Ortodoks Yahudilik 101: Hasidizme Tarihsel Bir Giriş
Yazar: Ayşe Rumeysa Yavaş
Hasidizm, en genel tanımıyla 18. yüzyıl Avrupa’sında, Yahudiliğin içinde yozlaşmaların ve anti-semitizmin giderek şiddetlendiği bir zamanda ortaya çıkan ve o dönemki Yahudi halkına yeni kurtuluş yolları sunan dini bir harekettir. Bu yazımızda oldukça dikkat çekici olan ve ortaya çıktığı dönemden itibaren kendisine birçok takipçi bulan bu reformist hareketin geçmişten günümüze olan serüvenine dikkat çekeceğiz.
Hasidizm, en genel tanımıyla 18. yüzyıl Avrupa’sında, Yahudiliğin içinde yozlaşmaların ve anti-semitizmin giderek şiddetlendiği bir zamanda ortaya çıkan ve o dönemki Yahudi halkına yeni kurtuluş yolları sunan dini bir harekettir.
Hareketin kurucusu olarak nitelendirilen Israel Ben Eliezer 1700 yılında Polonya’da doğmuştur. Evlendikten sonra eşiyle birlikte Karpat Dağları’na gitmiş ve orada geleneksel Talmud çalışmalarından çok, mistik/içe dönük çalışmalar yapmaya özen göstermiştir. Karpatlardan döndüğünde -daha 36 yaşında idi- halk arasında birtakım kerametler göstermeye başlamış ve insanlar tarafından “İyi Namlı Efendi” anlamına gelen “Baal Shem Tov” (Besht) adıyla anılmaya başlamıştır. Besht kısa süre içerisinde Polonya’da kendi okulunu kurmuş, getirdiği reformist ilkelerle o dönem anti-semist söylemlerden oldukça bunalan Doğu Avrupa halkını kendi yanına çekmeyi başarmıştır.
Besht dindeki bu reformu yaparken Yahudiliğin inanç esaslarında yahut dini ritüellerinde değişiklik yapmayı değil, dindeki “inanan” tipini değiştirmeyi amaçlamıştır. Tevrat’ın çözümlenerek içindeki gizli ve mistik bilgilerin ortaya çıkarılması olan Kabala’yı halkın anlayabileceği şekilde yorumlamıştır. Bu öğretileri günlük yaşama uygulamış, Tanrı’ya mutlu bir şekilde hizmet etmenin, coşkulu ve samimi bir duanın Talmud okumaktan çok daha makbul olduğunu vurgulamıştır. Nitekim getirdiği yeniliklerin belki de en önemlileri şu iki kavram etrafında şekillenmiştir: Sadiklik ve Dua. Yahudilikte “Hasid” iyi ve dürüst bir kişi olan Sadik’ten daha yüksek seviyedeki kişiler için kullanılmıştır. Besht ise Hasidizm’deki bütün üyeleri “Hasid”, onlara yol gösteren kutsal kişiyi ise “Sadik” olarak tanımlamıştır. Besht’in yaptığı bu tanım ile Sadiklik artık Hasidizm’in ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Üzerinde durduğu bir diğer kavram ise “dua” olmuştur. Dua, kişinin kendi sınırlarını aşarak ilahi varlığa ulaşmasını hedefleyen bir eylem olarak görülmüş, halk tarafından o dönem devrim niteliğinde bir yenilik olarak algılanmıştır. Besht, 1760’da hayatını kaybettiğinde artık ardında özgün bir dini hareket bırakacaktır: Hasidizm.
Yahudilikte “Hasid” iyi ve dürüst bir kişi olan Sadik’ten daha yüksek seviyedeki kişiler için kullanılmıştır. Besht ise Hasidizm’deki bütün üyeleri “Hasid”, onlara yol gösteren kutsal kişiyi ise “Sadik” olarak tanımlamıştır. Besht’in yaptığı bu tanım ile Sadiklik artık Hasidizm’in ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Baal Shem Tov’un ölümünden sonra yeni Hasidi lider, bir mistik olmasının yanı sıra aynı zamanda bir Talmud alimi olan Dov Baer olmuştur. Besht’in Talmud’u geri plana atma ve ibadette aşırı coşkulu olma gibi öğretileri ilk dönem Hasidizm’inin diğer Yahudi cemaatler tarafından çokça eleştirilmesine neden olmuştur. Dov Baer, suistimal edilen Sadiklik kurumu ile gittikçe yozlaşan Hasidizm’de Talmud’a tekrardan değer kazandırmış, böylece Hasidizm’i bu yozlaşmadan kurtarmış ve Hasidizm’in bir “hareket” haline gelmesinde başrolü oynamıştır.
Hasidizm’de cemaat üyelerini temsil eden, onlar üzerinde tam bir otoriteye sahip olan ve kendilerine “Rebbe” denilen din adamları, tanrı ile kul arasındaki arabulucu konumunda olup Hasidi cemaat üzerinde sınırsız bir otoriteye sahiptirler. Bu anlamda geleneksel Yahudilikteki Rabbilere ve hahamlara oranla sosyal ve dini konum olarak daha yüksektedirler. Oluşturdukları külliye etrafında ders okuturlar ve burayı kendi tekellerinde yürütürler. Rebbelik daha çok, yönetimin babadan oğula geçtiği monarşi sistemine benzemektedir. Rabbiler (Yahudi cemaat liderleri) ancak yapılacak bir atama ile birlikte ücretli olarak göreve getirilir; buna karşın Hasidi cemaat lideri Rebbe, babasından aldığı mirası devam ettirebilecek olan yegane kişidir. Rabbiler bir alimin yanında aldıkları eğitim ile ölçülürken, Rebbeler oldukları yere miras yoluyla gelir. Bu anlatılan yönleri Rebbeleri, Hasidiler tarafından mutlak itaat edilmesi gereken, sorgulanamaz din adamı konumuna getirmiştir.
Hasidizm’de cemaat üyelerini temsil eden, onlar üzerinde tam bir otoriteye sahip olan ve kendilerine “Rebbe” denilen din adamları, tanrı ile kul arasındaki arabulucu konumunda olup Hasidi cemaat üzerinde sınırsız bir otoriteye sahiptirler. Bu anlamda geleneksel Yahudilikteki Rabbilere ve hahamlara oranla sosyal ve dini konum olarak daha yüksektedirler.
Cemaatin dini öğretilerine bakıldığında, ilk olarak göze çarpan birkaç dinamikten bahsetmek gerekiyor. Bunlardan ilki olan Devekut öğretisi temelde doğrudan Allah’a bağlı olmayı ve böylece bedenin, ruhun oturabileceği bir taht haline gelebileceğini öğütler. Geleneksel Yahudilik’te bunun ancak seçilmiş bazı Yahudilere nasip olacağına inanılırken; Besht’in bu yeni hareketinde artık samimi bir şekilde Allah’a dua eden her Yahudinin Devekut’a ulaşabileceğine inanılmıştır. Bir diğer inanış olan Kavanah ise Kabala terminolojisinde “bir noktada yoğunlaşmak, konsantre olmak” anlamlarına gelmektedir. Pratikte ise dua ederken Allah’ı düşünmek ve manevi olarak sadece ona yönelmektir. Kavanah, Hasidiler için duanın kabulünün bir şartı ve dua için ön hazırlıktır.
Ortodoks Yahudilik’te geçmişten bugüne Mabed’i yeniden inşa edecek, Kudüs’te krallığı kuracak bir Mesih’in gelişi ve Mesih döneminin başlangıcı olacağına inanılan Goh-Magog savaşı beklenegelmiştir. Bu inanç Ortodoks Yahudilik’in adeta temel taşlarından biridir. Hasidi öğretide bu inanç -geri plana itilse de- varlığını korumaya devam etmiştir. Hasidiler Mesih’in gelişinin ve sürgün hayatının sona ermesinin samimi ve içten yapılan dualarla gerçekleşeceğine inanmışlardır. Fakat bütün bunlara rağmen pratik hayatlarında daha çok kişisel kurtuluşa önem vermişlerdir. Pasif bir şekilde Mesih’i beklemek yerine, kişisel faaliyetlerle aktif bir bekleyiş sürecini başlatmışlardır.
Ortodoks Yahudilik’te geçmişten bugüne Mabed’i yeniden inşa edecek, Kudüs’te krallığı kuracak bir Mesih’in gelişi ve Mesih döneminin başlangıcı olacağına inanılan Goh-Magog savaşı beklenegelmiştir. Bu inanç Ortodoks Yahudilik’in adeta temel taşlarından biridir. Hasidi öğretide bu inanç -geri plana itilse de- varlığını korumaya devam etmiştir. Hasidiler Mesih’in gelişinin ve sürgün hayatının sona ermesinin samimi ve içten yapılan dualarla gerçekleşeceğine inanmışlardır. Fakat bütün bunlara rağmen pratik hayatlarında daha çok kişisel kurtuluşa önem vermişlerdir. Pasif bir şekilde Mesih’i beklemek yerine, kişisel faaliyetlerle aktif bir bekleyiş sürecini başlatmışlardır.
Hasidizm’in öğretilerine baktığımızda mistik ve ruhani değerleri temeline aldığını görüyoruz. Hareket başlangıçta Talmud eğitimini geride bırakmasıyla geleneksel Yahudilikten birçok yönüyle ayrılmış olsa da zaman içerisindeki dönüşümleriyle Talmud’a yeniden değer atfedilmiştir. Bu değer atfetme, Hasidizm’in kendisini meşru bir zemine oturtmasında önemli bir rol oynamıştır. Yolculuğuna Baal Shem Tov ile başlayan Hasidizm, 18. yüzyıldan bugüne katılımcılarını artırarak yoluna devam etmektedir.
Ayşe Rumeysa Yavaş
1999 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Üsküdar’da tamamladı. 2017 yılında Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu ve aynı yıl Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne başladı. İLEM kademe programı mezunudur.