İnönü Dönemi Dinî Hayat
İnönü Dönemi Dinî Hayat, Zeynep Özcan, 18 Mayıs 2015 Pazartesi, 18.00
Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Din Psikolojisi alanında akademisyen olan Zeynep Özcan, İLEM’de ‘İnönü Dönemi Dini Hayat’ hakkında sunumunu gerçekleştirdi.. Özcan bu çalışmayı yaparken günlüklerden yararlanmış aynı zamanda o dönemde bunları yaşamış insanlarla mülakatlar yaptığını ve din psikolojisi alanında çalışması nedeniyle bu noktada dini hayatın birey üzerindeki etkisini de ele aldığını ifade etti. Bu anlamda çalışma, politik psikolojisine bir örnektir.
Dini hayat, resmi söylemlere yansımış; ama akademide bu konuya hiç yer verilmemiştir. Bu çalışmada, ortaya çıkan dindarlık profillerini kendi arasında karşılaştırmaya tabi tutmuştur. Özcan, İnönü dönemindeki dini hayatın bugünkü insanın dini düşünce ve inanışında etkili olduğunu düşünmektedir. O dönemde katı bir devletçi politika uygulanmış ve ‘devlet babadır’ ve o ne derse o olur anlayışı hakim olmuştur. Devletçi politika ders kitaplarıyla bu nesle yansıtılmaya çalışılmış ve de bilinçaltında yer ettirilmeye çalışılmıştır. Zaten Althusser’e göre de devletin ideolojik aygıtlarından en önemlisi eğitimdir ve bir ideoloji en kolay eğitim yoluyla yerleştirilebilir ve bu şekilde kalıcı olur. Bu dönemde öğrencilerin kutsalla olan ilişkileri sarsılmaya çalışılmıştır, halk evleri ve de köy enstitüleri sayesinde. Bu nedenle aileler hem kızlarını hem de oğullarını oraya yollayıp bu eğitimi almalarını istememişlerdir. O dönemde herkesin Köy Enstitülerine eğitim almasına çalışılmış orada eğitim almaları teşvik edilmiştir. Modernleşme çabalarımızın örneği her ne kadar Avrupa olsa da Köy Enstitülerinde zaman zaman Komünizm propagandası yapılmıştır. Bu tabii açık bir şekilde yapılmamış kendisini alttan alta göstermiştir.. Eğitim kurumlarında tamamen pozitivizm hakim olmuş ve bu şekilde öğrenciler pozitivist olarak yetiştirilmeye çalışılmıştır. Türk ulusunu yaratmak adına tek tip vatandaş üretilmeye çalışılmıştır. Bu modernleşme çabaları enstitülerin yayınlarından, ders kitaplarından ve de yapılan mülakatlardan görülebilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı ise bu dönemde sadece görüntü olarak varlığını sürdürmekle beraber gündelik siyasi amaçlar doğrultusunda zaman zaman kullanılmıştır. Bu dönemde hakim olan temel kanı ise geri kalmışlığın nedeni din değil yanlış dini algılardır.
Ekonomik ve kültürel anlamda da ciddi sıkıntıların olduğu bu dönemde ve Atatürk’ün tarzından çıkılarak hümanist tarza geçiş söz konusudur İnönü döneminde. Yunanca ve Latince ağırlıklı kelimelerin kullanılmış olduğu bu dönemde, Arapça ve Farsça kelimeler de tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Yine bu dönemde Osmanlı dönemi yok sayılmış ve o dönem devamlı karalanmaya çalışılmıştır. Bu dönemde dini hayatta da yapılanmaya gidilmiştir. Bu dönemde her şey değişimden nasibini almış ve hatta sözlüklerde de değişim olmuş ve de bazı sözcüklerin anlamları değiştirilmiştir. Bu dönemde çıkarılmış bir sözlükte dinin karşısında ülküdür yazılmış ve örnek olarak da “Kemalizm Türkün dinidir.” cümlesi verilmiştir. Din, sosyal hayattan bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Ancak Arapça ezan yasağı bu dönemde halk arasında çok daha vurucu olmuştur. Camiler bu dönemde ahırlara ve de ambarlara dönüştürülmüş ve aynı zamanda barınak gibi de kullanılmıştır. İnönü döneminde yapılan denge politikası ile savaşa giremedik ve iyi ki girmedik, aslında bu dini hayat açısından da isabetli olmuştur, 2.Dünya Savaşına girmemek.
“Jandarmanın ağzından çıkan her şey kanun sayılıyordu.” Bu durum insanların cidden çok korkmasına yol açmıştı. . Çünkü jandarmanın o dönemde çok fazla yetkileri vardır ve de jandarma aşırı gaddardır. Türkçe ezanın sesi duyulmak istenmemiş, halk arasında camiye karşı küskünlük oluşmuştu. Ve yine inanç kırgınlıkları ve de küskünlükleri söz konusu olmuştu. Bu dönemde halkın ürettiği ya da geleneksel olan, kültürel miras olan her şey yasaklanmış ve de yok edilmek istenmiştir. Halk müziği dinlemek de söylemek de yasaklanmıştır mesela. Aynı şekilde Arapça okumak, konuşmak… her şey yasaklanmış.
Bugün hoş görülmeyen ve de beğenilmeyen kimselere söylenilen ‘imam kılıklı’ lafı o dönemden gelmedir ve de bu dalga geçilmek için kullanılan bir şeydir. O dönemde zaten din adamlığı görevi çok aşağı görülen bir görevdir.
Özcan’a göre bugün dindar bir nesil var, doğru, ama şu anda günümüzde olan dindarlıkla geçmişte olan dindarlık farksız; çünkü kaliteli ve donanımlı değil. Toplumda daha çok görülen aslında muhafazakâr tutumun eşlik ettiği geleneksel halk dindarlığı vardır. Bir de ‘hümanist laik dindarlık’ vardır bu da ‘kalbin temiz olduktan sonra gerisi boş’ bu görüşe göre.
Bu dönemi okumak isteyenlerin Niyazi Berkes’in ‘Unutulan Yıllar’ adlı kitabından da yararlanabileceğini ifade eden Özcan yine bu konu ile ilgilenenlere ‘Çizme’ filmini önerilebileceğini belirtti. Özcan, sunumunu örnekler ile zenginleştirdikten sonra katılımcıların sorularını yanıtladı ve sunumunu tamamladı.