Tarihçi ve Sanatı 3: Tarih Araştırmalarında Edebiyatın Yeri
İLEM Tarih Çalışma Grubu 27 Aralık 2017 Çarşamba günü İstanbul Medeniyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Güleç’i misafir etti. Teyfur Erdoğdu moderatörlüğünde gerçekleşen sunumda İsmail Güleç, hem tarih hem edebiyat çalışmalarını yakından ilgilendiren bir sunum gerçekleştirdi. Güleç, “Tarih Araştırmalarında Edebiyatın Yeri” başlıklı sunumuyla tarih araştırmalarında neden edebiyat bilgisinin ve edebiyat kaynaklarının gerekli olduğu çeşitli örnekler üzerinden anlattı edebiyatın tarih araştırmalarındaki önemini izah etti.
Tarih çalışmalarında edebiyat bilgisinin ve kaynaklarının kullanımının önemli olduğunu fakat tarihçilerin edebiyat kaynaklarını genel olarak görmezden geldiğini vurgulayan Güleç, iyi tarihçilerin aynı zamanda iyi edebiyatçılar olduğunu belirtti. Türkiye’de tarih araştırmalarının önde gelen isimlerinden Halil İnalcık aynı zamanda çok iyi bir edebiyatçıdır. “Şair ve Patron”, “Has Bağçede Ayş u Tarab” adlı eserler, Halil İnalcık’ın edebiyat alanındaki yetkinliğini gözler önüne sermektedir.
Tarih araştırmalarında edebiyat bilgisinin ve kaynaklarının neden önemli olduğu sorusunu İsmail Güleç beş madde ile açıklamıştır. Edebiyat bilgisi ilk olarak tarih metinlerini doğru bir şekilde okuyabilmek için gereklidir. Manzum haldeki tarih metinlerini doğru bir şekilde okuyabilmek için aruz bilgisi ve söz sanatları bilgisi gerekmektedir. Nesir örnekleri incelenirken de yine teşbih, mübalağa, kinaye, tariz gibi söz sanatları ve diğer birçok edebi sanat metni anlamlandırabilmek adına oldukça önemlidir.
Tarih araştırmalarında edebiyat bilgisinin bir diğer önemli yanı ise metinlerin anlaşılır olmasını sağlamasıdır. Akademik bir dille yazılan metinler, belagat kullanılmadığı takdirde okuyucu için metni oldukça güçleştirmektedir. Tarih araştırmasını güzel ve anlaşılır bir Türkçe ile yazmak, o metnin daha geniş bir çevre tarafından okunmasını sağlayacaktır. Bu sebeple tarihçilerin belagat (retorik) eğitimi de almaları gerekmektedir.
Üçüncü olarak İsmail Güleç, edebiyat metinlerinin hepsinin doğrudan tarih kaynağı olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Araştırmacı, okuduğu metinlere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşır ve elindeki metni diğer vesikalarla birlikte düşünür ve nihayetinde bir sonuca ulaşmaya çalışır. Güleç, bu hususta Varka ile Gülşah metnini örnek vermiştir. Bu metinde çocukların beş yaşında okumaya başladıkları, 7 yaşında ise temel eğitimlerini tamamladıkları aktarılmaktadır. Tarih kitaplarında bulunmayan bu bilgiye bu şekilde edebiyat kitaplarından ulaşılabilmekte ve 14.yüzyıl Anadolu’sunda çocukların eğitim hayatına dair fikir edinilebilmektedir. Bunun yanında Divan-ı Lügatit Türk, Atabetül Hakayık gibi metinler tarih araştırmalarında görmezden gelinemeyecek derecede önemli metinlerdir. Tarihçinin bu metinlere eleştirel bir şekilde yaklaşıp onları birer tarih kaynağı olarak kullanması gerekmektedir.
İsmail Güleç’in vurguladığı bir diğer nokta da tarih araştırmalarında edebiyatın ve belagatin kullanılmasının araştırmaları daha derinlikli ve güzel yaptığı idi. Örnek olarak Kanuni Sultan Süleyman ve oğlu Bayezid arasındaki mektuplaşmaları gösteren İsmail Güleç, bu mektupların incelenmesinin ve içerisindeki şiirlerin tarih metinlerinde yer almasının, bir baba olarak Kanuni Sultan Süleyman’ı anlamak açısından gerekli olduğunu belirtmiştir. Aksi halde “Kanuni Sultan Süleyman, şehzade Bayezid’i öldürttü” demek, son derece “kuru bir tarihçilik” meydana getirmektedir.
Son olarak, edebiyat metinleri, tarih kitaplarına güzel başlıklar koymak için de oldukça önemlidir ve göz ardı edilmemelidir. Cemal Kafadar’ın “Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken” kitabının başlığı, Karacaoğlan’ın bir şiirinden alınmıştır. Böyle bir başlık seçimi, kitabı okuyucular için daha ilgi çekici bir hale getirmektedir. Daha geniş bir kitleye hitap etmek isteyen tarihçiler edebiyat metinlerini göz ardı etmemelidirler.
İsmail Güleç bu ana başlıklar altında sunumunu tamamlamıştır. Konunun oldukça geniş ve kapsamlı olmasından dolayı söylenemeyen birçok şey ilgi duyanlar tarafından araştırılmayı beklemektedir. Sunumun sonunda edebiyat metinlerinin tarih araştırmalarına derinlik katmasının, onu daha alımlı hale getirmesinin yanında, geniş bir bilgi akışının da olduğu tekrar vurgulanmıştır. Şüphesiz iyi bir tarihçi ele aldığı metinleri kullanmadan önce onları genel bağlamları içinde değerlendirecek, metni başka metinlerle ilişkisi içerisinde inceleyecektir. Örneğin, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sindeki mübalağa sanatını bilmeden metni yargılamak araştırmacıları yanıltacaktır. Soru-cevap faslından sonra sunumun bir kitap haline getirilmesi de İsmail Güleç’ten talep edilmiştir. Bu talep aslında konunun önemini ve ilgi çekiciliğini ortaya koymaktadır. Edebiyat ve tarih araştırma alanları yüzyıllardır birbirini beslemekte, birlikte kullanılmaktadır ve bugünün tarih ve edebiyat araştırmacıları da bu ortak kaynakları kullanmaktan imtina etmemelidir.