Yahudi Modernitesinin Sonu: Muhafazakâr Bir Dönüm Noktasının Tarihi
Yahudi Modernitesinin Sonu: Muhafazakâr Bir Dönüm Noktasının Tarihi, Enzo Traverso, Ayrıntı Yay. 144 s.
Enzo Traverso’nun, Yahudi Modernitesinin Sonu: Muhafazakâr Bir Dönüm Noktasının Tarihi ismiyle çevrilen yapıtı, Yahudi tarihini ’emansipasyon’ ve ‘asimilasyon’ ile hâkim devletçi politikalara entegre olarak zenginleşmeleri hem de inançlarının giderek seküler bir şekil alması ile ulus-devletlerin ortaya çıkışı, ‘antisemitist’ bir tavırla karşı karşıya kalmaları neticesinde tercihlerini ‘enternasyonalist’ ya da ‘siyonist’ hareketlerden ikincisini tercih ederek, yıllar yılı Hegel’in tanımıyla ‘devletsiz’ yani ‘tarihsiz’ halklar olarak tanınan Yahudilerin kendilerine ‘hayali cemaatler’ icat etmekle, yerleştikleri Orta Doğu coğrafyasında bir zamanlar kendilerine reva görülen ‘parya halkı’ olma statüsünü Filistinli Araplara tatbik etmelerine dek gelen bir çerçeve sunuyor Yahudi modernitesi hakkında.
Karl Marx gençlik dönemi makalelerinden birinde, Yahudilik dinini modernitenin kaynağı ve kapitalizmin de ‘Yahudi dinine girmiş” bir dünyanın sonucu olduğunu ileri sürmüştür. Marx bu kanıya şüphesiz tarihsel bir perspektifi göz önünde bulundurarak varmıştır.
Zira Yahudiler ortaçağdan beri bir piyasa ekonomisi oluşmasına ön ayak oldu ve finansal kapitalizmin ortaya çıkışından önce Avrupalı ticaret akışını yönettiler. Bununla birlikte Yahudiler aynı zamanda Avrupa’da oluşan eleştirel\sorgulayıcı düşüncenin kaynaklarından biridir ve bu özellikleriyle birçok politik hadisenin de fişekleyicileri Yahudi entelektüelleri ve politikacıları olmuştur. Bu yaratıcı hareket ise daima ‘antisemitizm’ ile koşut hareket etmiştir. Yani Yahudilere karşı duyulan, daha sonra nefrete evrilecek olan hınç\hiddet onların entelektüel üretimleri için bir tetikleyici olmuştur.
Ne var ki Yahudi modernitesi iç dinamikleri bakımından ‘sola’ yakın bir çizgi takip etmesine ve Yahudi entelektüelleri devrimci hareketlerin arka planında veya bazen başrolünde olmasına rağmen I. Dünya Savaşı’nın sonu ile birlikte Yahudiler kendilerine bir kimlik inşa etmeye koyuldular ve devrimci Yahudi entelektüelleri de bir ‘elit faşist’ konumuna geldi.
Tamamıyla pejoratif bir mana ihtiva ettiği sanılan ‘antisemitizm’ aslında, onun ortadan kalkışıyla beraber Yahudi düşünsel potansiyeli ve tabi ki batı dünyası için bir devrin sonuydu. Artık siyonist bir politika etrafında ‘neomuhafazakar’ bir veçhe kazanan Yahudilik kendine bir devlet hüviyeti sağladıktan sonra paradoksal bir biçimde kendisine yakıştırılan ‘parya halk’ konumun Filistinliler için sistematik olarak hayata geçirmişlerdir. Bu aynı zamanda İsrail’i Amerikan emperyalizminin gözcüsü ve öncüsü olarak tanımlıyordu.
Bu neomuhafazakar kırılmanın en büyük sebebi ise Holokost olmuştur. Yani Batı aydınlanmasının nihai sonuçlarından biri olan totaliter rejimlerden birinin uyguladığı soykırım hareketi. Yahudi modernitesinin ideolojik olarak soldan sağa kayışının sebebi olarak siyonizmin bir ‘Yahudi devleti’ kurma gayesi ile bir ‘Yahudi kimliği oluşturma çabasının olduğunu söylemiştik. Herlz liderliğinde yürütülen bu hareket Yahudiler için II. Dünya savaşından sonra artık bir ontolojik durum arz ediyordu. Artık kendilerini tam bir ‘öteki’ ve dışlanmış olarak hissettikleri için bir ‘selamet yurdu’ arıyorlardı.
Holokost’tan sonra Nazizm’in çöküşü ve Batı’nın yaralarını tekrardan iyileştirme sürecinde -hem fiziksel hem entelektüel- Yahudi soykırımı Batı için bir suçluluk duygusu ifade etmeye başladı. Giderek büyüyen bu suçluluk duygusu Yahudilerin acılarını artık hiç dindirmeyecek bir zaman diliminde dahi devam etti ve Batı’nın artık bir parçası konumuna Yahudilik yerine büyük ‘öteki’ konumunu XXI. yy ile birlikte İslam aldı.
Kitabın en çarpıcı noktalarından biri de ‘göçmen’ mevzudur. Çağdaş Avrupa için ‘göçmen’ Müslüman özellikler taşır ve yeni ırkçılık için, İslamofobi eskiden antisemitizmin oynadığı rolü oynar. Bir yüzyıl önce çengel bir burun ve kepçe kulaklarıyla resmedilen Yahudi gibi, bugün de İslam, Avrupa’da Müslüman kadınların yüzde 99’unun kara çarşaf giymedikleri halde bununla özdeşleştirilmeleri şeklinde ortaya çıktı.
Yahudilerin yerleştikleri yerde kurdukları düzen, Batı’nın Holokost’tan duydukları üzüntü ile birleşiyor, gittikçe mitleştirilen ‘Holokost hafızası’ İsrail için, Yahudilerin yaşadıkları trajedinin bir öz savunması haline gelir ve kurdukları baskıcı düzen için meşruiyet zemini sağlar. İsrail milliyetçiliğin doğuşu –ya da siyonizmin doğuşu diyebiliriz- Yahudi modernitesine son verdi. Diaspora Yahudiliği Batı’nın eleştirel bilinci idi, İsrail ise onun egemenlik cihazlarından biri olarak devam ediyor.