İslamcı Dergilerde Eurovision Şarkı Yarışması
İslamcı Dergiler, Türkiye kültür ve yayıncılık tarihinde zengin bir birikimi temsil ediyor. İslamcı Dergiler Projesi kapsamında çok sayıda dergi taranıp araştırmacıların hizmetine sunuldu. Biz de bu yazımızda Türkiye’nin ilk defa 1975 yılında katılmış olduğu Eurovision şarkı yarışmasına İslamcı dergilerdeki yazarların nasıl tepki verdiklerini ortaya koymaya çalıştık.
Eurovision şarkı yarışmasına Türkiye’nin katılma kararı alması Türkiye’de geniş kesimin ilgisini çekmiş, şarkıcı elemeleri aylarca sürmüş, televizyonlarda yarışan şarkılar günlerce dinletilmiştir. Semiha Yankı’nın “Seninle bir dakika” adlı şarkısı Türkiye için Eurovision’da yarışan ilk şarkı olmuştur. Bu süreçte İslamcı dergilerin yarışma ile ilgili tutumları incelendiğinde; yarışmacı seçmelerinin yapılmasında ortaya çıkan dedikodular, Eurovision’a katılan şarkıcıların Türk müziğini ve folklorunu tanıtamayacağı yönündeki varsayımlar, bu yarışmanın Türk kültürüne yapılmış bir ihanet olduğu ve batı taklitçiliğinin yeni bir boyuta taşıdığına yönelik eleştiriler yazılarda sıklıkla işlenmiştir. Şike iddiaları, gizli anlaşma ve hesapların yapıldığı, şarkıcı seçimi değerlendirmenin bir sanat değerlendirilmesinden daha çok ideolojik yakınlık nedeniyle sol medyanın kendisine yakın olarak gördüğü Ali Rıza Binboğa’yı seçtirmek için yaptığı kampanya eleştirilmiştir. Dış işleri bakanlığı kültür dairesinin TRT yetkililerine gönderdiği yazıda Eurovision seçmelerine katılan adaylardan hiç birinin Türkiye’yi temsil etme yeteneğine sahip olmadığı ve bu elemeyi TRT‘nin iptal etmesi gerektiği görüşü İslamcı dergiler tarafından desteklenmiştir. TRT’nin dış işleri bakanlığının tavsiyesine uyarak yarışamadan vazgeçmesi gerektiği, aksi taktirde Türk müziğinin ve folklorunun milletlerarası bir yarışmada lekelenmesine Türk milletinin razı olmayacağı vurgulanmıştır.
Türkiye’nin ilk kez katıldığı Eurovision şarkı yarışmasında sonuncu olması İslamcı dergi yazarlarının kendilerinin bir kez daha haklılıklarını ispatladığını belirtmişlerdir. Nitekim, Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye puan vermeyerek yarışmada sonuncu olmasına neden olması ile siyasi tercihlerini ortaya koyduklarına dikkat çekilmiştir. Batının, Türkiye’nin bunca Batılaşma serüveni ve çabasına rağmen, hiçbir zaman Avrupalı olarak görmediğini ve bundan sonra görmeyeceği gerçeği yarışma vesilesiyle tekrar ispat edilmiştir. Aynı zamanda Türkiye’nin yapmış olduğu Kıbrıs harekatı ve Ortadoğu meselelerine bakışının da Avrupalı üzerinde olumsuz tesir bıraktığı vurgulanmıştır. Yarışmada Türkiye’nin ismi geçtiğinde salondaki kahkahaların ve alaycı tutumun kendi kendimizi inkarın acı bir sonucu olduğu ifade edilmiştir. Nitekim bu küçük düşürücü durum en batıcı geçinenleri bile kahredecek türden bir etkiye sahipti. Çünkü yazarlara göre, kendi kültürünü inkar edip batı düşüncesinin kapı kulu olmanın Batı nazarında hiçbir geçer akçesinin olmadığını göstermesi açısından ibret vericidir. Türkiye bu yarışmada birinci olan Hollandalıların şarkısı ile katılsaydı dahi sonucun farklı olmayacağı vurgulanmıştır. Nitekim Eurovision şarkı yarışmasında değerlendirilen hiçbir zaman Türkiye’nin şarkısı olamayacaktır. Bunun yerine onun kişiliği, benliği, Avrupa dünyasının Türkiye hakkında var olan tarihsel ve dini ön yargılarının olacağı ifade edilmiştir.
Daha sonraki dönemlerde ise Türkiye’nin Eurovision şarkı yarışmasında varlık gösterememesi eleştirilerek bu durumun doğal bir sonuç olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’nin temelde yarışmalarda büyük avantajlar sağlayabileceği bir müzik türünde yani, kendi değerlerini yansıtan bir müzik türünden değil de Batı tarzı müziklerle katılması eleştirilmiştir. Batı müziği iyidir, ileridir, bizim müziğimiz kötüdür hükmü ve ancak Eurovision şarkı yarışmalarına katılırsak dünya müzik sektöründe kendimize iyi bir yer buluruz düşüncesinin Türkiye’nin girmiş olduğu Eurovision yarışmalarında almış olduğu hezimetlerle ne kadar yanlış olduğu görülmüştür.
1979 Eurovision şarkı yarışması ise İslamcılar için farklı bir anlam ifade etmektedir. Bu yarışmanın çok önceden beri İsrail’in başkent olarak gördüğü Kudüs’de yapılması planlanmasına rağmen Ecevit hükümetinin Kudüs meselesi hususunda İslami kesimin hassasiyetlerini görmezden gelen tavrı eleştirilmiştir. Türkiye yarışmaya katılacak olan yarışmacılarını seçmiştir. Ancak, yarışmaya 10 gün kalıncaya kadar Kudüs’deki yarışmaya katılma hususunda kararlılık göstermiştir. Türkiye İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesinden ötürü ve aynı zamanda o tarihlerde Mısır ile İsrail arasında imzalanan barış antlaşmasının Arap toplumlarında getirdiği öfke nedeniyle, Arap devletlerinin tepkisini çekmemek ve zaten ekonomik olarak kötü durumunu daha da kötüleştirmemek için son anda yarışmaya katılmaktan vazgeçmiştir. Bu durum İslamcı dergiler tarafından olumlu karşılanmıştır. Nitekim İslamcı yazarlar, yarışmaya Türkiye’nin katılması halinde İsrail’in Kudüs’ün başkenti olduğunu onaylaması anlamına geleceğini ve bu durumun İsrail’in Kudüs’deki işgalini meşrulaştıracağını ve Kudüs davasına zarar vereceğini ifade etmişlerdir.
Sonuç olarak bakıldığında İslamcı dergilerde yazarların Eurovision hakkında yapmış oldukları genel eleştirilerin Türkiye’nin yarışmaya ilk katıldığı tarihlerde yoğunluklu olarak Eurovision’un Batı-Hristiyan kulübünün bir ürünü olduğu ve batı taklitçiliğine yol açacağı, milli kültürümüze zarar vereceğine yönelik eleştiriler oluşturmaktadır. Aynı zamanda yarışmacı seçim sürecinde şikeler ve ideolojik saiklerle yapılan aday seçim süreçleri eleştirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde ise Türkiye’nin kendi kültürünü yansıtmayan türdeki eserlerle yarışmaya katılmasının büyük bir hata olduğu vurgulanmıştır. Bu tutumun arkasında temel düşüncesinin kültürümüzün ve sanatımızın zaten geri olduğu ve ancak batı türündeki müziklerle yarışmalara katılırsak yarışmayı kazanabileceğimiz yönündeki yanlış varsayımlardır. Nitekim bu düşünce Türkiye’nin yarışmalarda almış olduğu ağır mağlubiyetlerle birlikte geçersiz olmuştur. İslamcı yazarlar Eurovision’a sanatsal bir etkinlikten daha çok ülkelerin siyasi, dini, kültürel saiklerle değerlendirildiği ve Türkiye’nin bundan ötürü hiçbir zaman yarışmayı kazanmasının mümkün olamayacağı bir yarışma olarak bakmışlardır.