Hem Turfanda Hem Turfa

Tezli bir roman olarak karşımıza çıkan Turfanda mı Yoksa Turfa mı? Mizancı Murad tarafından 1890’larda kaleme alınmıştır. Tezli bir roman dedik çünkü Mizancı Murad henüz romana başlamadan bu romanı ne için yazdığını açıklamıştır. Mizancı Murad, “İfade-i Mahsusa” başlığı altında “bizde roman namı pek ucuz olarak alınıp verilmektedir” demektedir ve bazı romanların “millî roman” adı altında itibar bulmasından yakınmaktadır. Bu noktadan hareketle millî bir roman yazma gayretine girişmektedir. Bu görüşün altında şüphesiz Ahmet Mithat Efendi’de de gördüğümüz halkı eğitme ve romanı bu amaçla işlevsel kılma güdüsü yatmaktadır.

Tezli romanın bir mahsulü olarak, Mizancı Murad döneminde gördüğü siyasal ve sosyal alandaki bozuklukları tanımak istemekte ve bunlara dair çözümünü dile getirmektedir. Bu anlamda bir “projenin eseri” olarak romanın baş karakteri Mansur, millî bireyi temsil etmektedir. Mizancı Murad, Mansur üzerinden Osmanlı kurumlarında çalışmakta, Anadolu ve memleketin dört bir yanını gezmekte, gördüğü bozukluk ve aksaklıkları dile getirmektedir. Bunu gazeteci olmasının da etkisiyle kısa ve sade cümlelerle ama güçlü bir gözlemle dile getirmektedir.

Tezli bir roman olmasıyla Turfanda mı Yoksa Turfa mı? bizde ulus devlet olma yolunda gelişen Millî edebiyatla bazı benzerlikler taşımaktadır. Millî edebiyat döneminde de eserlerde bir tez öne sürülür ve bir nevi ütopyalar kurulur. Bu roman bir bakıma Mehmet Akif’in Asım adlı eserini de hatırlatmaktadır. Asım da bu roman gibi Mehmet Akif’in sosyal ve siyasal alandaki sorunlara dair bazı çözümlerini temsil etmektedir. Mehmet Akif eserinin sonunda sorunların çözümünü marifet ve fazilet olmak üzere iki hususta görmektedir. Mizancı Murad’ın bu derece sorunlara ürettiği bir reçete yoktur fakat Mansur’un faaliyetleri, sanki yazar tarafından öne sürülen, yapılması gereken işlermiş gibi karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda Mizancı Murad’ın millî romandan anladığı, millî bir birey ortaya çıkarmak gibi görünmektedir. Bu birey etrafında sorunları tartışmakta ve bunlara çözümler sunmaktadır. Dolayısıyla Mizancı Murad millî roman derken millete ait meseleleri konuşmak ve ona dair çözüm arayışları üretmek istemektedir. Bu sorunların başını devlet ve bürokraside yaşanan bozukluklar çekmektedir. Bu sorunlarla uğraşan Mansur, şahsî duruşundan hiç bir şekilde taviz vermeden kendi çıkarları doğrultusunda değil, haktan ve adaletten yana tavır sergilemektedir.

Bu husustan hareketle millî romanın ikinci meselesine geçebiliriz: Bu romanda Mansur şahsî isteklerinin peşinden giden biri gibi değil, aksine kendisini cemiyete adamış biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Mansur millete ve devlete hizmet için her türlü fedakarlığı sergileyebilmektedir. Binaenaleyh benliği cemiyete adama ve halka hizmet etme vurgusu bu romanın temel meselelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Mansur’un doktor olması, Veliler köyünde halkla bütünleşmesi ve onlar için her türlü fedakarlıkta bulunması bunun örnekleri arasındadır.

Halka hizmet etmek tek başına yeterli bir iş değildir; Mansur devlet ve istikbal üzerine de düşünen biridir. Bu noktada birçok kişiyle tartışmaya girdiğini ve fikirlerini hiç tereddüt etmeden söylediğini görürüz. Ayrıca, bu romanda millî romanın unsuru olarak, din ve dille ilgili pek çok vurgunun yapıldığına şahit oluruz. Yeri gelmişken şunu da söyleyelim ki bu romanın “millî”den kastı İslam’la bütünleşmiş bir şekildedir. Dolayısıyla pek çok yerde İslam’a dair vurgular yapılmaktadır; halife övülmektedir ve İstanbul, dinî motiflerle ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda İstanbul sadece Osmanlı’nın başkenti olarak görülmez, bütün İslam dünyasının merkezi ve Müslümanların umut kaynağıdır. Dolayısıyla Millî edebiyat dönemiyle kıyaslandığında burada merkeze ulusun değil dinin alındığını görürüz.

Dille ilgili olarak ise Mansur’un Türkçe’ye karşı gösterdiği hassasiyet vurgulanmaktadır. Otel isimlerinin Fransızca verilmesine ve kuruş yerine frank denilmesine gösterdiği tepki bunu doğrulamaktadır. Romanda vurgulanan hususlardan bir diğeri eğitimdir. Bu minvalde maarif adına bir çok tartışmanın yürütüldüğü ve Mansur’un bizzat okul kurma teşebbüslerinde bulunduğu görülür. Okul kurma ise millî idealler doğrultusunda adam yetiştirmek için önemli görülmektedir. Bu bağlamda Anadolu’ya geçip halkı eğitme fikri daha sonra Millî edebiyat döneminde sıkça işlenen temalardan olur. Mansur’un Anadolu’ya gitmesi, oradaki halkı eğitmesi ve bağımsız ekonomi adına girişimlerde bulunması, millî romanın diğer meseleleri olarak belirmektedir. Bu meseleler ulus devlet olma yolundaki Türkiye’de, şair ve yazarlar tarafından sıkça işlenen temalar olacak ve Anadolu’ya yönelen aydınlar tarafından kullanılacaktır. Dolayısıyla Mizancı Murad’ın eseri olaylara dinî perspektiften baksa da Millî edebiyatla bazı yönlerden örtüşmektedir. Biz bu yazımızda bu benzerliklere dair bazı bilgiler vermeye çalışıp yazarın millî romandan ne anladığı ve bunu nasıl yansıttığı üzerinde durduk.

Leave a Comment