Muharrem’de İran

Yazar: Sümeyye Şahin

İran’a dair gözlem ve bilgilerimi aktarmadan evvel, bölge halkı ve Şii dünyasında Muharrem Ayı’nın önemine dair birkaç temel bilgilendirmede bulunmak yerinde olacaktır. Hz. Hüseyin ve ailesinin Muharrem Ayı’nın 10. Gününde (10 Muharrem 680) Kerbela’da şehit edilmesi üzerine Şîa için bu tarih, Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur [1]. Şiiler bu ayda, kıyafetlerinden yeme-içmelerine, evlerinden şehirlerinin her köşesine; günlük yaşantılarının her anına “yas” kimliği atfetmişlerdir. Bu ayinler, Safevi Türkleri etkisiyle bilhassa Erdebil, Zencan gibi Türk şehirlerinde yapılmış, Safevilerden sonra Kaçarlar döneminde de Muharrem ayına atfedilen önem ve süregelen ayinler devamlılığını korumuştur.

Halihazırda ise matem tören ve ayinlerinin tümü, Muharrem Ayı’nın ilk on gününde icra ediliyor; ilk sekiz gün, ayin ve törenler, caddelere aktarılmaksızın, camiilerde vâki olurken; matem ayinlerinin şehirlere inmesi, “tasua” olarak adlandırılan aşura günü arefesiyle başlıyor. Öyle ki bu anları bizzat deneyimlemek üzere çıktığımız İran yolculuğumuzun ilk günü; Muharrem 9, yani Kerbela olayının bir gün öncesine, tasua gününe tekabül etti. Bugünde insanlar, gün doğumuyla beraber çeşitli beldelerden aynı istikamete doğru yürüyüşlere başlıyor ve nihayetinde şehrin merkezinde toplanıyorlar. Toplanan heyet, mezarlığa [2] gidip imamzadeler ile birlikte burada merasimler gerçekleştiriyor. Öğlene kadar süren bu merasimler, sonrasında halktan gönüllü kişilerin davetiyle, heyetlerin çeşitli hanelere geçip yüzlerce kişiye yönelik ihsan ve ikramların paylaşılması, mersiyelerin okunmasıyla devam ediyor.

Tebriz’e ilk inişimizde göze çarpan şehirdeki kasvetli ve soğuk sessizlik; sokaklarda ilerleyince yerini uzaklardan kulaklarımıza çalınan matem neşidlerine bıraktı. İnsanlar, gruplar halinde içli neşidlerle, “elemgerdani” olarak adlandırdıkları Hz. Hüseyin’in kırmızı ve yeşil bayraklarını uzunca direklerde taşıyorlar, kendilerine çeşitli ritimlerle vuruyorlar, ağlamaklı ifadelerle ritüellerine kapılmış durumda ve hissiyatlarını her zerrelerinden hissedebileceğimiz şekliyle bizlere alışagelmediğimiz bir görüntü sunuyorlar. Bu atmosfer sizi, bir yandan aynı dini ve dahi dili paylaştığımız bu insanlarla fazlaca yakınlık hissetmeye sevkederken; bir yandan da kendi inancımızla hiçbir yakınlık kuramayıp sanki farklı bir inanışa ait bir ayine şahitlik ediyormuşçasına karmaşık bir hissiyata büründürüyor. İnançları, merkezinde o kadar matem ve acı barındırıyordu ki; zaman zaman, süregelmiş geleneğimizdeki “huzur” hissiyatının arayışına düşüyorduk.

Fakat bu düşüncemin İran’ı ilk defa Muharrem’deki haliyle deneyimlemiş olmamdan kaynaklandığını sanıyorum. Öyleki bu hisse kapılan diğer ziyaretçiler, İran’a ilk seyahatin Muharrem ayı dışında yapılmasını tavsiye edip aksi durumda ülkeyle özdeşleşen matem duygusunun atılamayacağını belirtmişlerdi. Yine de tüm bu tavsiyeler ve karmaşık hislere rağmen Muharrem Ayı’nda İran’da olmak unutulmaz bir deneyimdi.

Tebriz’in kapalı çarşısına doğru ilerledikçe, dükkanların hepsinin satışa kapalı olduğunu fakat esnafın halka ikramlarda bulunmak üzere; çaylar, şerbetler, peynirli, patatesli ekmekler gibi “ihsan”ları dağıttıklarını gördük. Adım attığımız her köşede muhakkak bir çay, şerbet, dondurma veyahut herhangi bir ikrama, daha doğrusu “ihsan”a denk gelmek, belki de Muharrem’de İran’da olmanın en güzel yönlerinden birisiydi.

Şehrin sokaklarında ilerlediğimizde oldukça büyük davullar ile birçok hoparlörden oldukça sesli neşidler eşliğinde simsiyah giyimli erkekler ve aynı oranda kadınlara denk geldik. Kadınlar, yolların kenarlarında sandalyelerinde oturarak gelen ikramları karşılıyorlar veyahut ikramlarda bulunup o anki töreni izliyorlardı. Aklımıza gelen, yoğun kırbaç eşliğinde erkeklerin kendilerine zarar verdiği o görüntülere neredeyse hiç denk gelmedik. İranlı hocalarımıza ve halka bu konu hakkında soru yönelttiğimde; bu geleneğin eskisi kadar yaygınlığını korumadığını, devrim sonrası bu tarz gösterilerin yasaklandığını, şu andaki gösterilerin çocuklu bir aileye uygun şekilde icra edildiğini; bir simge olarak halen var olsa da kişinin acı çekmemesi için korunaklı bir sistem dahilinde sürdürüldüğünü belirttiler.

Neşid: Yüksek sesle okunan şiir neşid/neşide olarak ifade edilmektedir. Genel olarak yiğitlik/kahramanlık, İslam, cihat gibi birçok konuda yazılan şiirlerdir. Neşidler genellikle müziksizdir, arkada bir enstrüman vb. bulunmaz. Neşidi söyleyen kişiye Münşid denir.

Ertesi gün, Muharrem 10. Kerbela Olayı’nın gerçekleştiği, ikramların dünün neredeyse iki katı düzeyde arttığı, herkesin simsiyah bir edayla caddeleri kasvetlendirdiği, gözümüze değen her noktada Hz. Hüseyin bayraklarına denk geldiğimiz gün; aşura. Güne, birçok beldede yapılan, şebih töreniyle başladık. Bu törenlerde Kerbela Olayı, bir nevi tiyatrolaştırılmış şekliyle yoğun izleyici kitlelerine arz ediliyor. Bir tarafta Yezid’in ordusu, bir tarafta Hz. Hüseyin’in ordusu tasvir ediliyor ve arena tarzı bir ortamda izleyicilere Kerbela Olayı sahneleniyor.

Gün içerisinde caddelerde yoğun katılımcılarla gerçekleştirilen matem törenlerinde dikkat çeken birkaç husus var. İnsanların kendi başlarını kılıçla kesiyor görüntüsü ve hissi uyandırmak kastıyla, “şah Hüseyin, vah Hüseyin” nidasının kısaltılmış şekli olan “şahseyn vahseyn” nidalarıyla bir ellerini öne götürüp başlarına çalmaları, dikkat çeken hususların başında yer alırken; tahta çalan insanlar ise bir diğer odak noktasını oluşturuyor. Bu ayinde insanlar, iki ellerine tahtaları alıp birbirlerine vuruyorlar; böylelikle topluca oluşturdukları ritim ve ahengi bir nevi “vahdet” olarak görüyorlar.

Aşura gününün akşamı ise mateme mütevazı bir katkı olarak siyah kıyafetlerimizle caddede yürürken, kalabalığı takip ederek yoğun ses gelen bir yöne doğru ilerledik. Vardığımızda ise bu zamana kadar denk geldiklerimizden farklı olarak; bir camiinin yakınında, kapalı, büyükçe bir çadır alanında, inanılmaz bir kalabalığa şahit olduk. Hareket etmek için dahi bir grup insanı aşmamız gerekiyor, neşid sesleriyle de beraber üzerimizde ciddi bir ağırlık ve kasvet oluşuyordu. Çadıra olan yoğun rağbet, içeride ne olduğuna dair merakımızı arttırdı ve içeri girdiğimizde, inanılmaz bir atmosferle karşılaştık. Bayraklarla döşenmiş, yüzlerce hatta binlerce mumun olduğu alanda izdiham ve is kokusu sebebiyle oluşan havasızlıkla tam bir hayret hali içerisine girdik.

İçerdeki insanların mum diktiklerini görünce kendimi Hristiyan ayinleriyle benzerliklerini düşünmekten alıkoyamadım. Gerçekten de benzerlikleri şaşırtıcı derecede, öyle ki; “Şâm-ı Gariban” olarak adlandırdıkları bu ayinde, genellikle yedi adet, bazı rivayetlerce de kırk bir adet mum yakılmasıyla; dilenen hacet neyse onun İmam Hüseyin makamınca kabulüne inanılıyor. Bir nevi “Kerbela karanlığına bir mum yakmak” olarak metaforlaştırdıkları bu tören, bir taraftan Hz. Hüseyin’e matem niyetiyle icra edilirken bir taraftan da dileklerinin kabulü noktasında bir ritüel olarak görülüyor. Gözlemlerim dahilinde, bu gecede halkın neredeyse tamamı, muhakkak çadırlara inip mateme katılmış ve aşura günü ayinlerini noktalamışlardı.

İran Seyahati Öncesi Notları

Bu gözlemlerimin yanı sıra İran seyahati planlayanlar için birkaç göz önünde bulundurulması gereken nokta paylaşmak istiyorum. Öncelikle İran’da ulaşım, yani benzin fiyatları oldukça uygun. Öyle ki “sudan ucuz” tabiri burada şaka değil; yarım litre su 2.5₺ iken; bir litre benzin 1.9₺’ye tekabül ediyor (2023). Bu sebeple kalabalık bir grupla planlanmayan gezileriniz için taksi uygulaması Snapp’i kullanmanız isabetli olacaktır. Fakat İran trafiğinde şerit anlayışı olmadığı için yollar bilhassa yayalar için epey tehlikeli ve Snapp uygulaması şoförleri, aceleci davranıp taksi olduklarını belli etmemek adına yayalara zorluk çıkartabiliyor. Bu hususta güvenlikle alakalı dikkatli davranmakta fayda var. Buna ek olarak ülkede ambargodan ötürü sosyal medya mecraları -Whatsapp dahil olmak üzere- yasaklı. Bu durumu gelmeden önce biliyordum ve herhangi bir VPN uygulamasıyla giriş yapabileceğimi sanıyordum fakat ülkede maalesef ki App Store veyahut Google Store’dan indireceğiniz ücretsiz VPN uygulamaları da işlemiyor. Şehirlerdeki telefoncular takribi 200₺’ye (2023 fiyatı) size VPN uygulaması kuruyorlar. Fakat biz gittiğimizde Aşura sebebiyle telefoncular da kapalıydı ve rastladığım birkaç yerli kişiye sorduğumda kendileri fazlaca yardımseverlikle takribi beş dakikada hallettiler. Böylelikle kolayca internete bağlanabildik.

Avrupa’da da yaygın olan sokaklarda çeşmelerden içme suyu bulma durumu İran’da daha lüks şekliyle, soğuk su seçeneğiyle mevcut. O sebeple suya da para vermemeniz, yanınıza şişe bulundurmanızı tavsiye edeceğim. Onun haricinde yerli hocalarımız bize paramızı Euro olarak getirip o şekilde transfer yapmamızın daha karlı olacağını söyledikleri için gelmeden paramızı Euro’ya çevirmiştik. Tümen çevirisi için de sokaklardaki kişilere aldanmamanız, olabildiğince güvenli gördüğünüz yerden paranızı çevirmeniz ve çevirdiğiniz tümenler için yanınıza para kesesi almanız mühim bir diğer konu.

İran’ın zengin yemek kültürüne değinmeden geçmek haksızlık olur. Türkiye’ye kıyasla çok daha uyguna et yemeniz mümkün olduğu İran’da ihmal etmemeniz gereken lezzetler arasında; safranlı pilav, naneli ayran, Tebriz köftesi, bir çeşit patlıcan yemeği olan kashke bademjan, akşam yemeği olarak tükettikleri cacık sunumu ve eşsiz baharatlarıyla süsledikleri birbirinden farklı her türlü kebap çeşidi bulunuyor. Bu lezzetler eşsiz sunumlarıyla gözlerinize de adeta bir şenlik yaşatıyor.

Bunların haricinde bilhassa İsfahan Nakş-ı Cihan meydanında ve çarşılarında akşam saatlerinde vakit geçirmenizi, çarşının içerisindeki yüzlerce dükkandan halılara ve türlü minyatür eserlerine göz atmanızı, İmam Şah ve Şeyh Lütfullah Camii’lerinde cemaat namazlarını incelemenizi ve atmosfere yoğunlaşmanızı tavsiye ederim. İran’a dair bilhassa unutamadığım anların başında bu mekanların bana hissettirdiği muhteşem duygular geliyor.

Şehirlerarası geçişlerde denk geleceğiniz kavun satıcılarına uğrayıp serince bir kavun molası vermenizi, gözünüzü her çevirdiğinizde sizi karşılayan renk cümbüşüne ve minyatürlere ev sahipliği yapan mescid, meydan, türbe ve saraylarda vakit geçirmenizi ve nihai olarak imkanınız ve müsaitlik durumunuz varsa, İran’ı turlardan kesinlikle bağımsız ve kendi oluşturduğunuz rota çerçevesinde Muharrem Ayı’nda ziyaret etmenizi öneriyorum. Muharrem ikramlarıyla halkla birebir ilişki kuracağınız ve matemlerine yakından şahit olacağınız bu ay, İran’a dair size eşsiz ve unutulmaz bir deneyim sunacaktır.  


[1] M. KÂMİL YAŞAROĞLU, “MUHARREM”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/muharrem–ay (27.04.2024).

[2] İran’da bizden farklı olarak mezarlıklar, her şehirde bir tane ve merkezde bulunuyor.


Sümeyye Şahin

İstanbul, Üsküdar doğumlu olup İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve halihazırda Belçika KU Leuven’da öğrenim görmektedir. İLEM Eğitim Programı’nda da II. kademe öğrencisidir. Edebiyat, sanat ve felsefe özel ilgi alanları arasında yer almaktadır.

Leave a Comment