Tarihsel Süreçte Abbasi Vezirliği
İLEM Tarih Çalışma Gurubu 4 Kasım 2017 tarihinde “Tarihsel Süreçte Abbasi Vezirliği” başlıklı sunumuyla Halil İbrahim Hançabay’ı ağırladı. “Abbasiler Döneminde Vezirlik” başlıklı doktora tez çalışması çerçevesinde gerçekleştirilen sunumda, Abbasiler’le birlikte ortaya çıkan vezirlik müessesesinin tarihi seyri ele alındı. Tarihsel çerçeve olarak iki asırdan biraz daha uzun bir dönemin (295-530/908-1136) esas alındığı çalışma kapsamında bu kurumun ortaya çıkışı, mahiyeti ve işleyişi üzerinde duruldu.
İslâm tarihinde Abbasiler’le birlikte ortaya çıkan vezirlik müessesesi ilk dönemlerde basit bir kurum olarak varlığını devam ettirmiş, zamanla sistemli ve kuralları daha belirgin bir yapı haline gelmiştir. En yüksek devlet memuru konumunda olan vezir, icraî, teşriî ve kazâî selâhiyetleri kayıtsız ve şartsız elinde bulundurarak hükümdarın vekili sıfatı ile devletin bütün işlerini sevk ve idare eden kimsedir. Vezir kelimesinin ıstılahî anlamı ve vezirin selâhiyeti ile ilgili bu genel kabule karşın, vezirliğin İslâm devletlerinde ne zaman ortaya çıktığına dair kaynaklarda doğrudan bir bilgiye yer verilmemiş̧ olması, bu kurumun menşei hakkında tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Kurumun Sâsânî veya Arap menşeli olduğuna dair temelde iki görüş bulunduğunu ifade eden Hançabay, iddiaların bu iki yaklaşım etrafında şekillendiğini belirtmektedir. Abbasi devletinin erken dönemine dair çalışmaların mevcut olmasının kendisini son döneme yönelttiğini ifade eden yazar, vezirlik kurumunun işleyişi ve geçirdiği dönüşümü, “Emîrü’l-ümerâlık Öncesi Dönem”, “Emîrü’l-ümerâlık Dönemi”, “Büveyhî Nüfuzu Dönemi” ve “Selçuklu Nüfuzu Dönemi” olmak üzere dört bölüm halinde ele aldı.
Emîrü’l-ümerâlık öncesi dönem Muktedir ve Kâhir-Billâh’ın vezirlik (320-322/932-934) dönemleriyle, Râzî-Billâh’ın halifeliğinin ilk iki yılını (322-324/934-936) kapsamaktadır. Muktedir dönemi vezirlerinin bir kısmı sonraki iki halife döneminde de nüfuzlarını korumuşlarsa da, önce Mûnis el- Muzaffer, ondan sonra da Muhammed b. Yâkût, Râik’in iki oğlu Muhammed ve İbrahim gibi asker sınıfına mensup kişilerin baskılarını arttırması, vezirlerin idarî açıdan görevlerini tam olarak yerine getirememelerine yol açmıştır. Yine de genel itibariyle bu dönemde görev yapan vezirler, haleflerine nazaran etkili bir konuma sahiptirler. Muhammed b. Râik’in Râzî-Billâh tarafından resmen emîrü’l-ümerâ tayin edilmesiyle başlayan (324/936) ve Büveyhîler’in Bağdat’ı ele geçirmesiyle (334/1060) sona eren emîrü’l-ümerâlık döneminde ise halifenin vezir tayin etme yetkisine ortak olan emîrü’l-ümerâlar, siyasî ve askerî bakımdan nüfuzlu kimseler haline gelmişler ve hilâfetin otoritesini sarsmışlardır. Bu dönemde halifelerin vezir tayin etme yetkileri neredeyse tamamen ellerinden alınarak söz konusu tayinlerde özellikle emîrü’l-ümerâların verdikleri kararlar belirleyici olmaya başlamıştır. Büveyhî nüfuzuyla birlikte ise Abbasi halifesi artık vezir tayin etme yetkisinden de mahrum bırakılmış, bunun yerine halifelerin özel işleriyle ilgilenmesi için kâtipler görevlendirilmiştir. Büveyhîler’den Selçuklular’a geçiş döneminde halifelik görevini yerine getiren Kâim-Biemrillâh’ın, önceleri kâtipliğini yapan İbnü’l-Müslime’ye resmen vezir unvanını vermesiyle Abbasi idaresinde vezirlik makamı tekrar işlerlik kazanmaya başlamıştır. Bu dönemdeki vezirlerin tayinlerini genellikle halifeler yapmış, ancak zaman zaman Selçuklu sultanı veya veziri de bu atamalara müdahil olmuştur.
Katılımcıların soruları çerçevesinde tarihî kesitlerin tasnifi konusundaki problemlere işaret eden Hançabay, Abbasi tarihine dair dönemlendirme yaklaşımlarının da sorunlu olduğu görüşündedir. Nitekim yıkılış dönemi olarak belirtilen zaman diliminin dört asrı kapsaması çelişkiye yol açmaktadır. Mevcut dönemlendirme yaklaşımlarının, araştırmaların sağlıklı bir çerçeveye oturtulması bakımından riskler barındırdığını savunan Hançabay, söz konusu açmazları aşmak için yeni bir perspektifle meseleye yaklaşılması gerektiğini vurgulamaktadır.