Tabakalaşma, Tüketim ve Beğeniler
Tabakalaşma, Tüketim ve Beğeniler, Lütfi Sunar, 10.05.2016, 18.00
İLEM İhtisas Toplum Çalışma Grubu’nun, toplumsal değişimin eğlence, moda, müzik, mekan, yaşam tarzı, estetik ve ahlak gibi bir çok farklı yönden incelenmesini hedeflediği, “Beğeniler: Gündelik Hayata Toplumsal Değişimin Yansımaları” konuşmaları 10 haftalık bir seminer dizisi olarak düzenlendi.
Seminerlerin sonuncusu İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın sunumu ile gerçekleşti. Beğeni seminerlerinin ilgi ile takip edildiğini ifade eden Sunar, “Beğeniler” meselesinin Türkiye’de sosyal bilimlerin gündemine yeni yeni girdiğini ve bundan sonrası için artan bir ilgi ile tartışılmaya devam edecek bir konu olduğunu söyledi.
Sunar, sunumunda beğenilerimiz ile sınıfsal konumlarımız arasında nasıl bir ilişki olduğu sorusunu sosyo-ekonomik statü ile tüketim arasındaki ilişki bağlamını göz önünde bulundurarak cevaplamaya çalıştı.
Önceleri “zevkler ve renkler tartışılmaz” deyimi ile karşılanan, bugünlerde “benim bedenim benim kararım” gibi ifade şekilleri bulan yargının sosyolojideki tezahürü “kişi özgür bir bireyse onun seçimlerini etkileyen unsurun da bireyin kendisi olduğu ve bunun da tartışılmaması gerektiği” şeklindeki iradeci/bireyci yaklaşımdır.
Sosyolojide bu yargı ile ters düşen diğer yaklaşım ise kişilerin, içerisinde bulunduğu koşulların bir neticesi olduğu şeklindeki toplumsalcı yaklaşımdır. Buna göre sosyo-ekonomik koşullar, kişinin zevk ve renk seçiminden ideolojisine, giyim tarzına, tüketim alışkanlıklarına, konuşma biçimlerine kadar etki etmektedir. Nitekim Sunar’a göre de toplum bireyi önceler/belirler/etkiler. Birey, sosyalleşme süreci içerisinde kendisini saran toplumun görüşlerini, bakışlarını, duyuşlarını edinmektedir. Toplum, bireye aktarımını adet, gelenek, kural ve kaideler yolu ile yazılı veya yazısız olarak yapmaktadır. Bu aynı zamanda kalıplaşmış kültür evreninin sürdürülmesi, toplumun varlığını koruması için de gereklidir.
Sosyalleşme sürecinin göründüğü kadar tek biçimli olmadığını ifade eden Sunar’a göre bilakis bu süreç içerisinde birbirinden farklı grup özelliklerini de (muhafazakar, liberal, tutumlu, tüketimci gibi) aktarmayı mümkün kılan bir çeşitlilik barındırmaktadır.
Türkiye’de bu çeşitlenmeler içerisinde etnik ve dinî formlara özellikle dil üzerinden çokça vurgu yapılmıştır. Farklı dinî ve etnik arka plandan gelenler farklı siyasal sosyalleşme süreçleri içerisinde çokça incelenmiştir.Ancak dinî ve etnik arka planların yanı sıra başka sınıfsal özelliklere sahip arka planlar da mevcuttur.
Sınıf/tabakalaşma bir toplumsal yapı içerisinde kendiliğinden bulunan bir takım ayrımlar üzerine bina edilmektedir. Eşitlikçi toplum modelleri dahil her toplumda sosyo-ekonomik statüye dayanan tabakalaşmalar mevcuttur. Tabakalaşma, kişisel özelliklere mahsus değildir, evrenseldir, nesiller arası aktarılır ve yeniden üretilir. Tabakalaşmanın aktarılması bir anlamda eşitsizliklerin de nesiller arasında aktarılması demektir.
Tabakalaşmanın aktarımında miras, unvan, aile ismi gibi maddi unsurlarla beraber adetler, gelenekler gibi maddi olmayan öğeler de rol oynar. Aktarımın bu maddi olmayan ikinci boyutu, belirli toplumsal tabakalarla özdeşleşmiş olan tüketim ve beğeni kalıplarının aktarılması ile yakından ilişkilidir.
Fark etsek de fark etmesek de toplumsal yapı içerisinde, tabakaların farklı alışkanlıkları bulunmaktadır ve bunlar onları diğerinden ayırt etmemize yarar. Nitekim bu konuyu “Ayrım” isimli çalışmasında sistemleştiren Bourdieu’ye göre gündelik hayat içerisinde farklı sınıflar farklı şekillerde davranmakta ve kendilerini bu davranışlar üzerinden konumlandırmaktadırlar.
Gündelik yaşam içerisinde tabakaların su ile zeytinyağının ayrışmasına benzer biçimde ayrıştığını söyleyen Sunar, bunu tüm toplumlara genelleyemesek de özellikle kapitalist birikim yasasının işlediği toplumlarda bu ayrışmanın daha fazla olduğunu belirtti.
Her grup aynı zamanda kendi beğenisini estetikleştirmekte, biricikleştirmektedir. Bu özellikler o grubun varlığını işaret eden birer tezahüre dönüşmektedir. Türkiye’de işçi sınıfından gelenlerin bir dönem belli bir kasket türü giymesi gibi.
Sosyal bilimcilerin işini, gündelik hayatta gizli kalmış örüntüleri keşfedip açıklamak olarak tarif eden Sunar’a göre, bu keşifler birinin diğerine tahakkümünü ortadan kaldırmaya veya tedavi etmeye yönelik bazı mekanizmaların gelişmesine yardımcı olabilir. Bunu yapmak üzere bu tabakaların nerelerde ve hangi gruplar içerisinde oluştuğunun bilinmesi gerekmektedir. Bununla ilgili nesnel koşutları sağlayıp tesbit etmek üzere geliştirilen yaklaşımlarından biri sosyo-ekonomik statü (SES) endeksleridir. Türkiye’de 2016 yılına kadar nesnel ve tüm Türkiye’yi kapsayan geliştirilmiş SES endeksi bulunmamaktadır.
Sunar, Türkiye’de 2016 yılında TÜBİTAK’ın desteği ile bir ilk olarak geliştirilen Sosyo-ekonomik Statü Endeksi hakkında bilgi verdi ve sonuçlarını paylaştı. Kese (gelir ve harcama) birliği olan evlerin hane kabul edildiği hane temelli olarak geliştirilen çalışmada başlangıçta dört değişken baz alınmış. Eğitim, gelir, mesleki itibar ve mülkiyet olmak üzere bu dört değişkenli modelde, soru sorulan insanların mülkiyet ile ilgili sorulara cevap vermekten sakınmaları gibi nedenlerle anlamlı bir değişken olmadığı anlaşılınca mülkiyet değişkeni çıkarılmış.
SES Endeksi, Türkiye örneklemine uygulanan Türkiye Mesleki İtibar Araştırması ve Sosyo-ekonomik Statü Araştırması olmak üzere iki araştırma neticesine dayanmaktadır. 32 ilde 2500 kişiye yüzyüze anket uygulanarak yapılan Mesleki İtibar Araştırması’nda kişilerin iş, çalışma ve kazanmaya dair tutumlarını ölçücü sorular sorulmuş. Araştırma neticesinde de 126 meslek için bir skala elde edilmiş. Sosyo-ekonomik Statü Araştırması ise 47 ilde 4999 kişiye yapılmış anket verilerine dayanmaktadır. Araştırmaların verilerine uygulanan regrasyon analizi neticesinde hane genel SES formülasyonu elde edilmiş. Bu formül eğitim, gelir ve meslek bilgileri bulunan bir hanenin Türkiye’de hangi grupta olduğunu, SES skorunu söyleme imkanı veriyor.
Elde edilen skorların kümeleme analizine tabi tutulması ile sosyo-ekonomik gruplar tespit edilmiş. Bu sonuçlara göre Türkiye’deki haneler, %2.20’si üst, %14.60’ı üst-orta, %38.80’i alt-orta ve %44.40’i alt olmak üzere dört gruba ayrılıyor. Alt-orta ve alt gruplar kendi içerisinde de ayrışıyor. Sunar, araştırma ile ilgili verilerin http://turkeyses.net adresinden incelenebileceğini ifade etti.
Anketlerde ailece yemeğe çıkmak, tatile gitmek, gazete, mecmua okumak, tv izlemek gibi sosyo-kültürel değişkenlere dair pek çok soru bulunduğunu söyleyen Sunar, bu sorulardan elde edilen veriler ile alt ve üst sınıfların tüketim eğilimleri arasındaki ayrımları ortaya koyma imkânının da oluştuğunu ifade etti.
Araştırma, pek çok noktada somut olarak beklentilerle uyumlu sonuçlar vermekte. Alt grupların daha az, üst grupların daha çok dışarıda yemeğe çıkmasının beklenmesi gibi. Nitekim anket sonuçlarına göre ayda bir dışarıda yemeğe çıkma oranı alt sınıflarda %20,5, üst sınıflarda %70. Parayla gidilen kültürel aktivitelerde ise (sinema, tiyatro, spor karşılaşmaları gibi) alt ve üst sınıflardaki ayrım daha çok belirginleşiyor. Benzer durum tatil amaçlı seyahate çıkma -memleket ziyareti hariç- oranlarında da mevcut.
Düzenli spor yapma alışkanlığı ve aylık haftalık gazete, mecmua okuma oranlarının her iki grup için de düşük sonuçlar verdiği görülüyor. Evde geçirilen vakit alt sınıflar için yükselirken üst sınıflar için düşmekte. Bu doğrultuda da televizyon izleme konusunda üst sınıflarda oran düşerken alt sınıflarda yüksekmekte. Radyo dinleme oranları ise özel araçta seyahat nedeniyle üst sınıfta daha yüksek sonuçlar veriyor.
SES gruplarının dünya görüşlerine göre bakıldığında da ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Üst sınıf kendilerini en fazla sosyal demokrat, liberal, kemalist, sosyalist, laik ve milliyetçi olarak tanımlarken alt sınıflarda ise muhafazakârlık, İslamcılık ve milliyetçilik yüksek.
Araştırmanın verilerine göre Türkiye’de az sayıda yüksek sosyo-ekonomik statü skoruna sahip hane varken düşük sosyo-ekonomik statü skoruna sahip hane sayısı daha fazla. En kuvvetli sosyo-ekonomik statü bileşeni ise eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyo-ekonomik statü grupları arasında ciddi tüketim ve yaşam biçimi farklılıkları olduğu görünmektedir. Ekonomik sermayesi yüksek olanların kültürel sermayelerinin de yüksek olduğu araştırmanın sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.