İslam Siyaset Düşüncesi Çalıştayı
İslam Siyaset Düşüncesi Çalıştayı, siyaset düşüncesinde geçmiş ile şimdi arasında yaşanan entelektüel kopukluğu ortadan kaldırmak adına, İslam siyaset düşüncesinde üretilmiş metinlerin tekrar ele alınması, tartışılması ve mülahaza edilmesi ile çağdaş siyasal varoluşumuzda karşılaştığımız sorunlara cevaplar aramış ve gelecek nesillere telif ve tercüme eserler ile katkı sağlayacak bir miras bırakma çabası içine girmiştir. Kendi gerçekliğimiz ile bir bağ kuramadığımız bir çok kavramsal düşünce yapısı kendimizi bulmamızı ve keşfetmemizi engellediği gibi insanlığa selamet ve huzur sunacak düşünce ve ahvallerin üretilmesini de zorlaştırmıştır. Bu noktada İslam Siyaset Düşüncesi Çalıştayı önemli bir entelektüel çabayı başlatmıştır.
Çalıştay boyunca bir çok farklı üniversiteden akademisyen ve akademisyen adayları bir araya gelerek bu dert üzere mülahazalarda bulunarak zihinlerimizde yeni pencerelerin açılmasına vesile oldular. İlk oturumda Ömer Türker, İslam Siyaset Düşüncesi Nasıl Okunmalıdır? başlıklı sunumu ile İslam siyaset düşüncesinde zihinlerde yaşanan temel gerilimin akıl ve nakil arasında yaşandığını belirtmiştir. Buradan hareketle Türker, İslam düşünce geleneklerinde dini ilimleri de dikkate alarak bütünlüğünü sağlayabileceğimiz bir düşünce yapısı oluşturulmasını teklif etmiştir. Yani İslam düşüncesinde bütünlük dikkate alındığı takdirde akıl ve nakil arasındaki tartışmaların yeniden mülahazası sayesinde bir çok kavramsal soruna çözümler bulabilmemiz mümkündür. Sunum boyunca izah etmiş olduğu geniş çerçeve, bizleri İslam temelli bir siyaset düşüncesini mülahaza ederken, çok boyutlu, çok kapsamlı ve çok derinlikli bir arayışa yönelmemiz gerektiği noktasına yönlendirmiştir.
Aynı oturumda Prof. Dr. Haluk Alkan, Ömer Türker’in akıl ve nakil arasında açıklamış olduğu gerilimi teori ve pratik arasında yaşanan bir gerilim olarak yorumlamış ve İslam siyasi düşüncesinde otorite kavramını bu gerilim üzerine durarak değerlendirmiştir. Düşünce geleneğimizde otorite kavramının farklı değerlendirmelerini açıklayan Alkan, sosyal hayat düşüncesinde dini düşüncenin korunmasının temel kaygılarımızdan biri olması gerektiğini vurgulamıştır. Otorite ile tebâ arasında meşruiyet olgusunun önemli bir sorun olduğunu, bu sorunun farklı düşünceleri ve yaklaşımları doğal sürecinde bir araya getirdiğini açıklamış ve teori ve pratik ayrımının iyi yapılarak otoritenin mülahaza edilmesini önermiştir. Bu noktada teorinin ehemmiyetini bizlere hatırlatırken, orijinal kavramların ortaya çıkarılması ile yeni teorik çalışmaların yapılabileceğini ifade etmiştir. Bu konuda belki de sunum boyunca verdiği en etkileyici örnek, İmam-ı Âzam’ın ifadelerinin cımbızla yakalanarak günümüze uyarlanması teklifidir. Son olarak ise Alkan, teorisi şekillenmeyen bir yapıdan bahsettiğimizi ve teorinin kendi kurumlarını üretecek bir tarihsel tecrübe yaşamadığımızı vurgulamıştır.
Çalıştayın II. oturumunun moderatörlüğünü yapan Tahsin Görgün, sunumların evvelinde klasik düşünürleri kendi ifadeleriyle tekrar etmenin onları öldürmek anlamına geldiğini ve bu nedenle klasik düşünürlerin fikirlerini tefekkür ve tezekkür etmemiz ve günümüz diline uyarlamamız gerektiğini hatırlatmıştır. Zira kendisinin ifadeleriyle günümüzde bilimin dili teoridir.
Bu oturumda Şenol Korkut, Felâsife’nin Siyaset Nazariyesi başlıklı sunumu ile İslam siyaset düşüncesindeki en önemli isimlerden biri olan Farabî’nin siyasete dair olan düşüncelerini açıklamıştır. Farabî’den hareketle Korkut, felsefenin ehemmiyeti üzerinde durmuş ve din adamında felsefi bir nosyonun olmadığı takdirde inancın inanca karşı manipüle edilebileceğini açıklamıştır. Gerçekten de düşüncenin zenginleştirilmesi için bu noktada Farabî önemli bir örnektir. Farabi’nin toplum tasavvurunu ve bu toplum ile içkin olan siyaset tasavvurunu açıklayan Korkut, İslam siyasal alanda başarısız bir dindir gibi iddialara şiddetle karşı çıkarak, İslam’ın siyasal alanda başarılı bir din olduğunu ve bunun örneklerinin üzerine ehemmiyetle tefekkür edilip, yeni siyaset düşüncelerinin teşekkül edebileceğini söylemektedir. Bu oturumun ikinci başlığı olan Siyaset Felsefesinin Bir Kaynağı Olarak Siyasetnâme-Nasihatnâme Türünde Siyaset Tasavvuru İlker Kömbe tarafından gerçekleştirilmiştir. Kömbe, klasik İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip olan siyasetnâme ve nasihatnamelerdeki siyasete ve buradaki siyaset tasavvurunun İslam siyaset felsefesine olan etkisini ele almıştır.
III. oturumda Özgür Kavak, İslam siyaset düşüncesinin fıkhî kaynakları üzerine yaptığı tespitleri açıklamıştır. İslam siyaset düşüncesi çalışmalarında kaynaklık edebilecek önemli alanlardan birinin fıkıh olduğunu düşünen Kavak, tarihte bizzat siyaset ile ilişkili olan fıkhın dikkatli bir okuma ile zengin bir literatür sunacağını bizlere göstermiştir. Devlet başkanına yönelik ifadelerin, saltanat yönetiminin fıkıh ile olan ilişkisinin ve hilafetin şartları ile halifenin şartları arasındaki ayrımın fıkhî kaynaklar üzerinde analiz edilebileceğini ve bu analiz ile göz ardı edilemeyecek bir literatürün oluşabileceğini ifade etmiştir. Ona göre siyaset düşüncesinde İslamî olanın, zanniyat mı katiyet mi olduğu sorusunun itikâdi mi fıkhî mi sorusu ile ilişki kurularak mülahaza edilmesi önemli bir noktadır. Yapmış olduğu sunum ile fıkhın siyaset düşüncesi ve siyasal olan ile nasıl iç içe bir ilişki içerisine girdiğini gösteren Kavak, İslam siyaset felsefesi için öncelikle alanı temizlemek gerektiğini ve temizlenen alana doğru bilgileri yerleştirerek bu doğru bilgilerin üzerine yeni siyasi akıl yürütmeler yapılmasının iktiza ettiğini ifade etmiştir. Bu oturumun bir diğer konuşmacısı olan A. Taha İmamoğlu, İslam Siyaset Literatüründe Kullanılan Hadislerin Kaynağı ve Sıhhati Meselesi başlıklı sunumunda hadislerin siyaset metinlerinde veya siyaset meselelerinde ne sıklıkla kullanıldığını gösteren nicel çalışması ile İslam siyaset düşüncesinde hadislerin ehemmiyetini bizlere göstermiş ve hadislerin böyle bir çalışmada en temel kaynaklardan olması gerektiğini ifade etmiştir. Aynı zamanda bazı durumlarda sıhhatli hadislerin meşruluk sağlamak için kullanıldığını, bazı durumlarda ise uydurma hadisler ile meşruluk sağlanmaya çalışıldığını ifade etmiş ve bu husus üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini vurgulamıştır.
Çalıştayın son oturumunun ilk sunumunu yapan Ahmet Okumuş, oldukça etkileyici bir sunum yaparak gün boyunca yapılan tartışmalara daha derin bir boyut kazandırmıştır. Okumuş, İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasallık Üzerine Sorular başlıklı sunumuna Abdülhak Şinasi Hisar’ın “ …bilgiden ziyade bilgisizliğin verdiği bir sadelik gerekir. Asıl zorluk unutulması gereken şeylerin çokluğundan gelir” sözleriyle başlamıştır. Geçmişi hakkıyla anlayabilmek için bu günün bilgisinden sıyrılmak gerekir diyen Okumuş, geçmişin içerisinde kaybolmadan fakat aynı zamanda bu günün içinde anakronizme düşmeden İslam siyaset düşüncesinde yeni pencereleri nasıl açabileceğimizin bir yol haritasını bizlere göstermiştir. Yaptığı açıklamalar ile siyasal ve siyaset arasında ince bir çizgi olduğunu, siyasetin hem alt küre hem de pratiklerimizin tümünü yapılandıran bir küre olduğunu, siyasalın ise bütün bunlara yön veren ontolojik bir muhteva oluşturduğunu izah eden Okumuş, böyle bir yaklaşım ile İslam temelinde İslam siyaset düşüncesinin muhtevasının zenginleştirilebileceğini açıklamıştır.
İslam Siyaset Düşüncesi Çalıştayının son sunumunda Süleyman Güder, İslam ve Batı Kurtuluşçu Siyasal Teolojilerin Karşılaştırılması başlıklı sunumu ile düşüncelerimizin daha geniş bir perspektif kazanmasına katkı sağlamıştır. Tematik başlıklar altında farklı yaklaşımları karşılaştıran Güner, kurtuluşçu teolojilerin toplumdaki sosyal sorunlara farkındalık oluşturan bir akım olduğunu açıklamıştır. Bu farkındalıkta ise en temel hedefin adalet ve adil düzen olduğunu bu hedef doğrultusunda çağa karşı duyarsız kalınamayacağını, bizatihi tam şuanda ve burada, çağdaş siyasal varoluşumuzda karşılaştığımız sorunlarımızla yüzleşmemiz gerektiğini ve kurtuluşta bireysel olanın değil kolektif olanın makul olduğunun iki farklı kurtuluşçu teolojilerin ortak noktalarında temerküz ettiğini göstermiştir. Yapılan bu mukayeseden bizim çıkardığımız ya da çıkarmamız gereken ise, bir şekilde isteyerek veya istemeyerek maruz kaldığımız tehditlerle, merkezinde İslam siyaset düşüncesi olan teorik bir yapı üzerinde yüzleşmemiz gerektiği ve bu mücadeleden kaçmadan fail olduğumuz bu alanda çözümler üreterek bulunmak mecburiyetimiz olduğudur.
Entelektüel olarak hala hayatta olan İslam siyaset düşüncesindeki isimleri ve İlahi Sözün Gücünün tefekkürünü tekrar gündeme getiren bu çalışma, yapmış olduğu bu tartışmalar ve girişim sayesinde, siyasal varoluşumuzda karşılaştığımız sorunlara karşı çözümler bulmamıza vesile olacaktır. Bu sayede geçmiş ile yaşanan kopukluk giderilebilecek ve İslam siyaset düşüncesinde teorik bir alt yapı oluşturulabilecektir. Kitaplaştırılması düşünülen İslam Siyaset Düşüncesi Çalıştayı umut ederim ki en kısa zamanda okuyucuların istifadesine sunulur.