Norman Finkelstein: Israel-Palestine Conflict Current Issues and Future Prospects
Israel-Palestine Conflict Current Issues and Future Prospects, Norman Finkelstein, 19 Aralık 2014, 18.30
Norman G. Filkenstein, Amerikalı siyaset bilimci ve aktivist, Filistin-İsrail çatışmalarını tarihsel bağlamı ve güncel gelişmeleriyle birlikte ele alan bir sunum gerçekleştirdi. Filkenstein, 2014 yazında İsrailli üç gencin öldürülmesinin gerekçe olarak öne sürüldüğü ve iki binden fazla Filistinlinin yaşamını yitirdiği operasyonları bu çerçevede değerlendirdi.
Filkenstein, 2014 yazında gerçekleştirilen operasyonların esasında Filistin Birlik Hükümeti’nin Avrupa Birliği ve ABD ile gerçekleştirilen müzakereleri hedef aldığını belirtti. İlk defa müzakere edilebilecek bir atmosferde ortaya çıkan ilişkilerin İsrail tarafından korku ve tepkiyle karşılandığını belirten Filkenstein, gelişen ilişkilerden kaygılanan İsrail’in, müzakerelerin sona erdirilmesini sağlamak ve saldırgan tavrının meşruiyetinin sorgulanması biçiminde ortaya çıkabilecek sonuçları önlemek adına gençlerin kaçırılmasını bahane ederek Hamas’ı tahrik eden operasyonlarına başladığını belirtti. Fakat Hamas’ın kolay tepki göstermeyen tutumu sonucunda gençlerin aranmasını bahane eden İsrail, büyük bir yıkıma sebep olan kara operasyonlarını düzenledi. Filkenstein, büyük çaplı yıkıma sebep olarak ise kara operasyonlarında İsrailli askerlerin karşılaşması muhtemel olan direniş hareketlerinin ortaya çıkmaması için operasyon bölgelerinde yaşayan halkı uzaklaştırılması politikasının etkili olduğunu belirtti. 2014 yazı Gazze operasyonlarının gerçekleştiği dönemde meydana gelen Ukrayna krizi ve Malezya Hava Yolları’na ait uçağın düşürülmesi haberlerinin, Gazze harekâtı üzerinde yoğunlaşmış olan dünya kamuoyunun dikkatinin farklı olaylara çekilmesine sebep olduğunu ki bu durumu fırsat olarak değerlendiren İsrail’in en ağır saldırılarını daha fazla küresel tepkiye maruz kalmamak adına bu tarihlerde gerçekleştirdiğini söyledi.
Arap ülkelerinin, ABD ve Avrupa ülkelerinin İsrail’in operasyonlarına karşı tepki göstermek yerine sessiz kaldıkları ve bilhassa ABD’nin, operasyonları İsrail’in meşru savunma hakkını kullanması biçiminde yorumladığı bu dönemde Türkiye’nin ise mevcut Suriye sorunu ve bölgedeki Kürt meselesi ile meşgul olduğu için yeterince destek veremediğini belirtti. Fakat Latin Amerika ülkelerinin şaşırtıcı bir biçimde sürece dahil olmaları ve İsrail’in tavrını kınamanın yanı sıra Filistin’e insani yardım ile birlikte açıklamalarıyla da destek vermeleri sürecin beklenmeyen olayı olarak yorumladı.
İsrail’in terör tünelleri olarak nitelendirdiği Gazze’nin altında bulunan tünellerin önemine değinen Filkenstein, bölgesel gelişmeler sonrasında etkisi daha da ağır olarak hissedilen ablukanın yıldırıcı etkisini kırma noktasında bu tünellerin kilit rol oynadığını aktardı. Filistinli mühendislerin eski araba kalıntılarından bilgisayar bile yapabildikleri bu tünellerin sahip oldukları ilkel teknolojiyle İsrail izleme araçlarına takılmadan ilerletilebilmesi ve büyük bir bölümünün yerlerinin tespit edilememesinin İsrail’in bir başka huzursuzluk sebebi olduğunu aktardı. Sıklıkla sınır güvenliğimiz bu tüneller yüzünden tehlike altında demek suretiyle kamuoyundan operasyonlarına destek vermesini isteyen İsrail’in tavrının gerçekçi olmadığı ve gerekçelerinin inandırıcılığını yitirmiş olduğu Filkenstein’ın vurguladığı bir başka husustu. Öte yandan, İsrail’in gelişkin teknolojisinin somut örneği olarak lanse edilen “Demir Kubbe” savunma sisteminin esasında pek de söylendiği ölçüde koruma işlevini yerine getiremediğini sayısal veriler üzerinden açıklayan Filkenstein, milyonlarca dolarlık savunma yatırımının İsrail’in kaygılarını giderecek bir çare üretemediğini ve “Demir Kubbe” savunma sisteminin son tahlilde sonuca etki eden bir kazanım sağlamadığını belirtti.
Filkenstein, konuşmasının son bölümünde Filistin-İsrail çatışmalarının çözümü mümkün mü sorusuna çözümün askeri operasyonlar veyahut Avrupa Birliği, ABD ile yapılan müzakereler vasıtasıyla gerçekleşeceğine inanmadığını söyleyerek cevapladı. Şiddete başvurulmayan kitlesel eylemlerin, bu çıkar ilişkileri yumağı ile çevrelenmiş sürecin mümkün görünen tek çıkar yolu olduğunu belirtti. Bu bağlamda, Mavi Marmara gemisinin insani yardımı ulaştırmak maksadıyla ablukayı kırmaya yönelik girişimi sonucunda 9 sivil yardım gönüllüsünün İsrail askerleri tarafından şehit edilmesinin, tüm dünyada daha güçlü bir yankı oluşturduğunu ve bunun sonucu olarak Mavi Marmara olayının hemen akabinde 2014 Gazze operasyonunda sessiz kalmış olan birçok ülkenin tepki gösterdiğini hatırlattı. Gandi’nin direniş hikâyesine atıfta bulunarak, barış yanlısı samimi ve kitlesel tepkilerin ancak İsrail katliamı karşısında başarı kaydedebileceğini belirtti. Özetle, sürecin askeri operasyonlar veya antlaşmalar yoluyla değil, herhangi bir çıkarı bulunmayan sadece vicdani tepkilerle bir araya gelmiş silahsız bir kitlenin itirazı ile olumlu anlamda nihayete erebileceğini bildirdi.