İslam Siyaset Düşüncesinin Kavramsal Temelleri
İlem, 16 Aralık 2017 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nde Özlem Bağdatlı’ı konuk etti. Bağdatlı, 2016 yılında Prof. Dr. Ayhan Bıçak’ın danışmanlığında “İslam Siyaset Düşüncesinin Kavramsal Temelleri” başlıklı doktora tezini tamamladı.
İslam felsefesi içinde mündemiç özgün bir siyaset düşüncesinden bahsetmek mümkün mü? Eğer mümkünse bu düşünce hangi kavramlara dayanıyor? Bu ve benzeri soruların peşine düşerek İslam Siyaset düşüncesini (İSD) kavramsal temellerine ulaşabiliriz. İSD’nin en geniş tabiriyle üç sacayağı üzerinde yükselmiştir; ‘düzen’, ‘ahlaklılık’ ve ‘adalet’. Bu üç sacayağını konu edinen kaynaklar temel olarak 900 yıllık İslam Medeniyetinin en önemli ilmi çıktıları olan Siyasetnameler, Fıkıh, Kelam ve Siyaset Felsefesi kitaplarıdır.
‘Siyasetname’ tarzı eserlere Maverdi, Keykavus, Gazali gibi düşünürlerde rastlamak mümkünken, nasihat ve çeşitli hikayeler anlatma usulünü kullanarak hükümdar, onun vasıfları ve vazifeleri eserlerin üzerinde en çok durduğu ana fikirlerdir. Öte yandan, en klasik örneklerini İbn Sina ve Farabi gibi filozoflarda görülebileceğimiz ve ‘siyaset felsefesi çatısı altında sınıflandırabileceğimiz eserlerde ise umumi olarak ‘erdem’ ve ‘mutluluğa dayanan ideal devlet’ üzerine kısa, özlü ve bilgelik temelli açıklamalara yer verilir. Temel bilgi kaynağı ayetler ve hadisler olan ‘fıkıh’ metinlerinde ise halifenin seçilmesi ve idari işlerle ilgili hukuki konular üzerinde sıkça durulmuştur. Son olarak, ‘kelam’ eserlerinde nakli bilgiye dayanarak akli çıkarımlar elde edilir. Genel tartışma konusu ‘imamet’ başlığı altında devlet başkanı seçmenin dinen ve aklen meşru olduğu üzerinedir.
Zikredilen metinlerde görülen siyaset kavramlarını toplayarak ve adı geçen düşünürlerin tanımlarından da yararlanarak her kavrama müşterek bir tanım getirmek mümkündür. İSD’nin temelini oluşturan siyasi kavramlar; siyaset, devlet, yönetici, halk, din ve alimdir.
Genel olarak ‘devleti yönetme kabiliyeti’ olarak tanımlanan ‘siyaset’ kavramı üzerinde em çok ihtilafa düşülen ıstılahtır. Birçok düşünür tarafından farklı zeminlerde tanımlanmıştır. Örneğin, Gazali ‘beşeriyeti ıslah etmektir siyaset’ diye tanımlamıştır. Diğer yandan, Ibn Haldun siyaseti dini ve akli olarak ikiye ayırırken, Gazali peygamberlerin ve alimlerin siyaseti olarak ikiye ayırmaktadırlar. ‘Devlet’ bahsinde ise öne çıkan umumi kanı; ‘devletli bir toplumda yaşamak bütün insanlar için elzemdir’ anlayışıdır. Devlet dini düzeni kurmak ve korumak için oluşturulmuş bir araçtır. Organizmacı bir bakış açısıyla (Maverdi, Ibn Haldun) insan bedenine benzetilen devlet erdemli olmak zorundadır. Buna bağlı olarak, İSD’ye göre siyasetin merkezinde ‘yönetici’ vardır. Aralarında herhangi bir hiyerarşik ilişki olmaksızın halife, imam, hükümdar, reis, padişah gibi unvanlarda anılan yönetici Tanrı tarafından görevlendirilir, adaletli ve bilgili olmak onun muayyen vasıflarındandır. Bittabi, ‘halk’ siyasetin olmazsa olmaz unsurudur. Ancak, İSD’de Tanrı’nın bir emaneti ve vergi gelirlerinin kaynağı olarak görülmesine rağmen genel olarak halk için müspet bir tavır alınılmamıştır, halkın sorunlarına pek fazla yer verilmemiştir. Söz gelimi, ünlü Türk düşünür Yusuf Has Hacib Halkın davranışlarının akli değil duygulara dayandığını ve dünyaya tamah ettiklerini söyler. Bununla birlikte, İslami siyasetin en önemli kavramı olan ‘din’ devletten münferit, soyutlamış ve devletten daha az nemli görülmez. Dahası, umumi mütalaa dinin devlete göre bir önceliği olduğudur. Son olarak, siyasetin en önemli taşıyıcılarından olan ‘alimler’ ise yönetici sınıfıyla içi içedir ve atamaları devlet eliyle yapılır. Toplumun en itibarlı ve önemli sacayağı olması hasebiyle alimlerin yönetici/hükümdar ile aralarında bir mesafe olması gerektiği İSD’de sıkça nasihat edilen bir durumdur.
Bütün bunların ışığında, İSD’de siyasetin en önemli tecessüm mekanı olan devletin üç temel üzerine oturduğunu dile getirebiliriz; düzen, adalet ve ahlaklılık.
Düzeni ünlü Selçuklu veziri ve düşünür Nizamülmülk, yaşadığı dönemin getirdiği şartların da etkisiyle ‘istikrarı sağlamak ve fitnenin önünü kesmek’ olarak tanımlıyor. Düzen, İSD’de ‘dünyevi düzen’ ve ‘dini düzen’ olmak üzere iki farklı buutta ele alınır. Öte yandan, liyakatsizlik ve ehliyetsizlik düzeini bozulma sebepleridir. Özellikle Koçi Bey gibi son dönem Osmanlı alimleri Osmanlı devlet düzenin bozulma sebebini liyakatsizlik ve ehliyetsizlik olarak açıklar ve Kanun-u Kadime yeniden dönüşü vurgular. Bu göre, II. Mehmet ya da Kanuni döneminin nizamının özlemle yad edildiğini görmek mümkün. ‘Ahlak’ bahsine gelecek olursak, İSD’de siyaset ahlak üzerine inşa edilir. Diğer bir deyişle, ahlaklılığı esas alan bir siyaset öngörülmüştür. Siyasetin ahlaktan ayrı düşünülemeyeceği bu düşünce yapısını oluşturan en önemli mihenk taşıdır. En büyük örneklerinden birini 16. yy Osmanlı âlimlerinden Kınalızade Ali Çelebi’de görülen ahlak üzerine bu vurgu ‘halk yöneticinin dini üzerinedir’ anlayışıyla perçinlenmiştir. Diğer yandan bireysel ahlak, aile ahlakı ve toplumsal ahlak üç sınıfa ayrılmıştır. İSD’de üzerinde en çok durulan kavram olmasına rağmen ‘adalet’ bahsinin sarih bir tanımına yer verilmez. İSD’de en dikkat çeken düstur yöneticin/hükümdarın ilk ve en büyük mükellefiyetinin adaletle hükmetmek olduğudur. İSD’de İslami siyasette adaletin elzemliğini ve gerekliliğini çokça kullanılan ‘adalet dairesi’ teorisiyle izah etmek mümkündür. Fakat, her düşünürün kendine ait bir adalet dairesi vardır. Bu minvalde, Ibn Haldun’un adalet dairesini örnek alacak olursak, Mukaddime karşımıza şu şekilde bir döngü çıkıyor;
Ey hükümdar! Mülkün izzeti ancak şeriatle, Allah’a itaat ederek Allah için kıyamla ve Allah’ın emir ve nehyine uyarak tasarrufta bulunmakla; şeriatın ayakta kalışı ancak mülk ile; mülkün izzeti ancak ricâl (bağlı/tâbi insanlar ve ordu); ricâlin ayakta kalışı ancak mal ile; malı elde etmek ancak imaret ile; imareti sağlamak ancak adâlet ile mümkündür. Adâlet halk arasına konulmuş terazidir. Onu Allah koymuş ve hükümdarı da ona kayyim kılmıştır.
Sonuç olarak, İSD’de devlet yöneticinin şahsında somutlaştırılan bir yapı olarak görülür. En çok vurgulanan bahislerden olan düzenin sorumlusu yöneticidir. Geniş ve derinlikli bir kapsamda kullanılan din düzenin temel dayanağıdır. İSD metinlerinde Kanun-u Kadime dönüş ve özlem çokça vurgulanır. Adalet bütün erdemlerin birleştiği tek erdemdir. Yöneticileri uyarırken kullanılan üslup çok naif olmasıyla beraber bu hükümdarı incitmeden nasihat yoluyla gerçekleştirilir. Siyasetin ahlaki umdelere dayanması İSD’nin ana mütalaası olarak öne çıkar.