Ölüm Ritüelleri ve Beğeniler (Beden, Estetik, Sınıflar)
Ölüm Ritüelleri ve Beğeniler (Beden, Estetik, Sınıflar), Adem Sağır, 6 Şubat 2016 Cumartesi, 17.00
İLEM Toplum Çalışma grubu tarafından düzenlenen ve gündelik hayatta toplumsal değişimin yansımalarını inceleyen Beğeniler serisinin 3. oturumu Ölüm Ritüelleri ve Beğeniler sunumu ile Karabük Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Adem Sağır tarafından gerçekleştirildi. Sağır, sunumuna ölüm kavramına geçmişten bugüne yüklenen anlamların değişime uğradığını söyleyerek başladı. Buna göre, günümüzde özellikle büyük şehirlerde yaşayanların ölümle muhatap oluşu ancak bir mezarlık yanından geçmeleri, bir trafik kazasına şahit olmaları ya da televizyonda haber izlemekle ile mümkün olmaktadır. Şehirde yaşayan insan ölümü ancak anlık fragmanlar halinde hatırlamaktadır. Modern insan hayatı çok hızlı bir şekilde yaşayıp, tükettiği için ölüm de bizim için tüketilen bir olguya dönüşmüştür. Bugün insanların sosyal medya hesaplarında yakınlarının ölüm döşeğindeki son hallerini paylaştıklarına şahit olmaktayız. Ölümün bu şekilde sunumunun bir tür estetik şiddet olduğunu ifade eden Sağır, bu tarz paylaşımların aynı zamanda ölüm kavramının içinin boşaltılmasına neden olduğunu düşünmektedir.
Sunumuna Batı kültüründe ölüm düşüncesinin yansımalarını anlatarak devam eden Sağır, postmortem adı verilen ölü fotoğrafçılığının Batı’da çok yaygın olduğunu, mezarlıklarda mezar taşlarında mutlaka kişinin fotoğrafının ve heykellerin bulunduğunu ifade etti. Postmortem fotoğrafçılığında ölünün bedeni en iyi hale getirilerek fotoğraflanır ve bunlardan bir albüm oluşturulur. Türkiye’de ise bunun benzerine ancak İstanbul’un daha modern dönemlerini yansıtan ve sınıfsal ve ideolojik açıdan pek çok farklı kişiyi bünyesinde barındıran melez bir yapı olan Zincirlikuyu mezarlığında rastlanmaktadır.
Batı ve Doğu kültürlerinde mekânsal ve estetik açılardan ölüme atfedilen anlamlar farklılaşmaktadır. Bütün toplumlarda ölü bedenin üzerinde bir takım işlemler yapılır fakat Batı’da ölünün en iyi halde görünebilmesi için makyajlanması büyük ve masraflı bir sektör haline gelmiştir. Bugün Batı’da bedene tapan bir anlayış hakimdir. Bedeni en mükemmel şekilde sunmaya ve korumaya yönelik bir düşkünlüktür bu. Doğu kültürlerinde özellikle Müslüman toplumlarda ise makyajlama yoktur, hatta ölünün yüzünün aldığı hale göre dünya hayatında iyi mi kötü mü biri olduğuna dair çıkarımlar yapılır. Batı’da da Doğu’da olduğu gibi taziye evleri bulunur hatta Starbucks gibi bir firma cenaze evlerinde mekan açmak için kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Taziye evlerinde ise daha yakın ilişkilerden oluşan bir dayanışma görülür. Philippe Aries, Batılının Ölüm Karşısındaki Tavırları kitabında Batı’da ölümle ilgili en büyük değişimin yatakta ölümden hastanede ölüme geçişin olduğunu söylemiştir. Ölüm yataklardan hastanelere taşınınca kişinin sevdikleriyle birlikte bilindik bir mekanda yaşadığı bir olay olmaktan çıkmış, bir bakıma ölüm tecrit edilmiş, toplum dışına itilmiştir. Hastanelerde gerçekleşen ölümün yarattığı en büyük dönüşümlerden biri ise insanın hayata devam edip etmemesine makineler üzerinden karar verilmesidir. Diğer taraftan hastanelerin kendi imajlarını korumak için ölmek üzere olan birini başka bir hastaneye sevk etmesi de ölümü, sağlık piyasasına etkileri üzerinden düşünüldüğünde uzak durulması gereken bir olguya çevirmiştir. Ölümün en estetize hali ise hastanın temiz yatağında yatması, en uzaktakilerin bile son bir defa onu görmek için çağrılması gibi formlarıyla geleneksel toplumlar içerisinde görülür. Batı’nın tarih boyunca yaşadığı tecrübeler ölüm fenomeninin insanlardan ve şehirlerden uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Dahası, ölümsüzlük arayışı edebiyat, filmler ve güzellik endüstrisi gibi pek çok alanın temel meselesi haline gelmiştir. Esasında ölümsüzlük temasına dinlerde de (Adem ile Havva’nın yasak meyveyi ölümsüzlük iddiasına kanarak yemeleri) mitolojide de (Aşil doğduğunda ölümsüzlük suyuna batırılması bir tek topuğu kuru kaldığı için topuğundan vurularak öldürülmesi) çok sık rastlanır. Doğu’da ise maddi dünyanın cazibesine kapılmamak için ölümün sık sık hatırlanması ilkesi vardır. (Mevlevilerin başlarındaki sarığın mezar taşını sembolize etmesi, şehirlerin orta yerinde mezarlıkların olması gibi…)
Şehir büyüdükçe ilk yutulan yerler mezarlıklar olmaktadır. İstanbul’un en önemli mezarlıkları şehrin orta yerinde durmaktadır. Mezarlıklarda gözümüze çarpan önemli detaylardan bir diğeri de sınıfsal farklılıkların mezarlara yansımasıdır. Bir mezara bakıldığında hangilerinin sahipli hangilerinin sahipsiz olduğu bakımlılığı ya da bakımsızlığından, boyutundan, kullanılan malzemelerden anlaşılmaktadır. Bu da bizi mermer sektörüne gibi bir gerçeklikle yüzleştirmektedir. Mezar taşı imalatçıları günümüz trendlerini takip etmekte sosyal medya ile entegre olarak iş yapmaktadırlar. Artık defin hizmetleri veren şirketler kataloglar hazırlamakta, bütçenize göre en ideal tercihi yapabilmenizi sağlamaktadır. Modern hayat ölüm sonrası ritüelleri standartlaştırmış ve piyasa ilişkilerinin içine sokmuştur. Ölüm şehirlerde yaşayanlar için daha çok bir detay hükmündedir. Örneğin Eyüp Sultan’a ziyarete gelenlere ölünün hayrı için lokum dağıtılması ölüm sebebiyle bir araya gelmekten farklıdır, burada ölüm bir detaydır; insanlar daha sonra o ölünün mezarlık ve defin sahneleriyle muhatap olmaz. Ancak Anadolu’da ölüm bütün ritüelleriyle birlikte bir matem havasında yaşanır. Modernizm ölümü kimliksizleştirmektedir.
Halk dindarlığında türbe çok fonksiyonlu bir yapıya sahiptir. İnsanların türbe ziyareti esnasında namaz kılmak, Kuran okumak gibi ibadetler icra ederken diğer taraftan da suyundan içerek şifa bulmak, kurban kesmek, türbe yerinde oturmak gibi davranışlarla türbeleri bir yaşam formu halinde kullanıldığı görülür.
Günümüzde cenaze törenleri bir anma ve uğurlama merasimi şeklinde algılanmakta; hayatta olanları kendi ölümleriyle bir iç muhasebeye sokmamaktadır. Artık insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktadırlar.
Cenazelerde her kültür ve sınıfta farklılık gösterse de insanların şık olmaya çalıştığı görülür. Sınıfsal farklılıklar cenazenin kaldırıldığı camideki topluluğun görünümlerini de farklılaştırmaktadır. Örneğin Teşvikiye Camii’nde kırmızı halılar üzerinde yürüyen, siyah gözlük takan genellikle ünlü insanların geldiği kokteyl havasında geçen cenaze merasimlerine şahit olunur. Yakın dönemde Müslüm Gürses’in cenazesinin buradan kaldırılması farklı sınıfsal aidiyetlerin yüzleşmesini sağlayan bir örnek olarak dikkat çekmiştir.
Modern dünyada defin dışında cenaze ile ilgili pek çok alternatif türemiştir. Cenazenin yakılması, küllerinin vazolara konulara evlerde saklanması hatta küllerinden elde edilen karbonla broş, kol düğmesi gibi takılar yapılması gibi örneklere rastlanmaktadır.
Sunumunu görsellerle destekleyen Sağır, Batı ve Doğu kültürlerinde ölüm ritüellerine dair pek çok fotoğraf sunmuştur. Bu görseller ölüm fenomeninin her toplumun kültürel bakiyesinde farklı anlamlar ve görünümler kazandığının açık bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Sunumun ardından soru cevap bölümüne geçilmiş, mezar taşları üzerindeki yazılarda farklılaşan boyutun neler olduğu sorusu, gitgide kalabalıklaşan dünyada herkesin varlık arayışı ve farklılığını ortaya koyma çabası içinde olması diğer taraftan mermercilerin mezar taşlarına ölü ile ilgili detay bilgiler yazılmasını teşvik etmesi ile açıklanmıştır. Bir buçuk saate yakın süren sunum teşekkür faslı ile sona ermiştir.