Kaygı Üzerine

Yazan: Feyzanur Özban

Uyanık olduğumuz her an bilerek yahut bilmeyerek zihinsel hesaplamalar yaparız. İçinde olduğumuz anı, bir sonraki hamlemizin ne olması gerektiğini ve daha ötesini tahmin edebilmenin bizi zihnen rahatlatacağını düşünürüz çünkü. İnsani bir zaaf olarak, ya da belki bir nimet, sınırları netleştirilmemiş; şekli henüz belirmemiş olandan çekiniriz. Devamını ve neticesini kestirmekten uzak olduğumuz çoğu an, bizde korku uyandırır; bizi kendinden uzaklaştırır. Çünkü çoğu zaman belirsizlikle mücadele etmek istemeyiz. Peki belirsizlik, gönül rahatımıza bizim zannettiğimiz kadar düşman mıdır? İnsan, zihnindeki her boşluğu doldurmalı mıdır? Yoksa, ötesine ilişkin kaygılar beslemeye devam mı etmelidir? “Ne zaman” ve “ne kadar”ın peşini bırakıp “neden” ve “nasıl”ın sırrını keşfetmeye mi çalışmalıdır ilmek ilmek?

İnsan zihninin işleyiş mekanizması, olay, olgu ve başından geçenleri anlayabilmek için sebep ve sonuçlara ihtiyaç duyar. Hayat serüvenimize normal seyrinde devam edebilmemiz için içinden geçtiğimiz süreçlerin belli anlamları olmalı ve insan, bu anlamların sırrına vakıf olmalıdır. Gündelik hayatın getirdiklerini aşağı yukarı “Belli başlı sebepler bir araya gelsin, sonra da ayakları yere sağlam basan sonuçlar ortaya çıksın ki zihnimizde taşlar yerine otursun” mantığıyla karşılarız. Bu tarz bir düşünce sistemi kişide, sergilediği davranışın neticesini yordayabileceğine dair bir inanç geliştirir. Ve insan kendi kendine düşünür: Hareketimin neticesi olsa olsa “budur”. Fakat dünya çılgın bir gezegendir ve binbir türlü netice, ortaya çıkmak için yarışmaktadır. Uçuşan potansiyel neticelerin varlığıyla yüzleşmek insan iç aleminin turnikesinden “kaygı” adlı davetliyi içeri buyur eder.

Yordayabilmek: “önceden tahmin edebilme, kestirebilme veya öngörebilme” anlamına gelmektedir. Yordama, bir olayın ya da durumun sonucunu, önceden eldeki verilere veya mantıksal çıkarımlara dayanarak belirleme sürecidir.

  • Peki Kaygı Nedir?

Genel hatlarıyla kaygı kavramını “halihazırda var olmayan fakat gerçekleşebileceğine dair beklentiye girmiş olduğumuz problemler neticesinde duyulan endişeler” olarak tanımlamak mümkündür. Farazi tehlikeler insanda kaygı oluşumunu tetikleyen unsurlardandır. Kaygının, hayatımızda ve benliğimizde ne ölçüde değişiklikler yapabileceği de onun sahip olduğu güç miktarına ve kaynağının ne olduğuna bağlıdır. Hayatın pek çok aşamasında, insanoğlunun kaygılanmak için makul gerekçeleri var olabilir. Başından geçen acı tecrübeler neticesinde geçmişte yaşanmış olan benzer bir durumdan korkmak, vahşi bir hayvanla karşılaştığında korkup kaçmak, yeterince çalışılmayan bir sınava girmekten çekinmek gibi sayısı epey uzatılabilecek bu örnekler; kaynağı belli olan ve makul gerekçelere sahip kaygı duyma örnekleridir. Ve hepimizin bildiği gibi, kontrol altında tutulmuş uygun dozda bir kaygı hayatın işlerliğini sürdürmesine yardımcı olur. Acıdan kaçınma, gereğini yapma, planlama gibi birçok fonksiyonun gerçekleştirilmesi noktasında kaygı, teşvik edici bir pozisyondadır. Bu fonksiyonların sürdürülmesi de hayat kalitesini kabul edilebilir bir çizgide tutmaktadır. Bu yönüyle kaygının hakkını teslim etmek yerinde olacaktır.

  • Kaygı Kontrolden Çıkınca

Peki kaygı ne zaman tehlikeye kapı aralar? Kaygı miktarı itidalden uzaklaştıkça kişinin yaşantısında bazı aksaklıklar meydana gelmeye başlar.  Anormal derecede azalmış kaygı durumu kişinin geleceğe yönelik planlama yapmasını ve sorumluluklarını yerine getirmesini engelleme tehlikesini barındırır. Kısaca yaşantıyı gerçekçilikten uzaklaştırır ve birçok hususta performans düşüklüğüne yol açar. Normalin üzerinde seyreden kaygıysa, gerçekdışı olarak nitelendirilmektedir ve hayat kalitesine negatif anlamda müdahale eder. Bu durum özgül fobiler, sosyal kaygı bozukluğu, panik bozukluk, agorafobi ve yaygın kaygı bozukluğu olmak üzere çeşitli ruhsal rahatsızlıkları beraberinde getirir. Kaygı bozukluklarının tanı kriterleri arasında pek çok ortaklık söz konusudur. Kaygı bozuklukları kapsamında zikredilen rahatsızlıkların tümünde, işlevselliğin önemli alanlarında bozulmalar ya da aşırı sıkıntıya sebep olma durumu mevcuttur (Kring ve diğerleri, 2023, s.174).

  • Kaygı Bozukluklarında Risk Faktörleri

Kaygı bozukluklarının gelişmesinde payı olan pek çok potansiyel risk faktörü vardır. Bazı genetik, nörobiyolojik ve bilişsel faktörler; bunlara ilaveten kişilik farklılıklarının bir kısmı risk faktörleri arasında zikredilebilir. Yapılan çalışmalarda kalıtımın, kaygı bozukluğu gelişimi noktasında, bozukluğun türüne göre değişebilen oranlarda (%20-50) etkili olabildiğini gözlenmektedir. 

Kaygı bozukluğuna sebep olan faktörlerden nörobiyolojik faktörlerin etkisi bağlamındaysa Korku Devresi ve çeşitli nörotransmiter maddelerin etkinliği ele alınmaktadır. Korku devresi, kişiler kaygı ya da korku hissettiği zaman ortaya çıkıp işlev gören bir dizi beyin yapısı olarak adlandırılmaktadır (Kring ve diğerleri, 2023). Kaygı bozukluklarında korku devresinin bölümlerinden biri olan Amigdala aktivitesi ön plandadır. Amigdala, korku devresinin diğer elemanlarına sinyal göndermektedir. Ayrıca kaygı bozukluğu halinde korku devresinde yer alan nörotransmiterlerin, olması gereken miktardan sapmaları da etkilidir. 

Kişiliğin, kaygı bozukluğu meylini etkilemesi noktasında “davranışsal ketlenme” ve “nörotisizm” kavramları öne çıkmaktadır. Bebeklerin mizaç farkları, onların yeni bir durum veya kişi karşısında verdikleri tepkilerde gözlenebilmektedir. Örneğin yapılan araştırmalarda bazı bebeklerin yeni uyaranlara maruz kaldıklarında telaşlanıp ağlama eğilimi gösterdikleri tespit edilmiştir. Bu durum davranışsal ketlenme hali ile açıklanmaktadır. İlerleyen çalışmalarla da bu bebeklerin büyük çoğunluğunun, davranışsal ketlenme özelliği göstermeyen bebeklere nazaran gelecekte kaygı bozukluğuna yakalanma ihtimalinin yüksek olduğu saptanmıştır. 

Kaygı bozukluğunun nedenleri arasında zikredilen bilişsel faktörlerden birkaçı da “geleceğe dair sürekli olumsuz inançlar besleme”, “algılanan kontrol eksikliği” ve “tehdit algılama” durumlarıdır. Gelecek hakkında süreğen bir olumsuz düşünme eğilimine sahip olma hali, kaygı bozukluğundan muzdarip olan kişilerin çoğunda gözlemlenmektedir ve genellikle kişiyi, farazi tehlikeyi önlemeye yönelik davranışlar sergilemeye yönlendirmektedir. Bu tip davranışlar “güvenlik davranışları” olarak adlandırılır ve güvenlik davranışları, olumsuz gelecek beklentilerini pekiştirmektedir.

Algılanan kontrol eksikliği de kişinin, çevre ve yaşantısı üzerinde kontrol sağlayamayacağına dair bir inanç beslemesi durumudur. Bu durum, geçmişte yaşanan travmatik olaylar, cezalandırıcı- kısıtlayıcı ebeveyn bünyesinde yetiştirilme, taciz vb. durumlara maruz kalma gibi faktörlerle ortaya çıkabilmektedir (Kring ve diğerleri, 2023). Kişinin, çevre ve kendi yaşantısı üzerinde herhangi bir kontrole sahip olamayacağını düşünmesi hali onda; kaygı bozukluğu gelişme riskini arttırabilmektedir.

 Kaygı bozukluğunu beraberinde getirme potansiyeli olan bir diğer bilişsel faktör ise kişinin, ortamdaki olumsuzluklara daha çok dikkat ediyor olması anlamına gelen tehdit algılama durumudur. Kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin, tehdit barındıran unsurları tespit etme noktasında diğer insanlara nazaran çoğunlukla daha başarılı oldukları gerçeği bazı araştırmalar neticesinde saptanmıştır.

Tüm bunların yanı sıra belirsizlik tahammülsüzlüğü, yoğun strese maruz kalma, yasaklı madde kullanımı, travmatik yaşam deneyimleri gibi birçok faktör, kişinin kaygı düzeyini etkilemektedir. 

  • Kaygı Bozukluklarının Tedavi Edilmesi

Kaygı bozukluğu alt türlerinin kedilerine özgü tedavi metotları var olmakla birlikte, bu rahatsızlıkların tedavisinde belli başlı ortak noktalar da vardır. Kaygı bozukluklarındaki etkili psikolojik tedavilerin ortak noktası: maruz bırakmadır (Kring ve diğerleri, 2023). Aynı ekolden beslenmeyen terapistler, maruz bırakma yani yüzleştirme metodunu çeşitli şekillerde kullanmaktadır. Bu yüzleştirme metotlarından biri sistematik duyarsızlaştırma olup; danışana gevşeme becerileri kazandırmak ve bunun akabinde onu, kademe kademe korkularıyla yüzleştirmeyi içermektedir. Bilişsel görüşe göre maruz bırakma yöntemi ise kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin, sahip oldukları yanlış inançları değiştirmeyi hedeflemektedir.  Bu vesileyle hastaların zihinlerinde gerçekleşen bilişsel çarpıtmaların etkisini ortadan kaldırmak ve hastayı, içinde bulunduğu gerçekdışı kaygıdan kurtarmak amaçlanmaktadır. Ayrıca ihtiyacın gücüne göre kişilere çeşitli ilaç tedavileri uygulanmaktadır.

Bunların yanı sıra kaygıyla başa çıkmada kişinin kendi başına uygulayabileceği bazı etkili metotlar da vardır. Düzenli olarak egzersiz yapmak, doğayla haşır neşir olmak, sağlıklı bir uyku ritmi yakalamak, günlük tutmak gibi öneriler bunlardan bazılarıdır.

  • Son Yerine

Belki de içinde bulunduğumuz çağın etkisiyle, daha çok başımıza açtığı dertlerle gündeme gelen kaygı kavramı aslı itibarıyla bizi, diğer canlılardan ayıran bir cevherdir. Yukarıda da bahsedildiği gibi kontrol altında tutulabildiği sürece kaygı, kendi hayatımızı düzene sokma hususunda kilit rol oynarken aynı zamanda biz, onlar ve bir başkası için de tasalanabilmeyi beraberinde getirir. Sağlıklı düşünebilen bir insanın kaygılarının sadece kendisi yahut kendi sevdikleriyle sınırlanması söz konusu değildir. Kişi, bunların yanında içinde bulunduğu gezegene, bu gezegeni paylaştığı canlılara ve bir bütün halinde istikbale yönelik kaygılara da sahiptir.  Bu cihetle kaygı pek çok durumda insaniyetin muhafazasını da sağlamış olur ve bu şekilde bizi diğer türlerden ayırır.

Daha önce de vurgulandığı üzere insan, kendi yaptıklarının neticelerinin ve başına gelmesi muhtemel hadiselerin ne olacağını zihninde tasarlamaya meyyaldir. Fakat tüm bu hesaplamaların altından kalkmaya gücü yeten bir canlı değildir. Belki de insan, bunlara güç yettirememesi “gereken” bir canlıdır.  Belki geleceğe dair ipuçlarından bihaber olması, aciz olması ve aczinin farkında olması onun elini kuvvetlendirecektir. Yerli yerince davranıp sonra bekleyebilmek, beklerken insani bir zaaf olarak bir miktar kaygılanmak, beklemeyi ve kaygılanmayı bir dram haline getirmeden devam edebilmek belki de yaşıyor olmanın bir tezahürüdür. Ve belki de bu yüzden insan, nefes almaya devam ederken “ne zaman” ve “ne kadar” sorularına bazen yüz çevirip- belirsizlikle kavga etmekten vazgeçip- “neden” ve “nasıl” ile arkadaş olmalıdır. Kim bilir, belki de bu vesileyle kaygının varlığı başta olmak üzere pek çok şeyin anlamı bize göz kırpacaktır?


Kaynakça
  • Kring, Ann. Anormal Psikolojisi. Çeviri Editörü. Muzaffer Şahin. Ankara: Nobel Yayıncılık,
  • 2023 https://www.hiwellapp.com/blog/kaygi-anksiyete-bozuklugunda-belirsizlik-tahammulsuzlugu https://npistanbul.com/anksiyete-ile-ilac-kullanmadan-basa-cikmanin-10-yolu
  • Görseller yapay zeka kullanılarak oluşturulmuştur.

Feyzanur Özban

İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünde 4. sınıf, öğrencisidir. İLEM Kademe programında II. Kademe öğrencisidir.

Leave a Comment