İslam’da Şehir ve Mimari
Halil İbrahim Düzenli, 25 Şubat 2017 14:30-16:30, İLEM
İLEM, Turgut Cansever’in İslam’da Şehir ve Mimari kitabını değerlendirmek üzere Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğretim üyesi Halil İbrahim Düzenli’yi ağırladı. Düzenli’nin, yüksek lisans tezi “Mimari Otonomi ve Medeniyet Ben-İdraki Kavramları Bağlamında Turgut Cansever Projelerinde Biçim İşlev Yapı ve Anlam Analizleri”, “İdrak ve İnşa: Turgut Cansever Mimarlığının İki Düzlemi” ve “Ufki Şehir: Turgut Cansever’in İzinde” kitapları onun Turgut Cansever’i ve mimari anlayışını çalıştığı ve sunduğu eserlerinden bazılarıdır.
Kitap bağlamında değerlendirmeye geçmeden önce Cansever’le ilk karşılaşmasını anlatan Düzenli, Cansever’le Kubbeyi Yere Koymamak ve İslam’da Şehir ve Mimari kitaplarıyla karşılaşmasının kendisinin mimarlıkla ünsiyetini kuvvetlendirdiğini, bundan önce kendisine “oran, orantı, ritm, tekrar, gestalt kuralları” ile anlatılan ve bir anlamda bu çerçevede kalan mimarinin, Turgut Cansever’in etkisiyle zihninde asıl manasını bulduğunu ifade etmiştir.
Cansever’i tanıdıkça onun iyi bir yazar olmadığı düşüncesinin kendisinde hasıl olduğunu ifade eden Düzenli, bu karşılaştırmayı onun konuşmalarından oluşan Kubbeyi Yere Koymamak ve yazılarından oluşan İslam’da Şehir ve Mimari kitapları üzerinden yapmış, bunlara bakıldığında yazılarının daha çetrefil göründüğünü ifade etmiş, böylece kitabın özetini toplayacağı üç noktadan ilkine dokunmuştur.
Kitapla ilgili ilk nokta, zaman zaman neredeyse birbiriyle çelişkili gibi görünen ifadelerdir. Yazı alışkanlığının bulunmasından ziyade bir yapı ve düşünce işçisi olan Cansever, yazdığı zaman yoğun bir içerikle yazmış, bu manada birbiriyle çelişkili görünen şeyler de ifade edebilmiştir. Düzenli, bu ifadelerin bir çelişki olmadığına sonradan kanaat getirdiğini söylemiş, bunların nedeninin Cansever’in yazıya sığmayan bir adam olması olduğunu ifade etmiştir. Bu manada yazının bir nevi kendisine kap olduğu Cansever, yazıya sıkışıyor ifadesini kullanmak mümkündür diyebiliriz. “İbn Arabi’deki sayısız çelişkiyi aşmanın yolu ona koşulsuz muhabbet duymaktır.” kitabi cümlesi gereği Cansever’in metne sığmamazlığını ve çelişkilerinin tevili olduğunu baştan ilkesel olarak koymak gerektiğini ifade eden Düzenli, bundan sonraki anlama sürecinin kişinin idrak derecesine göre değişeceğini ifade etmiştir.
Kitapla ilgili ikinci noktada ifade edilen, Cansever’in derdinin sürekli yapılabilir olan ve inşa etmek olduğu idi. Bu noktada Düzenli’ye göre, okurken sıkıldığımız ve anlamadığımız yerlere daha fazla eğilmek, örneğin bize bizzat hayatımızı belirleyen imar yasaları üzerinde neden kafa yormadığımızı gösterebilir, eski (Osmanlı) imar yasalarında çıkmaz sokağın neden yasak olduğunu anlatabilir; mahremiyet bağlamında bahçeden bahsederken bahçe duvarının 80m² den yüksek olmasının yasaklığının manasını ifade edebilir.
Kitapla ilgili bir diğer nokta ise, kitapta yer alan “insan eserinin satıh ve hudutlarının, kullanılan malzemenin gerçek tabiatını reddetmeden, ona insan elinden çıkma nitelikler yani sunilik ve dolayısıyla immateryal (gayrimaddi) bir ifade kazandırdığı” ifadesinden hareketle maddeye dair bir anlayış gerçekleştirmektir. Bu bağlamda immateryalin sanat ürününün insan ile ilişki biçimini ifade ettiği belirtilmiştir. Düzenli bu cümleyi ihtiva eden paragrafın maddeyle ilgili çelişkili gördüğümüz tüm unsurları ortadan kaldırdığını söylemiş; maddeyle bir ilişki kurup yorumlayamamamızın sebebini de maddeyi yorumladığını düşündüğümüz kavramlara sahip olmamız ama bunlara dair fikri bir eksikliğimizin olması olarak ifade etmiştir. Düzenli, Cansever’in bize bu kitapta bu eksikliği dolduracak unsurları, yani, sahip olduğu “malzeme nedir?”, “malzeme bilgisi nedir?”, “mimarlık bununla nasıl yapılabilir?” sorularının cevabını verdiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Farabi’nin, El Medinet’ül Fazıla’da bahsettiği “fasık şehir”, yani işlerin doğrusunun ne olduğunu bilen ama yapıp etmelerinin cahil şehrin insanları (işlerin doğrusunu bilmeyen ve yapıp etmelerinin de ona göre olduğu) gibi olduğu şehir benzetmesini sadece okumak ve üzerimize almak değil, gereğini yapmak da yapılan tarihi uyarının gereği olarak okunmalıdır.
Son olarak, Düzenli, madde dediğimiz şeye şehrin bütünü diyebileceğimizi ancak madde ile ilişki kuramadığımızı ifade etmiştir. Kendisini muhafazakâr olarak adlandıran kesimin varlıkla muhafaza ilişkisi dahi kuramadığını söylemiş, Cansever’in bu bağlamda bütün bunları ters düz eden bir insan olduğunu belirtmiştir. O bize yaşadığımız çevre ve maddeyle, mobilyayla ve bilumum “şey”le bir ilişki geliştirmemizi söylemiş, bu meyanda materyal-immateryal meselesini gündeme getirmiştir. Ona göre bir mimariyi immateryal olarak meydana çıkarmak bir maddeyi onun bütün sınırlarını ve yapabileceklerini bilerek sınırlılıklar dairesinde madde olarak ortaya koymak ve ondan sonra ona bakanın yorumunu sağlamaktır. Bu da kısaca işini iyi yapmak demektir. Malzemenin bütününe vakıf olarak onu icra etmek büyük büyük söylemlerde bulunmaktan çok daha kıymetli bir şeydir.
Soru-cevap kısmından sonra söyleşi sonlandırıldı.