Osmanlı’nın Kuruluş İzlerine Yolculuk
Bir pazar sabahının dinginliği, ferahlığı, hoşnutluğu içerisinde Bursa yolculuğumuza başlamak üzere hareket noktamız olan Üsküdar’da İLEM eğitim programı kademelerindeki öğrenciler ve hocalarımızla toplandık. Rotamız olan Bursa’ya doğru yolculuğa çıktıktan sonra ilk söz Süleyman hocamıza aitti. Hocamız selamlama ile sözlerine başlayıp eğitim programının önemine dikkat çekerek kültür ve medeniyet gezilerimizin İznik, Bursa ve Edirne olmak üzere üç ayaklı olduğunu; İLEM eğitim programına dahil olan her bir öğrencinin 3 sene içerisinde bu şehirlere seyahat ederek programı tamamladığı aktardı. Sabahın seherinde başladığımız yolculuğumuz dualar ve Kur’an ile bereketlendi. Gezilerin muhabbet havasına bürünmesine vesile olan ezgileri ise İbrahim Halil hocamız mihmandarlığında bizlerin katılımı ile söylendi. Şüphesiz ezgilerin coşkulu ve manidar sözleri kardeşliği pekiştirmeye ve muhabbeti derinleştirmeye bir vesile…
Yaklaşık iki buçuk saatlik keyifli yolculuk sonrasında Bursa şehrine Cumalıkızık köyünden selam vererek ulaşmış olduk. Cumalıkızık Oğuzların 12 boyundan biri olan Kızıkların bir köyü. Ertuğrul Gazi döneminde Bursa fethi hazırlıkları sırasında destek amaçlı olarak şehre davet edilen Kızıklar Uludağ eteklerinde altı köy (Fidyekızık, Bayındırkızık, Hamamlıkızık, Değirmenkızık, Fethiyekızık ve Cumalıkızık) kurmuşlar. Bu köylerden sadece Cumalıkızık köy vasfının korumuş iken geriye kalan köyler mahalle hüviyetine kavuşmuş. Diğer köylerdeki halkın Cuma namazını Cumalıkızık’ta eda etmesi köyün ismini belirlemiş.
Köyü gezmeye başlar başlamaz zeminde taş bir yapı dikkatimizi çekiyor. Rehberimizin açıklaması sonucunda zeminin kayrak taşı ile kaplı olduğunu öğrenmiş olduk. Bu taşın girintili – çıkıntılı ve belirli bir örüntü içerisinde döşenmesiyle ulaşılmak istenenler ise son derece mühim. İnsanların köyde dolaşırken gözlerini ayak uçlarında tutmalarına sağlamak böylece harama karşın gözleri korumak, hocanın huzuruna doğru yol alan öğrencinin vardığı anda başı eğik şekilde içeriye girmesi ve günümüzde de kullanılan ayak atlı noktaları uyararak masaj etkisi ortaya çıkarmak amaçlar arasındadır. Köyün efsanesi olarak nitelendirilebilecek “cin aralığı” isimli sokağı ise oldukça dar yapısı ve köy halkının hayvanları ile beraber geçerken yaşadıkları sıkıntıları rivayet etmeleri nedeniyle gizemli bir yere ve isme sahip olmuş. Bu sokak Yunan işgali sırasında köy sakinlerinin tutsak düşmesini önleyerek önemli bir görevi yerine getirmiş. Köyün evlerinin uzun duvarlarla örülü olması, iç avluları ve bahçelerinin bulunması mahremiyet değerlerine atıf içermekle beraber gayrimüslim evlerinden ayrımı vurgular.
İkinci durağımız olan Tophane Meydanına ise şehir merkezine uğrayarak varmış olduk. Tophane Meydanının Cumhuriyet devrine kadar Osmangazi Meydanı olarak anıldığını öğrendik. Meydanın konumu itibariyle Bursa’ya kuş bakışı bakarak etraftaki yapıları ve şehrin genel hatlarını görmek mümkün. Meydanda bulunan beş katlı saat kulesi Abdülhamit Han tarafından yaptırılmış olup konumu gereği şehrin pek çok noktasından görünmektedir. Rehber eşliğinde meydandan Bursa’ya baktığımız da Yıldırım Beyazıd Külliyesi, Emir Sultan Külliyesi, Yeşil Külliye ve Ulu Camii bir hilal şeklinde sıralanmış görünmekte. Meydanda Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin türbeleri karşılıklı olarak yer alıyor. Aslında bu iki türbenin bulunduğu yapıların ilk halinde olmadığı bilinmektedir. Bizans döneminde yapı bir bütün şeklinde olup kilise olarak kullanılmış. Osman Gazi yapıya “Gümüşlü Şol Kubbe” ismini vermiş ve çok beğenmiş. 10 yıllık kuşatma sonucunda Bursa’nın fethini gerçekleştirememiş, kuşatma komutanlığını oğlu Orhan Gazi’ye devrederken vasiyet olarak Gümüşlü Şol Kubbe’ye gömülmek istemiştir. Bu vasiyeti ile oğluna fethin gerekliliğini ve azmini aktarmıştır. Orhan Gazi dönemindeki 13 yıllık kuşatma sonucunda şehir Bizans’tan kan dökülmeden teslim alınır ve Osman Gazi’nin mezarı nakl-i kabir ile Söğüt’ten taşınır. 1855 yılında yaşanan büyük depremde yapının bütünlüğü bozulunca Sultan Abdülaziz tarafından günümüzdeki şeklini alan iki ayrı türbe yaptırılır.
Tophane meydanından Osmanlı Bursa’sının izlerini görebileceğimiz evleri içeren sokaklardan geçerek şehrin manevi büyüklerinden esas ismi Mehmet Muhyiddin olan Üftade hazretlerinin makamına ulaştık. Üftade kelime anlamı olarak makamdan düşmek anlamındadır. Celveti tarikatını kurmuştur. Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin şeyhidir. Üftade hazretlerinin türbesini ziyaret ederek hem dua ettik hem de duasını almış olmayı diledik.
Öğlen vakitlerinde Bursa’nın yerel lezzetlerinden olan iskender yemeğini yedikten sonra şehrin en öne çıkan yapılarından olan Ulu Camii’ye ulaştık. Cami dördüncü padişah olan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Bayezid, Niğbolu seferine çıkarken zafer adağı olarak 20 camii inşa etme sözünde bulunmuş ve zafer sonrası gereğini yapmak için düşünmeye başlamış. Maddi olarak imkanı bulunmakla beraber cemaati olmadıkça camii yaptırmanın hoş olmayacağı düşüncesiyle çözüm arayışına girdiğinde damadı Emir Sultan’a danışmış;yaptıkları görüşme sonucunda Emir Sultan 20 kubbeli tek camii önerisinde bulunarak büyük bir camii yapılmasını ve böylece şehrin Cuma günleri bir araya gelmesine de vesile olunacağını düşünmüştür. Cami mimar Ali Neccar tarafından inşa edilmiş. İlk hutbe Somuncubaba tarafıdan verilmiş, ilk imamlık vazifesi ise Süleyman Çelebi tarafından yapılmıştır. Üftade hazretleri de uzun yıllar gönüllü olarak camide müezzinlik vazifesini sürdürmüş. İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin Ruhu’l Beyan isimli kitabında ise cami duaların kabul edildiği beş mekandan (sırasıyla Kabe, Mescidi Nebevi, Kudüs – Mescidi Aksa, Emevi cami ve Ulu camii) sayılmaktadır. Osmanlı’nın ilk ulu camisi olup Dünyada 20 kubbeli tek camiidir. Caminin içine göz gezdirildiğinde hatların yoğun olduğu görülmektedir. Cami aslında bu yönüyle bir hat sergisi olarak da görülür. Pek çok hattat camide var olan eserleri gördükçe kendi özgün üslupları ile ellerinden gelenin en iyisini yaparak eserlerini camiye bağışta bulunmuştur. Toplamda 192 hat 41 hattat tarafından 13 yazı tipiyle hazırlanmıştır. Bununla beraber ziyaretçilerin dikkatini çeken ve mucizevi olarak nitelendirilen Kâbe motifli dokuma tablo ise dönemin şartlarında 50 renk tonu ile üç boyutlu olarak hazırlanmış nadide bir eserdir. Dokuma ustası tarafından hattatların muazzam eserleri karşısında kendi sanatından cevap olarak hazırlanmıştır. Caminin içerisinde ilerlerken üç boyutlu yapısı sayesinde Kâbe her açıdan bakış açısının karşısına uygun halde görüntü oluşturmaktadır. Eserin üst ve altında Osmanlıca olarak mealen “Kâbe var iken benim ismimin önemi yoktur ve bunu inceleyenlerden tek talebim duadır” şeklinde bir yazı bulunmaktadır. Caminin minberinde menşei ceviz ağacı ahşap oymacılığının ustalığı görülmektedir. 6666 bağımsız parça iç içe geçme yöntemi ile birbirine tutturulmuştur. Minberin bir yüzünde 24 saatlik güneş sistemi diğer yüzünde ise galaksi sistemi bulunmaktadır. Cami içerisinde bulunan Kâbe kapı örtüsü incelendiğinde ön yüz tamamı ipek, altın tel işleme şeklindedir. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısır fethi sonrasında Topkapı’ya doğru yol alırken Bursa’ya uğraması vesilesiyle gerçekleşen Ulu Cami ziyaretinden çok etkilenir ve hediye olarak örtüyü camiye bağışlar. Cami de bulunan iç şadırvan ise yapımından 33 yıl sonra açık kubbeden gelen yağışların birikmesi ve su sesinin dinginliğini cemaatle buluşturmak amacıyla yapılmıştır.
Bursa’ya alışmaya başladığımız ve gezinin ortalarından sonlarına doğru geçtiğimiz zamanda Emir Sultan Külliyesine varmış olduk. Külliyenin etrafında teşekkül eden yapılar; türbe, imarethane, hamam, tekke, medrese, aşevi şeklindedir. Emir Sultan’ın asıl ismi Muhammet Şemsettin Buhari olarak bilinir. Türkistanlı olup seyyid soyundan Hz. Ali’nin torunudur. Erken yaşlarda öksüz ve yetim kalmıştır. Hac vazifesini yapmak üzere gittiği Mekke ve Medine şehirlerinde ‘dedemin bulunduğu yerlerden ayrılmak istemiyorum’ diyerek dönüş kafilesine katılmamış 5 yıl Medine’de ikamet etmiştir. Rüyasında Peygamberimizi(sav) görmüş ve vazifesinin Rum diyarında olduğunu öğrenmiştir. Üç kandili takip etmesi ve üçüncü kandilin söndüğü yerin Rum diyarı olduğunu rüyada öğrenen Emir Sultan üçüncü kandilin söndüğü yere kadar bulunduğu güzergâh üzerindeki ilim meclislerinde dersler alarak ilerlemiş, ilmini artırmış ve son kandilin söndüğü bugün de Bursa da halen bulunan Işıklar mevkiine ulaşmıştır. Ulaştığı dönemde Yıldırım Bayezid Niğbolu seferi hazırlığındadır. Çıkılan seferde ordu başarı sağlamış ancak Niğbolu kalesinin kapılarını bir türlü açamamıştır. Uzun uğraşlara rağmen açılamayan kapılar karşısında Yıldırım Bayezid sinirlerine hakim olamamış ve çaresizliğe bürünmüştür. Bu esnada Ya Allah Bismillah nidası ile genç bir cengâver kapıyı açmayı başarmıştır. Padişah gencin bulunmasını arzu etmiş fakat genç ortada görünmemektedir. Sonrasında sefere katılan paşalardan birinin Bursa sokaklarında dolaşırken gence denk geldiğini bildirmesi üzerine padişah tarafından huzura davet edilir. Padişahın sefere katılamayacak kadar genç olan bu kişiye şüpheyle yaklaşmıştır. Genç sefere katılmadığını bildirmiş bununla beraber Allah’ın hikmetiyle kapıyı açma görevini yerine getirdiğini izah etmiştir. Yıldırım Bayezid gençten bir istekte bulunmasını ister. Genç padişahın izniyle kızı ile evlenmek talebinde bulunur. Yeni seferlere hazırlık yapıldığından padişah sözü verir ama nikâhı seferler sonrasına bırakır. Hundi Fatma Sultan (Yıldırım Beyazıt’ın kızı) rüyasında Peygamberimizi (sav) görür ve nikahın gökte kıyıldığını öğrenir. Bunun üzerine Molla Fenari Emir Sultan’a kızı ister ve nikah dünya aleminde de gerçekleşmiş olur. Emir Sultan “haddi aşmayarak” 63 yaşında vefat etmiştir.
Gezimizin son durağı Yeşil Külliyedir. Külliye, Çelebi Mehmet tarafından inşa edilmiştir. Külliyenin yeşil sıfatı özellikle türbesinin dış kaplamasında kullanılan zümrüt taşı tonlarında taşlardandır. Günümüz haliyle yeşil özelliği bulunmamaktadır. Yaşanılan depremler sonrasında yapının hasarını onarmak maksadıyla yapılan yenileme çalışmaları kapsamında Fransızlar tarafından taşlar sökülmüş ve yerine turkuaz renkte taşlar konulmuştur. Çelebi Mehmet vefatından sonra sekizgen tek kubbe şeklinde inşa edilen türbeye defnedilmiştir. Sekizgen olması cennetin sekiz kapısına atıf barındırır. Cami ile türbe arasında sekiz metre seviye farkı olduğundan defin işlemleri sırasında cenazelerin camiden daha aşağıda kalması hassasiyetiyle Çelebi Mehmet ve ailesinin mezarları türbenin aşağısı kazılarak açılan mezar odalarında bulunur. Külliyenin yapılarından Yeşil Camii ise “ters T planlı” mimariye sahiptir. İki kubbeli olup kubbelerin kesiştiği orta noktada kilit taşı bulunur ve yapının genel dengesini sağlar. Kullanım alanı olarak ibadetler dışında devlet meselelerinin istişarelerin yapıldığı ve giriş kısmındaki karşılıklı iki eyvan bölümünde mahkemelerin görüldüğü bilinmektedir. Devlet-i Hümayunun toplandığı yer olduğu bilgisi de bulunmaktadır.
Akşamın günü bitiren sessizliği ve hüznü içerisinde Osmanlı’nın kuruluş izlerinde gözlem yapmak, ilk gazâ ve cihad heyecanlarının yaşandığı havayı teneffüs etmek üzere çıkmış olduğumuz Bursa gezimizde dönüş yoluna geçtik. Sabahın dinçliği dönüş yolunda kendisini günün yorgunluğuna bıraksa da dinlenerek ve sohbetler eşliğinde Üsküdar’a kavuşmuş olduk. Kademelerdeki öğrenciler ve kıymetli hocalarımızla Osmanlı’nın yaşadığı maddi, manevi, sosyal ilişkileri ve deneyimleri, pratikleri yerinde gezerek ortamın sunduğu hava içerisinde anladığımız amacına ulaşmış bir İLEM gezisine şahit olduğumuzu düşünüyorum.
Seferlerimiz daim olsun temennisiyle…