Üsküdar’ın Üç Sırlısı
Üsküdar’ın Üç Sırlısı, Ahmed Yüksel Özemre, İstanbul, Kubbealtı Yay. 2004, s. 112
Üsküdar’ın Üç Sırlısı, Ahmed Yüksel Özemre’nin hatırat olarak da belirtilebilecek bir tarzda kaleme almış olduğu, insanı okurken hele ki Üsküdar’da yaşıyorsanız, bulunduğunuz caddelerde, sokaklarda ziyaret ettiğiniz camilerde, türbelerde sizi zamanda yolculuğa çıkaracak düzeyde hayatın içinden enstantaneler sunmakta. Üsküdar’ın içinden, tarihinden doğmuş olan bu eserin dili oldukça sade ve akıcı. Ahmed Yüksel Özemre’nin müdavimi olduğu mekânlar ve ahbapları etrafında şekillenen bu kitap yazarın da üç sırlı olarak belirttiği üç ismi kendi başlıkları altında üç bölümden ele alıyor. Her bölümün girişinde yazar kendine has girizgâhı ile “Cenâb-ı Hakk’ın öylesine sırlı velî kulları vardır ki Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn bunları: 1) Muhabbetleriyle, 2) Zât’ına mahsûs libasıyla ve 3) onlara lûtfettiği hakîkî ‘teslimiyet libasıyla’ beşerin basarından setretmiştir. Onlar ahali arasında dolaşırlar ama, esrârlarının ancak pek azına muhiplerinin pek azını âşinâ kılarlar. İşte ….. da bu kabil sırlı zatlardan biri idi.”
Üsküdarlı Hafız Eşref Ede Efendi
“İşte Üsküdarlı Hafız Eşref Ede Efendi (M. 1876/1954)’de bu kabil sırlı zatlardan biri idi.”
Bu bölümde Ahmed Yüksel Özemre, Eşref Efendi ile ilk karşılaşmasını, Üsküdar Hâkimiyet-i Milliye Caddesindeki Saim ve Bekir Düzgünman kardeşlerin işlettiği Attar dükkânını ve genel olarak bu düzlemde gerçekleşen anılarını anlatmakta. Ayrıca Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi’den Melami Kutbu Seyyid Abdulkadir Belhi’ye, oradan zamanın gavsı olduğu söylenen ancak sırlı bir zat olduğu için tekke literatürüne geçmeyen Mehmet Sabit Efendi’ye kadar yolu Üsküdar’a düşmüş, bir şekilde Üsküdarlı olmuş önemli kişilere sık sık değinilmekte. Üsküdar Emetullah Gülnuş Valide Sultan Camii (Yeni Camii) baş imamı ve zamanın en büyük talik hat ve ebru üstadı Necmeddin Okyay Hocaefendi’ye de bu bölümde yer verilmiş. Tabi olarak yer yer Üsküdar’ın dışına da çıkılmış. Neyzen Niyazi Sayın’ın Eyüp’teki Sucu Ali Fani Dede’yi ziyaretini ve akabinde gelişen tuhaf olayları okudukça içinizden hey gidi zaman demek geçecek. Ahmediye’de bulunan Seyyid Mustafa Haşim Baba Hazretlerinin türbesini ve Aziz Mahmut Hüdayi türbesini ve Hüdayi türbesinin çok yakınlarında bulunan Gizlice Evliya tekkesi haziresini bu bölümü bitirdikten sonra ziyaret şevki doğuyor. Bölümde bahsedilen şahısların ve türbelerin fotoğrafları da kitapta verilmekte. Bu bölüm Eşref Efendi’nin vefata giden süreci ve ardından vefatı ile son buluyor.
İskele Camii İmamı Nafiz Uncu Efendi
“İşte Üsküdar Mihrimah Camii (İskele Camii) baş imamı Şabani/Melami meşrepli Nafiz Uncu hoca (M. 1887/13.06.1958) da bu kabil sırlı zatlardan biri idi.”
Bu bölümde Nafiz Efendi’nin kutbu çevresinde şekillenmekte. Niyazi Sayın’ın Nafiz Efendiyle Özbekler Tekkesi’ndeki bir fotoğrafı bizi ilk sayfadan karşılıyor. Daha çok Niyazi Sayın’ın aktarımları mevcut oluyor. Nafiz Hoca’nın Nasuhi Dergahı’na intisabı, Nasuhi Hoca’nın sesinin güzelliği ve bundan dolayı benliğinin kabarması sonucunda sesinden vazgeçmesi bu bölümde anlatılan ana konular arasında. Bu bölüm ilk bölüme nazaran çok kısa. Nafiz Hoca’nın Niyazi Sayın ile geçen anıları, Mustafa Düzgünman’ın attar dükkanında geçen hadiselerle birlikte Nafiz Hoca’nın vefatı ile birlikte bu bölüm de bitmekte. Bu bölümden sonra, bölümde fotoğrafları da verilen Mihrimah Sultan Camii ve Özbekler Tekkesini ayrı bir manevi duyguyla ziyaret edeceksiniz.
Üsküdarlı Sırlı Bir Mutasavvıf: Bankacı Turgut Çulpan
“İşte, Halveti/Melami meşrepli bankacı Şevket Turgut Çulpan (14 Mart 1910-30 Temmuz 1990)’da bu kabil sırlı zatlardan biri idi.”
Bu bölüm diğer bölümlere nazaran çok kısa… Turgut Çulpan’ın dönemin Bektaşi babası ile arasında geçen tebessüm ettiren bir olay verilmekte. Eyüp’teki Ümmi Sinan Dergahı ile olan bağı ve ayrıca Kısıklı’da medfun bulunan Selami Efendi ile olan manevi muhabbetinden bahsedilmekte. Bu bölüm Turgut Çulpan’ın birçok nefes ve veciz örneği ilen son buluyor.
Kitapta her bölümde tasavvufa ve özellikle Melamiliğe değiniliyor. Üç sırlı olarak bahsedilen üç zatın yine her bölümde fiziksel ve manevi özellikleri, meşrepleri, tasavvuf yolları ve birbirleri ile olan münasebetleri uzun uzadıya anlatılmakta. Güzide anılar, güzide bir Üsküdar edebi, erkanı, yaşam tarzı bu kitapta sunuluyor. Okuyunca fark ediyor insan. Üsküdar’ın tekkelerinden camilerine, Attar dükkanından türbelere uzanan ve Üsküdar’ın bahsedilmeyen unutulmaya yüz tutmuş hususlarını ele alan bu kitap kanaatimce Üsküdar’ı bilmek isteyenlerin başucu kitabı olmalı. Ve de kitabın önsözünde ve arka kapağında bulunan Ahmed Yüksel Özemre’nin şiiri -ki bu şiir kitabın özü niteliğinde bir derinlikte- ile bu yazımı sonlandırıyorum.
Eşref, Nafiz, Turgut Çulpan Üsküdar’a vedia!
Ahval, etvar yönünden de her biri bir bedia.
Üsküdar’da bu üç sırlı melamı-meşreb zevat,
Ehl-i Beyt-i Resulullah aşkında etti sebat.
Kimsecikler fark etmedi, kime oldular bende;
Erimişce yaşadılar cemiyetin içinde.
Kıldı Hikmet bu zevatı, bizatihi azzan;
Edepleri cihetiyle; pür temkin ve pür iz ‘an.
Hakk’ın lütfu olmuşlardı pek az bir muhibbana,
Bütün herkes aşık idi onlardaki rüchana.
Onlar için, bizatihi farksızdı zahir, batın.
Hatırası bile lütuf, bu mübarek zevatın.
Bu azizan Üsküdar’a vurulmuş bir mühürdü.
Vakt-i mev’ud dolduğunda, hepsi Hakk’a yürüdü.
Var mı hala Üsküdar’da onlar gibi Sırlı’lar?
Bunu bilmek, heyhat, muhal! ”Onlar”, kendini sırlar.
GYY Notu: Maddeten Üsküdarlı olmasa dahi kalben bu güzel semte muhabbet besleyen okurlarımızın -Allah rahmet eylesin- merhum Ahmet Yüksel Özemre’nin bu kitabının dışında Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı, Hasretini Çektiğim Üsküdar gibi kitaplarını da okumalarını acizane tavsiye ederiz.