Hars ve Medeniyet

Ziya Gökalp – Hars ve Medeniyet, Diyarbakır’ı Tanıtma ve Turizm Derneği Yayınları: Ankara (1972)

‘‘Hars ve Medeniyet Gökalp’in İslami değerler çerçevesinde yetişen bu yeni kimliğin inşasında verdiği en önemli eserlerden biridir. Eserde kültür ve medeniyet ayrımı teorileştirilmiş ve yeniden adlandırılmıştır. Gökalp’e göre hars yani kültür; bir milletin toplumsal hayatının ahenktar bir mecmuası yani ortak bir bilinci ya da geçmişidir. Medeniyet ise aynı bölgeye dâhil olan milletlerin toplumsal hayatlarının müşterek bir mecmuudur. Yapıtın başat meselesi ise yeni bir ulusal kimliğin inşasında izlenmesi gereken yollardır. Sancılı bir parçalanma döneminin etkisiyle Gökalp, toplumu bir arada tutacak dinamiğin bir öze dönüş, milli olanı hatırlama olduğuna inanmıştır. Gökalp’e göre bu yeni ve milli yapı, Osmanlı’nın tersine aşırı şarkiyatçılıktan uzak; Türk harsı ve İslami geleneği Garp medeniyetinin gelişmişlikleriyle harmanlayarak oluşturulmalıydı.’’

“Milliyetçilik çoğu zaman belirli bir dilde eğitim,  kendi dilinde televizyon kanalı,  kutsal anıtların korunması gibi sembolik hedeflerin peşinde koşar.” Şüphesiz Smith’in bu sözleri; milleti bir kültürler zümresi olarak gören ve içtimai hayatın merkezine koyan Ziya Gökalp’ın milli kültür inşası idealine uymayacaktır. Türk Milliyetçiliğini babası olarak da tanınan; 1876 Diyarbakır doğumlu, toplumbilimci, şair ve siyasetçi olan Gökalp, geçiş döneminde geçişi meşrulaştıran adam, toplumculuğu, bir tür korporatizmi destekleyen isim olarak içinde bulunduğu dönemin sosyo-politik ve kültürel karmaşa durumunun da etkisiyle yeni bir ulusal kimlik inşasının yolunu tutmuştur.  Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinin yadsınamaz etkisiyle sürekli bir bölünme korkusu ve ağır bir nostaljik ruh hali yeni devletin sancılı doğumuna sirayet etmiştir. Böyle ağır ideolojik fraksiyonlar döneminde Gökalp’ın çözümü, yeni bir ulusun inşası ve organik bir toplum inanışıdır. ‘Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak’ diye de özetlenebilecek bu ideoloji kültürel olarak Türkçülüğü, ahlâkî olarak İslâmi motifleri, bilimsel olarak da Batı teknolojisini benimsemektedir.  Onun yaklaşımında yeni bir ulusu inşa etmek, o ulusu özüyle bütünleştirmek kaydıyla elde edilebilir. Bu makalede Mehmet Ziya’nın bahsedilen minvalde en önemli eserlerinden biri olan Hars ve Medeniyet adlı eseri geçiş döneminin iki önemli ideolojisi olan Osmanlıcılık ve Türkçülük akımları bağlamında kültür ve medeniyet motifleri ile incelenmeye çalışılacaktır.

Gökalp’ın toplumsal planı ise sosyolojik bir yaklaşım ile analiz edilmelidir. Bu dönüşümde Gökalp’ın kültür ve medeniyet teorisini anlamak için, onun metodolojik değişimlerine de değinmek gerekir. Önceleri Osmanlıcılık ideasını benimsemişken, toplumun içinde bulunduğu karanlık dönemin etkisiyle zamanla Türkçülüğü ideoloji edinmiştir. Gökalp metodolojisi kendi içinde zamansal bağlamda değişiklikler göstermiştir. Yaşadığı dönemin sosyal ve politik konjonktüründe bu değişimler açıkça bellidir. Eserde de açıkça görüldüğü gibi medeniyet ve kültür teorisini geliştirirken birçok batılı sosyologun ideal temelini öncü edinen Gökalp, özellikle Durkheim’ın solidarizm fikrinden oldukça etkilenmiş ve içtima kavramına vurgu yapmıştır. İçtimai ilimlerin gelişimiyle Tönnies’in Gemeinschaft-Gesellschaft fikri Osmanlı’ya giriş yapmasıyla birlikte,  Durkheim sosyolojisinde ortak bilincin (collective conscience) ve toplumun üyelerinin benimsediği ortak tasarımların ictimaya yön verdiğini ve bireyin de bunlardan, bu etmenlerden ayrı bir kurumda değerlendirilemeyeceği anlayışı Gökalp sosyolojisinde de yer edinmeye başlıyor. Bu bağlamda Gökalp’ın de ulusal bir kimlik oluşturma çabasında Durkheim’dan etkilendiği açıkça ortadadır. Gökalp, Hars ve Medeniyet’te bir toplumun oluşumunu boylardan kabileleler, kabilelerden de medeniyetlerin oluştuğu teziyle açıklar.  Bu topluluklar önce lisan ve ırk paylaşımı, sonra din, en sonunda da kültür ve medeniyet ekseninde bir araya gelirler. Bu bağlamda Mehmet Ziya evrimsel bir teoriyi de benimsemiştir.

Ziya Gökalp, Hars ve Medeniyet adlı yapıtta içtimai yapıyı kültürel bağlamı ve uygarlık tezahüründe iki temel klâsta incelemiş kültür ve medeniyeti somut materyallerle açıklamaya çalışmıştır. Kültürü alıp eski bir Türk medeniyeti algısı geliştiriyor ve 1960’lı yıllarda bir Türkçü ulus inşası serüveni başlıyor. Bu önemli yapıtında da değindiği üzere, Gökalp ideolojisine binaen hars yani kültür; bireyleri bir arada tutan, milletin değişmez bir bütünü ve dini, ahlaki duyguların bütünüdür. Binaenaleyh,  medeniyet yani uygarlık ise rasyonel yöntem vasıtasıyla edinilen; iktisadi, dini, hukuki mecraların kolektifidir. Harsta kozmopolit yapılardaki gibi bir bağlanma problemi yoktur aksine hars milli bilince ve aidiyete dayanan ulusal bir kimliğin tezahürüdür. Gökalp’ta ise hars kavramı yaygın minvalde ‘kültür’den çok milli kültürü ifade etmektedir. Hars ve Medeniyet adlı eserinde Gökalp kültürü yani harsı usulle yapılmayan, taklitle başka milletlerden alınmayan milli, dini, ahlaki, lisanî duygular olarak tanımlar. Onun tabiriyle medeniyet ise beynelmineldir. Fertler tarafından usulle meydana getirilmiş suni bir oluşumdur. Yapıt özellikle bu temeller üzerine konuşlanmış Osmanlı’nın medeniyet tanımının yanında Türk harsının özümsenmesi ve yeni kimliğin inşasında milli bir kolektif oluşturması gerektiğini vurgular.

Ülkenin kurtuluşuna çözüm ararken kaleme aldığı Hars ve Medeniyet; kültürel kolektifi, milli bilinci su yüzüne çıkarmak ve ruhlara işlemek hedefindedir. Eser, kültür ve uygarlık tanımını yeniden temellendirmiş hars ve medeniyet ayrımını yapmıştır. Medeniyeti bilimsel doğrular ekonomi, iktisat gibi rasyonel alanlarla temellendirirken; harsı ahlaki ve değerler bütünü olarak din, sanat, inanç gibi kurumların bileşeni olarak addetmiştir. Mehmet Ziya’nın Hars ve Medeniyet adlı eserinde özellikle değindiği mesele ise yeni bir kimliğin inşası için dönüşümün, toplumun hangi kurumlarından başlaması gerektiği fikridir. Yapıt ülkenin kurtuluşu için Türkçülüğün vazgeçilmez olduğunu vurgular.  Gökalp’in Türk harsını temele alan Türkçülük hareketinin esaslarından en önemlisi milli bir siyasetin,  lisanın, musikinin ve en önemlisi milli bir kimliğin elzemliğidir.  Mehmet Ziya Hars ve Medeniyet’te Batı medeniyetinin işlevselliği ile İslam ve Türk etniğin getirdiği geleneksel değerlerle harmanlanmış bir yeni, milli bir kimliğin inşasını, ölmüş bir devletin sancılı yeniden doğum sürecinin reçetesi olarak görmüştür. Bu bağlamda Türkçülüğü sistemleştirerek; politik, sanatsal, sosyal ve edebi bağlamda da bu motiflerdeki ‘milli olan’ı gün yüzüne çıkarmak ve içtimai yapıda dayanışma ve bütünleşmeyi artırmak eserin temele aldığı meselelerdir.

Mehmet Ziya Gökalp, Hars ve Medeniyet’te yeni toplumun inşasını toplumun belirli mekanizmalarını millileştirmekte, harsına yani özüne döndürmekte görmüştür. Eserde de belirttiği gibi Gökalp milli bir lisan, ahlak, musiki, siyaset ve edebiyatın Türk harsına dönüşte elzem noktalar olarak belirtir. Bunu açıklarken de bu mekanizmaları Osmanlı ve Türk kültürünün mukayeseli bir anlatımıyla inceler.

Ulusal bir kimlik inşasında lisanın önemine özellikle vurgu yapan Gökalp, yeni bir Türkçe arayışına girmiş ve yeni lisanı Türkçülüğün temel meseli haline getirmiştir. Bu bağlamda Türk dilinin, Türk harsına uygun bir imla ve mana yapısına sahip olması bu nedenle de harsımıza yani halk edebiyatına geri dönüşün şart olduğunu belirtmiştir. Osmanlı’nın saray ve bürokrasi dili olan Osmanlıcayı ‘harsımızdan pek az hisse sahibi’ olarak değerlendiren Gökalp, aynı zamanda bu lisanı Arap ve Acem toplumunun bir taklidi sonucu üretildiğini savunur.

Musikide de bu tür bir ikilemin varlığına değinir. Türk ve Osmanlı musikisinin de hars ve medeniyet minvalinde bir analizini yapar. Mehmet Ziya’ya göre Osmanlı musikisi, Osmanlı lisanı gibi bir taklit ürünüdür ve hariçten alınmıştır bu nedenle Osmanlı ‘medeniyeti’nin bir dinamiğidir. Fakat Türk musikisi, Türk’ün bağrından kopan, taklitten uzak, samimi ve ilham ile vukuu bulmuş dolayısıyla harsımızın bir ürünüdür.

Eserde ahlaki bir ikilikten de söz edilir. Gökalp’e göre Türk ve Osmanlı ahlakı zıt iki dinamiktir. Türk harsında gösterişe yer olmadığı savındadır. Türk bir zafer kazandığında bundan habersiz görünür, Türk harsında tesallüf ve tefahüre yer yoktur. Osmanlı emuzecine bakıldığında ise tam tersi göze çarpar. Gösterişe dayalı bir ahlaki zemin tasvirinde bulunulmuştur.

Gökalp’e göre iki yapı arasında siyasette de bu tür bir ikilem kendini göstermektedir. Ona göre Türk tarihi, Türk harsı kahraman önderlerin zaferleri, başarılı yönetim politikalarıyla donanmışken Osmanlı’da siyaset cahil paşaların tekeline düşmüştür.

Hars ve Medeniyet’te belirttiği fikri faaliyetlerdeki bu ikilemler, Gökalp’e göre Osmanlı’nın emperyal sahaya inmesiyle baş göstermiştir. Daha kozmopolit ve elitist bir anlayışı benimseyen ve menfaatlerini kültürel yapısının önüne koyan Osmanlı, giderek özünü, Türk harsının getirdiği bağlılığı yitirmiştir. Onun görüşünde harsen güçlü, medeniyeten zayıf bir toplum ayakta kalabilirken harsı zayıf, medeniyeti kuvvetli bir devletin inkişafı mümkün değildir. Hars ve Medeniyet’te Gökalp bu toplulukları ‘dejenere milletler’ olarak adlandırmıştır ve mağlubiyete mahkum oldukları görüşündedir.

Hars ve Medeniyet Gökalp’in İslami değerler çerçevesinde yetişen bu yeni kimliğin inşasında verdiği en önemli eserlerden biridir. Eserde kültür ve medeniyet ayrımı teorileştirilmiş ve yeniden adlandırılmıştır. Gökalp’e göre hars yani kültür; bir milletin toplumsal hayatının ahenktar bir mecmuası yani ortak bir bilinci ya da geçmişidir. Medeniyet ise aynı bölgeye dâhil olan milletlerin toplumsal hayatlarının müşterek bir mecmuudur. Yapıtın başat meselesi ise yeni bir ulusal kimliğin inşasında izlenmesi gereken yollardır. Sancılı bir parçalanma döneminin etkisiyle Gökalp, toplumu bir arada tutacak dinamiğin bir öze dönüş, milli olanı hatırlama olduğuna inanmıştır. Gökalp’e göre bu yeni ve milli yapı, Osmanlı’nın tersine aşırı şarkiyatçılıktan uzak; Türk harsı ve İslami geleneği Garp medeniyetinin gelişmişlikleriyle harmanlayarak oluşturulmalıydı.

Leave a Comment