El-Münkız Mine’d-Dalal

El-Münkız Mine’d-Dalal, İmam Gazali, Emin Yay., 2013, 200 s.

İslam toplumunun yetiştirdiği en büyük alimlerden biri olan Ebu Hamid Muhammed el-Gazali 450/11058’de Tus’da dünyaya gelmiştir. Babasının ipekçilik mesleğine nispetle gazali diye anılmıştır. Çocukluğundan itibaren hadis ve fıkıh dersleri almıştır. Nizamiye medresesine kaydolarak medresenin en büyük üstadı İmamü’l-haremeyn el-Cüveyni’nin halkasına katılmıştır. Burada cedel öğrendi, mantık ve felsefe ile tanıştı. Rıhlelerde öğrenimine devam ederken Nizamiye medresesine atandı. Bu esnada felsefe, batınilik ve tasavvuf hakkındaki araştırmalarını devam ettirmiştir. Şan ve şöhreti arttıkça manevi hayatının tehlikeye girdiğini gören Gazali malını mülkünü dağıtıp işlerini de kardeşine devredip Bağdat’ı terk etmiştir. Şam’a yerleşerek riyazete çekilmiştir. Akabinde kitaplar yazmış ve hakikate ulaşmak için yıllar süren araştırmalarına başlamıştır. Arayışının sonunda Nizamiye Medresesi’nde görevine tekrar başlamış ve 505/1111’de vefat etmiştir.

el-Münkız Mine’d-Dalal Gazali’nin zihinsel ve ruhi serüvenini anlattığı eseridir. Eserin girişinde duyulara ve akla dayanan bilgiden şüphe ettiğini ve 2 yıllık bir riyazet sürecinden sonra “Allah’ın kalbine attığı nur ile” kurtulduğunu belirtir. Kitabın ana bölümünde ise hakikati arayan dört grubu ele alır. Bunlar kelamcılar, filozoflar, batıniler ve sufilerdir. Hakikatin ancak mevcut olan her yöntemi en iyi şekilde öğrenerek bulunabileceğini düşünen Gazali bu dört grubun öğretilerini çok iyi şekilde öğrenmiştir. Bunlardan ilki Kelamdır.

Kelam metodu Gazali’nin arayışına yardımcı olmamıştır. Çünkü ona göre kelamın temel görevi sünneti korumaktır ve kelamcılar bunu yaparken hasımlarının öncüllerini kullanmışlardır ya da sadece Kur’an ve sünnete dayanmışlardır. İlk yöntemi taklit olduğu için diğerini ise gerektiği gibi yapamadıkları ve geri kaldıkları için eleştirmiştir. Zira o dönemde kelamcıların bir kısmı felsefe ve mantığı tamamen reddediyor ve akli istidlallerde hata yapıyorlardı. Gazali’nin “mantık bilmeyenin ilmine itibar olunmaz.” sözü de aklı ve mantığı ne kadar önemsediğini gösterir. Gazali kelam dair bir çok eser yazmış olmasına ve kelamda tecdid yapmış olmasına rağmen kitaptaki en kısa bölüm kelama aittir.

İkinci olarak felsefeyi değerlendirir. Felsefecileri materyalistler, tabiatçılar ve metafizikçiler olarak üç ana gruba ayırır. İbn Sina ve Farabi’yi Aristo ve Platon’un izinden gittikleri için kafir sayarken, Aristo mantığını bilmeyi herkese gerekli kılar. Bu çelişki gibi görünmektedir ama kelamcıları eleştirdiği ve kelamcıların üstlendikleri sorumluluğun ancak böyle bir yenilenme ile yapılacağını düşündüğü için mantık ilmini gerekli sayar. Bu yönüyle (kelama mantığı ve aklı sokması ile) sonraki dönemlerde bazı kesimlerce çok eleştirilmiş ve hatta kelamın ilerlemesini durdurarak gerileme dönemini başlatmakla itham edilmiştir.

Filozofların en çok yanıldıkları alan olarak metafiziği görür ve 3 konuda tekfir eder. Gazali genel olarak bir yöntemi o yöntemle eleştirmenin gerekliliğini savunmuş olsa da tekfir konusunda şeri’ hükümleri baz almıştır. Ahlak, matematik, mantık gibi alanları değerlendirirken felsefecilere daha yakın bir tutum sergilemiştir. Bu yüzden tekfir konusundaki gerekçeleri pek ikna edici olmamıştır. İbn Sina ve Farabi’yi kafir saymanın yanında da Aristo’yu iyi bir şekilde naklettikleri için aslında takdir eder gibi bir tavrı vardır.

Üçüncü olarak talimiyye mezhebini değerlendirir. İmamların masum olduğunu savunan bu görüşe karşı çok sert bir tutum ve üslup kullanmıştır. Bunun sebebi batınilere karşı açılan Nizamiye Medresesi’nde öğretmenlik yapmış olması olabilir. Kitabın ikinci uzun kısmı olan bu bölümde imamlara tam teslimiyetin doğru olmadığını uzun uzun delillendirir. İmamlarına yönelttiği soruların gaip imama havale edilmesini, sistemlerinin zayıflığına delil olarak gösterir. Bu bölümde kullandığı üslup dikkat çekicidir. Önceki bölümle kıyaslandığında batini problemini felsefe probleminden daha az önemsediği algısı oluşabilir. Bunun sebebi onu en çok uğraştıran alanın felsefe olması olabilir.

Kurtuluşun kendinde olduğunu düşündüğü tasavvuf kısmını kitabın dördüncü bölümünde işler. Kendi lafızlarıyla bu yol “nefsin engellerini aşmak, kötü ahlakından ve çirkin vasıflarından arınmak ve böylece kalbin Allah’tan başka her şeyden boşaldığı ve Allah’ın zikriyle süslendiği mertebeye ulaşmaktır.”Tasavvuf ehlinin söz değil hal ehli olduğunu düşünen Gazali, yine haklarında öğrenilebilecek ne varsa öğrenip sonra bu öğrendiklerini tatbik etmeye başlamıştır.Zira zühdü bilmek ile zahit olmak arasında çok fark vardır.Şimdiye kadarki yaptığı çalışmalar sonucunda kelam ilminin usulü selase olarak bilinen Allah, ahiret ve nübüvvet konularını tam anlamıyla özümseyip idrak etmiştir. Kelam ilminin temel usullerini züht halindeyken idrak etmesi onun kelam ve tasavvuf arasında çok net bir ayrım yapmadığını ve bilgilerini karıştırarak kullandığını gösterir. Bu metodu sayesinde İslam düşünce geleneğinde yeni bir kapı aralamıştır.

Sufilerden bu kadar etkilenmesinde önceki yaşantısının etkisi olmuş olabilir.Nitekim kitabın başında bu yolculuğa çıkmadan önce şöhretinin yayılmasıyla duyduğu gurur ve mukabilinde zaman zaman kendisini rahatsız eden vicdanından bahseder.Vicdanı hakka giden yolu aramasını söylerken nefsi onu vazgeçirir. Çok uzun süre bu çekişmelerden sonra ilim yolculuğuna çıkar.Önceki yaşamından memnun olmaması sufileri yaşantıları en güzel olan, yolları en doğru ve ahlakları en temiz olanlar olarak nitelemesine zemin hazırlamış olabilir.

Riyazet halindeyken yaşadıklarını usul ve erkan gereği fazla anlatmazken biraz değinir.Bu yola girip bu tecrübeleri yaşamayan kişinin peygamberliğin hakikatini kavrayamayacağını söyler.

Çıktığı on yıllık yolculuğunda pek çok kitap kaleme alan Gazali çocuklarının davetiyle memleketine döner ve medresede müderrisliğe devam eder. Onun on yılda kazandığı birikimler kendinden sonra pek çok konuda kırılmaya sebep olmuştur.Bu yüzden İslam düşüncesini anlamak için Gazali’yi de çok iyi anlamak gerekir. el-Münkız Mine’d-Dalal Gazali’nin düşüncesini özetleyen giriş kitabı mahiyetindedir.Hacminin küçük olmasına karşılık Gazali sisteminin esaslarını az ve öz bir şekilde yansıtır. Bu özlülük bazı konuların tam anlaşılamamasına sebebiyet vermiş zira yazar için açık gelen delillendirmeleri zikredilmediği için zaman zaman anlamada güçlükler ortaya çıkmıştır.

Leave a Comment