İmkan ve Ahlak Arasında Düşünce

Meşhur Nasreddin Hoca fıkrasını herkes biliyordur. Hoca bir gün göl kenarında yoğurt mayalamaktadır. Yanına yaklaşan bir adam ne yaptığını sorar, Hoca yoğurt mayaladığını söyler. Adam Hocaya göl maya tutar mı diye sorar, Hoca ise ya tutarsa diye cevap verir.

Bu fıkra kadar meşhur olmayan başka bir şekli ise şöyledir : Hoca bir gün göl kenarında yoğurt mayalar. Temel, Hocanın yanına gelir ve ne yaptığını sorar. Hoca yoğurt mayaladığını söyler. Temel şaşkın şekilde bir Hocaya bir göle bakar, kendince hesap kitap yapar ve işin içinden çıkamayınca dayanamayıp Hocaya sorar, iyi de Hoca, bu kadar yoğurdu ne yapacaksın.

Hocayı bir kenara bırakırsak, yukarıda anlatılan iki fıkrada geçen ve Hocaya soru soran iki ayrı kişi, aynı zamanda iki farklı düşünce yaklaşımını temsil ederler. Doğruluğu ya da yanlışlığı bir yana, genel olarak varlığa ilişkin ayrı ayrı bakış açıları barındırır. Doğru ya da yanlışlığını bir kenara bırakmamızın sebebi, her iki bakış açısı da bir yanlış ile karşılaşsa dahi, aynı bakış içinde bir doğruyu bulma yolunu arayacaktır. Vurgulamaya çalıştığımız ise temelde bir farklılıklarının olduğu ve kendi içinde ancak doğru ya da yanlışlarından bahsedilebilecekleridir.

İlk fıkradaki adam, en alışık olduğumuz biçimde imkan dahilinde yaklaşmaktadır. Bu yaklaşım, kendini başkaca duygu ve düşüncelerden (ahlak, amaç, sevgi v.b.) tamamen ayırmıştır diyemesek de, düşüncesinin temeline imkanı koyup buna göre hareket edecektir. Diğer yaklaşımlarda doğal olarak kendini imkana göre şekillendirip buna göre bir hal alacaktır. İmkanlar genişledikçe, düşünce, ahlak v.b. şeylerde genişleyip buna göre şekillenecektir. Teknolojik gelişimi bu tür bir yaklaşım içinde ele almak yanlış olmayacaktır. Gerekli olup olmaması, insani yönlerinin bulunup bulunmaması bir kenara, imkan var diye geliştirilip, kullanılıp buna göre sonradan bir ahlak, fikir v.b. uydurulabilir. Günümüz insanının belki de değerlerine ilişkin en büyük çatışma da bu yüzden çıkmaktadır. İmkanlar merkezinde bir düşünceyle hareket edip, yaşamını sürdürüp, sahip olduğu diğer değerleri bu merkeze hemen adapte edememe sıkıntısı.

İkinci fıkradaki adam ve sergilediği yaklaşım ise daha ziyade ahlaki bir yaklaşım. Bir şeyin olup olamayacağından ziyade, olmasının nasıl bir anlamı, gerekliliği olduğu üzerinde durmaktadır. Bu, bir şeyin imkanını sorgulamak ya da sadece mümkün diye yapmaktan çok bir anlam veya ahlak anlayışı çerçevesinde bir yaklaşım geliştirecektir. Buna göre, yani zemininde bulunan ahlak anlayışına göre ise düşünce ve imkanlar geliştirilecektir. Kabaca baktığımızda bu yaklaşım içinde gelişim ve çeşitlilik, ilkinde olduğu kadar çok ve çeşitli olmayacaktır. Örneğin teknoloji ve genel olarak bilimsel gelişmeler ilkine göre daha dar bir alanda hareket edecektir.

Her iki öncül, yani imkan ve ahlak belirttiğimiz gibi birbirinden tamamen bağımsız ve kopuk değildir. Ama yine ikisinden hangisini temele alıyorsak, diğeri o nispetle anlam kazanıp ona göre şekil almaktadır. Dünyada mevcut kültürlerin farklı olması, yapay bir tanımlama ile gelişmiş ya da az gelişmiş olması, başka bir açıdan bakınca merkezlerine aldıkları bu tür öncüllerden dolayıdır. Bunları yine doğru ya da yanlış olarak tasnif etmekten ziyade, teşhis edebilmek sağlıklı bir düşünce geliştirmek ve anlamak açısından önemlidir. Kültürlerin bu kadar iç içe girdiği bir dünyada, öncülü ve ardılı farklı yaklaşımlardan gelen ve bir düşünce olarak algılanan bir çok şey, genel olarak dünyayı algılamamızda sıkıntılar oluşturmaktadır. Hem bireysel olarak insanlarda, hem de genel olarak toplumlarda çözülemeyen, doğrudan ifade edilemiyor olsalar dahi bir yandan sürekli varlığını hissettiren sıkıntılara sebep olmaktadır.

Leave a Comment