Din ve Felsefe Çatışması (?)
Ortalama bir felsefe eğitiminde (bir çok üniversite de buna dahil) din ve felsefenin bir çatışma içinde olduğu, dinin dogmalarının felsefenin ihtiyaç duyduğu özgür düşünceyi engellediği vurgusu yapılır. Tam olarak bir dinin varlığından söz edemediğimiz İlk Çağ Yunan felsefesinde de aynı şekilde inanç ve felsefe çatışması olduğu vurgusu yapılır. Yüzeysel bir bakışla bu çatışma vurgusu ilkin makul görünmektedir ancak biraz daha derinlemesine ele alındığında hadiseyi bu kadar da basit bir şekilde ele alamayacağımız ortaya çıkmaktadır. Diğer bir açıdan, nasıl ki felsefe dediğimiz tek bir tip düşünceyi ifade etmiyorsa, din dediğimiz de tek bir tip inanç bütünlüğünü ifade etmemektedir. Bu hem farklı dinlerin birbiriyle kökten bazı ayrımları olmasından, diğer açıdan aynı dinin mensupları içinde de ciddi algılama farklarının olmasından dolayı sıkıntılı bir yaklaşımdır. Bu haliyle de, iki genel kavramın genellenmesi, bir gerçeği ifade etmeye çalışmaktan çok, en fazla bir dileği ifade edebilir.
Felsefe ve din çatışmasına ilişkin karşı çıkmak maksadıyla ilk söylenenlerden biri, felsefe tarihini oluşturan bir çok felsefecinin inançlı insanlar olduğu ve bu haliyle felsefe yaptıklarıdır. Buna bugünkü anlamda henüz tam olarak bir dinin varlığından bahsedemediğimiz İlk Çağ Yunan filozofları da dahildir. O dönemde mitolojik unsurlar düşüncede kullanılmıştır hatta doğrudan bu unsurlar yer almasa dahi mitolojik akıl yürütmenin etkisinden çıkılmamıştır. Daha sonra gelen Orta Çağ felsefesinde ise doğrudan dini temele alan felsefeler geliştirilmiştir. Bunun dışında, doğrudan temelinde dini bir inanç olmasa dahi, din içinde ya da dine aykırı diye bakılmaksızın felsefi düşünceler geliştirilmiştir. Bu haliyle felsefe ve inanç çatışır demek çok mümkün değildir.
Başka bir açıdan, bahsi geçtiği şekilde bir çatışma olduğunu varsaysak dahi, inançların nasıl bazı kabulleri vardıysa, felsefenin de bu tür kabulleri olmuştur. Kimi zamanla değişim geçirse ya da bir bütün olarak terk edilse dahi, felsefi dediğimiz alan içinde bir dayanak teşkil eden inançların, bu anlamda felsefi inançların varlığını görmek mümkündür. Bunlar birer inanç değil, aklın çıkarımlarıdır diye itiraz edilecektir. Bunu kabul ettiğimiz takdirde de inanca dayalı aklın bir çok metafizik düşünce aklıyla örtüştüğü, bu anlamda bir çatışmadan çok birlikte hareket ettiği söylenebilir. Bu haliyle de doğrudan felsefe ve inanç çatışır demek yanlış bir genelleme olacaktır.
Bir çatışmadan bahsedilebilecek ve genel olarak felsefe tarihine, felsefeye yüklemenin yanlış olacağı durum ise Pozitivist felsefelerin ortaya çıkmasıyla oluşmuştur. Genel olarak bu alan içinde sadece inanç ve din değil, metafizik bütün yaklaşımlar eleştiriye tutulmuştur ve bireysel bir çatışmadan ziyade genel bir çatışma başlamıştır. Bilimin kutsallaştığı, yanılmaz ve gerçeği ortaya çıkartmakta en önemli araç olduğu kabul edilen bu dönem, düşüncenin de bilimsel akıl yürütmeye bağlı olarak hareket ettiği dönemdir. Hatta bazı filozoflar, felsefeyi de bilim gibi yanılmaz hale getirebilmek için çaba harcamıştır. Bu dönem de kısa sürede kendi dogmalarını üretmiş, bunlar birer inanç esası gibi ele alınmıştır. Yeni gelişmelerle beraber yine bazıları yıkılmış bazıları da değişime uğramıştır. İnanç ve felsefe çatışmasını dogmalar açısından ele alacaksak, düşünce temelinde buradan da hareket ederek bir çatışmanın varlığından bahsetmek doğru olmayacaktır.
Çatışmayı bu anlamda başka bir yerde aramak gerekir…