Türkiye’de Kutuplaşma Tartışmaları: Toplumsal Yaşamda Değerlerin Değişimi
Türkiye’de Kutuplaşma Tartışmaları: Toplumsal Yaşamda Değerlerin Değişimi, Lütfi Sunar&Yunus Kaya, 28 Kasım 2015 Cumartesi, 18.00
İLEM İhtisas Çalışmaları etrafında yürütülen sunumlarda “Türkiye’de Kutuplaşma Tartışmaları: Toplumsal Yaşamda Değerlerin Değişimi” başlıklı bir makale sunumu gerçekleştirildi. Lütfi Sunar ve Yunus Kaya, Türkiye’de din ve sekülerleşme ekseninde iki toplumsal kesimin oluşumu, birbirleriyle münasebetleri ve kutuplaşma üzerine yaptıkları bu çalışmayı katılımcılar ile paylaştılar.
İlk olarak sözü alan Sunar, konuşmasına içinde bulunduğumuz zaman diliminde halen varlığını devam ettiren etrafımızda dönüp dolaşan bir kehaneti, bir varsayımı, bunun ne kadar doğru ve ne kadar geçerli olduğu meselesini tartışacağız diyerek başladı. Ardından özellikle 2002 yılında Ak Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte muhafazakârların yönetimde söz sahibi olmasına yönelik toplumda ciddi tepkiler ortaya çıktığını ifade etti. Öyle ki 2007 yılında eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanı’nın seçilme ihtimali karşısında, ülkedeki diğer tehdit ve tehlikelere karşı bir grubun harekete geçerek mobilize olduğunu dile getiren Sunar, bu grubun “Cumhuriyet Mitingleri” adı altında çeşitli organizasyonlar gerçekleştirmesiyle birlikte bu tepkilerin arttığına dikkat çekti.
Daha sonra Sunar, böyle bir ortamda 2007 yılından itibaren Türkiye’de kutuplaşmanın artığına dair bir kanaatin bir varsayımın ortaya çıktığına değindi. Böylece Türkiye’de kutuplaşmanın arttığına dair jargon üretilerek hem Türkiye’de hem de uluslararası medya ve akademide Türkiye’nin muhafazakârlaştığı, muhafazakârlaştıkça da seküler kutbu baskı altına aldığı söylemi geliştirildiğini vurgulayan Sunar, bu kutbun baskı altına alındıkça da Türkiye’nin kutuplaştığına dair bir tezin ve varsayımın dolaşıma sokulduğunu söyledi. Sunar, bu tartışmaların önemli bir kısmının kamusal alandaki değerler, kadının kamusal alandaki konumu, kürtaj ve doğum kontrolü tartışmaları vb. yaşam tarzı siyaseti ekseninde büyüyerek devam ettiğini söyledi.
O günlerde Şerif Mardin’in Vatan gazetesinde Ruşen Çakır’a vermiş olduğu bir mülakatta Türkiye’de “mahalle baskısı” olduğu konusunu gündeme getirdiğine değinen Sunar, 2008 yılında ise Binnaz Toprak ve arkadaşlarının bir saha araştırmasında özellikle Anadolu’daki muhafazakar kentlerde çok şiddetli bir baskının olduğunu yeni yetişen burjuva tipinin ötekileri baskı altına aldığını dile getirdiklerinden bahsetti. Bundan bir kaç yıl sonra Bekir Ağırdır’ın 2010 yılında KONDA’dan yürütmüş olduğu bir araştırmada Mardin’in “mahalle baskısına” maruz kalan kesimi “Endişeli Modernler” olarak adlandırdığı belirtildi.
Bunların sonucunda Türkiye’de kutuplaşmanın yükselmesine dair ciddi bir varsayımın gündemimize oturmasından bahseden Sunar, bugünlerde televizyonlarda konuşanların sıklıkla “Türkiye’nin kutuplaştığını” ve “kutuplaşan Türkiye” şeklinde cümleye başladıklarını söyledi. Ardından Sunar, “kutuplaşan Türkiye” ifadesini doksanlı yıllarda hangi cümleye başlanılırsa başlanılsın sıklıkla kullanılan “küreselleşen dünyamızda” tabirinin moda haline gelmesine benzeterek günümüzde de entelektüel modalardan birisinin ‘kutuplaşan Türkiye’ye dair tezler olduğunu belirtti.
Çalışmaya başlama serüvenlerini ise Sunar, “Bizde 2010 yılında gerçekten ifade edildiği kadar Türkiye’de bir değer kutuplaşması var mı? Kutuplaşan Türkiye derken Türkiye’de kutuplaşma artıyor mu? Gerçekten düşünüldüğü kadar ifade edildiği kadar toplumsal yaşamı belirleyen bir değer kutuplaşması var mı? sorularını kendimize sorduk” şeklinde ifade etti. Sunar bu soruların gerçekten anlamlı mı ve Türkiye’de artan bir kutuplaşma var mı sorularını sorduklarında ise ortaya bu makalenin çıktığını belirtti.
Bu amaçla ülkemizde 1991 yılından itibaren değişik yıllarda yapılan Dünya Değerler Araştırması ve Avrupa Değerler Araştırması’nın bizde çokça tartışılan kadın, kürtaj, toplumsal yaşamda kadının rolü vs. konularındaki değişimi karşılaştırma imkânı sunduğunu belirten Sunar, bu konulardaki değişimleri ise yıllar içerisindeki farklılaşmaları analiz etmekle mümkün olduğunu ifade etti.
Türkiye’de kutuplaşma tartışmalarının aslında 2000’li yıllarda daha çok arttığını ancak bunun geriye dönük izini sürebileceğimizi belirten Sunar, 1990’larda Refah Partisinin yükselişi sırasında benzer bir jargon ve analizin söz konusu olduğunu ifade etti. Ardından kutuplaşma çerçevesinde 1990’larda Türkiye’nin İranlaşacağı şeklinde bir söylem geliştirildiğini, 2000’lere gelindiğinde ise Türkiye’nin İranlaşmayacağı anlaşılınca biraz daha liberal kapitalizm endeksli Malezyalılaşma tezlerinin devreye sokulduğu vurguladı.
Hatta ünlü ‘Medeniyetler Çatışması’ tezini dile getiren Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması” makalesinin arkasından yazdığı bir başka makalede Türkiye’yi Doğu ve Batı medeniyetleri arasında bölünmüş bir ülke olarak resmettiğini belirten Sunar, Huntington’ın makro düzeyde global medeniyetler çatışmasının bir numunesinin mikro düzeyde Türkiye’de gerçekleştiğini, bir iç medeniyetler çatışması olduğunu dile getirdiğini söyledi. Sunumda Ahmet Kuru, Kenan Somer gibi araştırmacıların bu tezleri tekrar ettikleri vurgulandıktan sonra Batı uygarlığını savunan Modernler ile İslami yaşam tarzını savunan muhafazakârlar arasında bir değer çatışması olduğunu ve bir şekilde Türkiye’nin gittikçe kutuplaştığını ifade eden tezler ortaya atıldığı belirtildi. Sunar’a göre geriye doğru tartışmanın izini sürdüğümüzde bu tartışma 1990’lı yıllarda da başlamıyor. Ona göre Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren birbirine rakip iki ideolojik dünya tahayyül edile gelmiştir. Cumhuriyet’i kuran elit kesim, bir taraftan kendi Modernitesini kendi batılı yaşam tarzını empoze ederken diğer taraftan da bu yaşam tarzına direnen bu yaşam tarzını elinden gelse yok edecek, boğacak bir muhafazakâr entitenin bir muhafazakâr güç odağının hep var olduğunu düşünmüştür.
Bu eksende iki ayrı Türkiye’nin olduğuna dair ikna edici bir tartışma dünyasının hep var olageldiğine, Şerif Mardin’in bu tartışma dünyasının bayraktarlığını yürüttüğüne değinen Sunar, aslında onun merkez-çevre analizinin yukarıda bahsedildiği gibi bir bölünmüşlük ve karşıtlık üzerine bina edilmiş bir analiz olduğunu ifade etti.
Sunar konuşmasını birincisi “biz kutuplaşma yok demiyoruz, kutuplaşma artıyor mu diye bakıyoruz” dedikten sonra her toplumda kutuplaşmanın olduğunu ve Türkiye’deki tezin de 2000 sonrasında arttığı yönünde olduğuna dikkat çekti. “İkicisi biz kutuplaşmaya bütün alanlarda bakmıyoruz, toplumsal değerler toplumsal değerlerin de çokça tartışılan alanlarında kadın, kadının rolü, cinsellik ve diğer alanlarda bakıyoruz” diyerek önemli bir uyarıda bulundu ve ardından sözü Yunus Kaya’ya bıraktı.
Kaya, Dünya Değerler Araştırmasında ve Avrupa Değerler Araştırmasında istedikleri bütün soruları soramadıklarını ancak zaman içerisindeki değişime bakmak istendiğinde eldeki veriler içerisinde buna tek imkan sağlayan kaynağın Dünya Değer Araştırması ve Avrupa Değer Araştırması olduğunu dile getirdi. Ardından sunumla ilgili Türkiye’de 1990-2001-2007-2011 yıllarında Dünya Değerler Araştırması’nın yapıldığına, Avrupa Değerler Araştırması’nın ise 2001 ve 2009 yıllında yapılmış olduğuna değinildikten sonra toplam örneklem sayısının 10837 kişiden oluştuğu belirtildi.
Kaya, Türkiye’de kutuplaşma iddialarını bireylerin tutumları üzerinden ampirik olarak test etmek için dört alan belirlediklerini ve bu alanların;
1- Aile ve cinsellik
2- Kadının rolü ve toplumsal cinsiyet
3- Demokrasi ve yönetim sistemi
4- Ekonomik ve sosyal adalet
olduklarını söyledi.
Yaptıkları araştırmada “biz aslında kutuplaşma yok” veya “iki grup birbirine çok benziyor” demediklerini belirten Kaya, araştırmada iki grup arasındaki farklılıkların ve kutuplaşmanın artıp artmadığına baktıklarını vurguladı. Sunumda, araştırmada ortaya çıkan sonucun 1990 ve 2011 yılları arasında bu gruplar arasındaki gruplaşmaların ve farklılaşmaların artmadığına dikkat çekildi. Kaya, daha sonra trendlerde değişikliklerin olduğunu belirttikten sonra iddia edildiği gibi Türkiye’de biri yüzünü giderek doğuya çevirmiş giderek muhafazakârlaşan diğerinin ise yönü batıya dönük çok farklı bir yönde ilerleyen iki ayrı kutbun bulunmadığını söyledi. Bir başka ifade ile iki grupla ilgili yapılan karşılaştırmalar ve analizler sonucunda Kaya, bu iki grup arasındaki makasın açılmadığını ifade etti. Daha sonra makalenin sonuçlarından bazı örnekler verilerek önemli noktalara dikkat çekildi.
Şerif Mardin’in 1996 yılında Türkiye’de yaptığı muhafazakârlarla sekülerleri aynı akıntıda aynı bulanık suda kulaç atan iki yüzücüye benzettiğine değinen Kaya, araştırma sonuçlarının gösterdiğine göre toplumsal dokuya genel olarak bakıldığında özellikle değerler seviyesinde “toplumsal kumaş dediğimiz şeyde bir yırtılma” olmadığına dikkat çekti. Tabi ki toplumsal gerginlik ve ayrışma alanlarının bulunduğunu ancak araştırdıkları konunun çok daha derin bir şey olduğunu ve korkulduğu gibi toplumun iki ayrı yöne/kutba gitmesi/ayrılması, toplumsal kumaşın yırtılması gibi sonuçları/durumları olup olmadığını söyledi.
Ardından “aslında bir yönde bir gün o toplumsal kumaş yırtılırsa bahsedilen bir şekilde bir ayrışma olursa hepimizin bundan haberdar” olacağına değinen Kaya, bunun için “ampirik çalışmaya da çok gerek kalmayabilir çünkü bahsedilen şey toplumun ikiye ayrılması, artık bir arada durabilme ve toplum olma kabiliyetini kaybetmiş iki insan kitlesi ortaya çıkması demek” sözleriyle sunumunu bitirdi. Ardından soru cevap bölümüne geçilerek sunum tamamlandı.