik” olgusunu ortaya koyan bir sosyolojik çözümleme söz konusudur. Levent Ünsaldı, Bourdieu’den hareketle Türkiye’de sınıf fraksiyonları arasındaki ayrışmanın nasıl çalışabileceği problemi üzerine düşünmek noktasında Bourdieu sosyolojisine bir geri bakış ve eleştiri getirmektedir.

Bourdieu öncelikle Kant’ın saf estetiği ile bir tartışmaya girmektedir. Kitabın ilk bölümü teorik altyapı olarak beğeni yargılarının toplumsal olarak inşa edildiğini, sınıfsal olarak değiştiğini ve sınıfsal olduklarını izah etmeye ayrılmıştır. Devamında Bourdieu, beğenileri ayrıştırarak alt ve üst sınıf fraksiyonları arasındaki temayüzü değerlendirmek arzusundadır. Bu surette, Bourdieu, egemen ve bağımlı sınıflar arasındaki çatışma modeli ile analizini kültürel alanda kurgulamaktadır. Bourdieu’nün ortaya koyduğu çatışma modeli, dayatmacı sembolik şiddetin pekiştirildiği alan olarak görülmektedir. Olgusal gerçeklik içerisinde kültür, farklı ekonomik ve politik gruplar arasındaki çatışma nesnesi olarak tarif olunmaktadır; beğeni, benzer beğenileri sahip olanları birleştirdiği ölçüde farklı beğenilere sahip olanları ayrıştıran bir nesne olmaktadır. Bir fraksiyona ait beğeni bir başka fraksiyon nazarında tiksinti uyandırmakla kaimdir. Bu usulle beğeni, toplumsal uzamda çatışma halinde olan faillerin ayrışmalarına dair bir kılavuz olarak işlev görüp, faillerin [kültürel] tüketim pratiklerini gerçekleştirme vasıtası olmaktadır. Filvaki, belirli pozisyonlar için gerçekleştirilen çatışma kültürel alanlarda meydana gelmektedir ve bu çatışmanın membaı ise failin toplumsal konumunda sahip olduğu yahut miras edindiği kapitalin hacmi ve strüktürüdür; sermayenin hacmi ve yapısı beğenilerin tüketiminin önkoşulu olmalarından mütevellit beğeniler defaten kapitallerin taşıyıcısı olmaktadır. Ve toplumsal konumun yer değiştirmesi durumunda sermaye hacmi, yapısı ve taşıyıcı beğeniler dönüşme ihtimalindedir. Bu sebeple beğeniler ve sermaye her alana özgül olmaktadır. Bourdieu’nün kapitali ekonomik bir birikimin yanı sıra kültürel, sosyal ve sembolik türleri tarif etmektedir. Ve toplumsal uzam genel bir kapital hacmine göre yukarıdan aşağıya inmekle beraber ekonomik ve kültürel kapitaller itibariyle iki ayrı düzlem ortaya koymaktadır. Kapital hacminin ve strüktürünün zaman içerisindeki tekâmülü ise toplumsal uzamın üçüncü boyutu olmakta ve böylelikle toplumsal uzamın yapısal homolojisi üç boyuta oturmaktadır. Üst düzey yönetici sınıfa mensup bir meslek sahibi ekonomik kapitale ve kültürel kapitale yüksek hacimde sahipken, bir fabrikatörün ekonomik sermayesi kültürel sermayesine göre görece azdır ve bir öğretim görevlisinin ise kültürel sermayesi ekonomik kapitaline nispeten ağır basmaktadır. Toplumsal konumların yer değiştirmesi söz konusudur ve bu bir sermaye türünün diğerine tahvili ile gerçekleşmektedir. Failin kolektif yahut bireysel güzergâhı tedrisi niteliklerine göre seyretmektedir. Misal Fransa’da 1960’lı yıllarda gerçekleşen eğitim sistemindeki kurumların ve öğrencilerin kantitatif artışı ve “demokratikleşmesi” bir fırsat eşitliğinin aksine ayrıcalıklı sosyal orijinlerden gelen öğrencilerin eğitim öncesinde sahip oldukları sermayeleri meşru meziyetlere dönüştüren bir sembolik şiddettir. Yine de diplomalar, tedrisi nitelikler ya ekonomik kapital sahiplerinin kültürel kapitale tahville aktarımlarını kuvvetlendirme ya da var olan kültürel sermayelerini pekiştirmek durumunda olanların aracı olarak işlev görmektedir. Kantitatif artışla eğitimsel niteliklerde bir devalüasyon oluşmasına rağmen faillerin güzergah stratejileri kapital türlerinin tahvili ilkesi (convertabilité) ile gerçekleşmektedir. Bourdieu bu stratejilerin en nihayetinde birbirini dengeler olduğunu ve uzamdaki yer değiştirmelerin toplumsal konumlar arasındaki mesafeleri değiştirmediğini istatikî olarak izah ederek toplumsal hareketlilik teorilerini reddetmekte ve hareketsizlik halini ortaya koymaktadır. Burada en büyük sıkıntıyı işgücü piyasasına hali hazırda tedrisî nitelikler olmaksızın giren alt sınıf mensuplarının çektiğini belirtmektedir. Bourdieu’nün beğeni nesnelerini katalog olarak ele alması fraksiyonlara ait beğenilerin kusursuzca bağıntılı ve birbirini tutmalarını (koherant olmalarını) ifade etmektedir. Bu doğrultuda Bourdieu habitus mefhumu ile sosyal sınıf teorilerine bir yenilenme imkânı doğurmaktadır; zira her toplumsal konuma ait beğeni, failin habitusu tarafından üretilmektedir. Bu noktada habitus, sosyalleşmeyle beraber failin sahip olduğu algılama ve yorumlama şemaları olup beğeni ve değer yargılarını meydana getirmektedir. Habitus bir sınıfsalı ifade etmektedir ve sosyokültürel terimlerin ötesinde kültüreli kapsamaktadır. Bu noktada kültürel iyeliklerin paylaşımı bir sınıfa ait kohezyonu kuvvetlendirmesinden ötürü sembolik sınırları tesis etmektedir. Habitus bu nokta-i nazarda bir sınıf ya da sınıf fraksiyonuna ait esnek olmayan şemaları karşılamaktadır. Bu vaziyet, toplumsal uzamdaki çatışmaya dair meşruiyet boyutunu da içermektedir. Yapısal homoloji fikri kültürel alanın, toplumsal uzamın ve beğenilerin meşruiyet ilkesine sahip tevhit edilmiş bir imgeyi zorunlu kılmaktadır. Bourdieu -Ünsaldı’nın vurguladığı üzere- egemen ve bağımlı sınıflar arasındaki çatışmalar açısından beğenileri kendi değerlikleri içerisinde değil, egemen beğenilerden aşağıya hareketle ele almaktadır. Zira toplumsal uzamda çatışmanın var olması, egemen beğeninin mevcut olması ile ilişkilidir ve egemen beğeniler ise egemen sınıfın beğenileri olmaktadır. Meşru kültür ögelerine arasındaki dar ve normatif kültür, kendisini doğuştan veren bir hal olarak sunsa da Bourdieu bunların bedene işlenmiş (incorporé) bir eğilim olduğunu ve oluşan bu kendiliğindenlik yanılgısı ile maksadın failleri meşru kültür nesnelerine dair rekabete sokmak olduğu belirtmektedir. Popüler kültür kendinde bir değer olarak ele alınmaz, meşru kültürden yola çıkılarak değerlendirilir. Bu noktada bedenlerine işlenmişçesine ortak iyeliklere sahip olan ve mütecanis dispozisyon sistemi üreten faillerin tümü, sınıf habitusu formu içerisinde yer almaktadır.

Böylelikle sosyal sınıflar habitusları itibariyle esnek eylem şemalarına tabi değillerdir. Diğer bir tabirle bir burjuva eylem şeması, bir rahatlık haline arız değildir. Misal, Bourdieu’nün toplumsal uzamında burjuva tenis maçı izlemekle burjuvalığını gerçekleştirir ve bir futbol maçını seyretmesi yahut alkol tüketiminde birayı şaraba tercih etmesi bu eylem şeması içerisinde tarif olunmaz. Levent Ünsaldı’nın Bourdieu’nün kullandığı metoda dair ilk eleştirisi, gündelik hayatın pratiklerinden yola çıkılmamış olmasıdır; bu noktada yöntem üst düzey bir nicel çalışmayı meydana getirmektedir. İstatistiki verilerin ağırlıklı kullanımı Bourdieu tarafından bir bilimsellik garantisi olarak gerçekleşmiştir, lakin Ünsaldı’ya göre istatistikten yola çıkılarak getirilen açıklamada başka tür kırılganlıklar söz konusu olmaktadır. Ünsaldı habitus üzerinden sınıfsal beğenilerin, istatikî tasnifinin bir takım hakikat anlarını ihlale yol açtığını konusunda uyarında bulunmakta. Habitus ile failde açığa çıkan eylemler bir nevi törensellik ile işlemektedir; failin bir rahatlık anından uzaklığı mevzubahistir. Eylemler sınırlılığı sosyolojik temsil hususunda yeniden düşünmeyi gerektirmektedir; zira Bourdieu sosyolojisi ile failin eylemlerinde bilinçli, yarı bilinçli yahut bilinçdışı olarak toplumsal alandaki temayüzünü gerçekleştirmesinin dışında bir gaileye dair bir analiz imkânı karşımıza çıkmamaktadır. Ünsaldı, bu meselede bir alternatif olarak Erving Goffman’ın ‘çoklu benlik’ programı ile bakmanın hayatı bir performans dizisi içerisinde açıklamanın, failin toplumsal tazyik ile relasyoner ilişkisinin açıklanmasında daha iyi bir imkânı ortaya koyabileceği kanısındadır. Goffman sosyolojisinde insanın farklı alanlarda farklı anlarda bulunabilmesi itibariyle Ünsaldı bu imkânı öncelemektedir.

Ünsaldı, 1970’li yılların Fransa gerçekliliğine dair teşkil eden bu problemlerin ardından şu soruyu sormaktadır; Bourdieu’nün ayrışma teorisinden yola çıkan bir sosyoloji Türkiye gibi ithal girdisi yüksek fikir dünyasında nasıl işler? Toplumsal temayüzün habitus ile gerçekleşmesi toplumsal tabakalaşma ve sosyal sınıflar teorilerinin evveliyatında tarihsel olarak inşa ettiği bir yapıda anlam bulmaktadır. Fransa’da – Elias’ın uygarlaşma sürecinden hareketle söylenirse- 300-500 yıllık dönüşümlerle günümüze kadar şekillenmiş rijit sosyal sınıflar gerçekliği ele alınırken, Türkiye’ye gelindiğinde sınıf meselesi soru işareti oluşturmaktadır. Türkiye’de evvela daha kısa ve sıkıştırılmış bir süreç söz konusu olmakta ve Fransa’daki burjuva gerçekliğine dair kalıpların Türkiye’deki tatbik sorunun yanı sıra bir Türk burjuvazisine dair şeniyet de kendi başına problemsiz değildir. Bourdieu’den yapılacak direkt bir iktibas anlatılana sosyolojik olarak tekabül edememe riskini taşımaktadır ve ilaveten Türkiye’de sınıfsal olarak burjuvazi ayrımını yapmak belli bir kültürel sermaye birikimini netlikle kapsayamamasından ötürü sorunlu olmaktadır; bu noktada bahsedilen bir burjuvaziden ziyade “zenginlik”, “yeni zenginlik” gibi bir tekabüle sahip olmaktadır. Öte yandan, Fransa’daki gibi uzun süreli dönüşümle mümkün olan ve kendisinin yeniden üretimini gerçekleştiren bir sınıfa da imlemek problemlidir çünkü sermaye aktarımı hususu süreklilik içerisinde değildir, sermaye sahiplerine ekonomi dışı müdahale (siyasi) açık surette cereyan etmektedir. Türkiye’de kültürel pratiklerde ciddi bir ayrışmanın olduğu itibar edilmemesi gereken bir gerçeklik değildir, lakin Bourdieu benzeri bir istatistiki veri ve malumat birikimi de mevcut değildir. Hâsılı, Türkiye gerçekliğinde kültürel alandaki temayüz daha hibrit araçlarla analize tabi tutulmalıdır. Bourdieu gibi sınıfsal ayrışmanın dikotomik tözler üzerinden izahı gündelik pratiklerin işleyişini açıklamaya yeterli değildir. Modern pratikleri hedef alan katılımcı gözlem, derinlemesine mülakat gibi etnolojik metotlar Türkiye gerçekliğine uygun hibrit kavramlara ve araçlara sahip olmayı mümkün kılabilir; bu noktada araçları elde etme, araştırmacının sahadaki muhakemesi ile gerçekleşebilir.

Konuşmanın ardından soru-cevap bölümü ile seminer tamamlandı.

Leave a Comment