Dil, Ahlâk ve Siyaset Düşüncesinde Taşköprülüzâde’nin Rolü
Yazar: Ömer Faruk Demirci
Tarihin bir döneminde ortaya konmuş eserlerin asırlar sonra okuyucularına anlam ifade etmesi için eseri okumazdan evvel o metnin kaleme alındığı dönem, müellifin kişiliği, müellifin metni yazmaktan maksadı gibi pek çok farklı dinamik bilinmelidir. Aksi takdirde düşüncelerin kristalize olması ve zaman üstü bir yerde sıkışması kaçınılmazdır. Sözgelimi, tasavvufi bir metin bağlamı ve maksadı bilinmeksizin okunduğunda okuyucu öğütler ve menkıbeler bütünü ile karşılaşacaktır. Aynı şekilde, yaşadığı döneme önemli izler bırakan kimselerin, hayatlarını sürdürdükleri dönemle ilişkisi, dönemin hâkim yapısı gibi kimi faktörler göz ardı edildiğinde, söz konusu şahısların düşünce dünyalarına nüfuz etmek uzak bir ihtimal olarak kalacaktır. Bu bağlamda Taşköprülüzâde’nin kapsamlı külliyatıyla bir ilimler ve bilginler tarihçisi olmasının ötesinde, bir varlık, dil, ahlâk ve siyaset düşünürü olarak da ele alınması bu eseri ayrıca değerli kılmaktadır.
Bilindiği üzere Taşköprülüzâde Ahmed Efendi, XVI. asırda şerh-haşiye geleneğinin hüküm sürdüğü bir ortamda ilmî faaliyetlerini sürdürmüştür. Dolayısıyla yüzeysel bir okuma ile onun kendisinden önceki literatürü tekrar ettiği yanılgısına düşülmesi mümkündür. Öte yandan elinizdeki eser, Taşköprülüzâde’nin literatüre katkılarını ve kalemindeki özgünlüğü ortaya koymasıyla onun ilmi kıymetinin anlaşılmasında önemli bir adımdır. Nitekim eserde çok kez vurgulandığı üzere Taşköprülüzâde’yi ilim ve fikir dünyasında kıymetli kılan tam da yaşadığı dönemdir. Çünkü o, kendisinden önceki birikimden faydalanmasını bilmiş, meselelere yeni ve özgün muvacehelerden yaklaşmıştır. Örneğin; Gazzâlî, İbn Arabi, Farabi, Aristotales, Hemedânî ve İbn Sina gibi ilim adamlarından aynı zamanda faydalanmayı bilmesi ona kapsayıcı bir profil kazandırmıştır. Yine eserde görüldüğü kadarı ile Taşköprülüzâde eser verdiği herhangi bir alana nüfuz etmeye, alanında hüccet kimselere atıflar yapmaya ihtimam göstermektedir. Hiç şüphesiz onun bu yanına ilişkin en güzel örneğe Yahudilere karşı kaleme aldığı reddiyede rastlanacaktır. Nitekim kitapta da değinildiği üzere onun reddiyesi Müslümanca bir refleksten fazlası olup, Yahudi âlimlerinin fikirlerine de yer vererek Yahudi inanç sistemini reddeden ciddi bir ilmi eser mahiyetindedir.
Eser, Taşköprülüzâde’nin tarihçilik vasfından ziyade bugüne değin ihmal edilen dil, ahlâk ve siyasete ilişkin yanlarını müşahede etmek için önemli bir adım olarak durmaktadır. Eserde işaret edildiği üzere Taşköprülüzâde hem kelami hem felsefi hem de irfani gelenekler açısından insanı işlemiş, ahlâki ve siyasi değerler ile ilişkisini farklı zaviyelerden ele almıştır. Kaleme aldığı muhtelif hacimlerdeki eserler ile Taşköprülüzâde zaruriyattan olan dil bilimi ile kendisine ilmi zemin oluşturmuş. Oluşturduğu bu sağlam zemin üzerinde ise haciyyattan siyasetin keyfiyeti üzerine durmuş ve nihayetinde haciyyatın da zaruriyyatın da tamamlayıcısı tahsiniyattan ahlâk ilmi üzerinde durmuştur. Bununla birlikte o, zaruriyyatı, haciyyatı ve tahsiniyyatı birbirinin tamamlayıcısı addetmiş, bu minvalde bütünleyici bir ilmi perspektife sahip olmuştur. Görülen o ki, onu değerli kılan dakik üslubunun, sistematik eserlerinin ya da derin ilmi birikiminin yanında yeknesak bir hayat görüşüne sahip olmasıdır. Taşköprülüzâde, ahlâktan yoksun bir ilim anlayışını ön görmemiş, ahlâka diğer bütün çalışmalarını tamamlayıcı bir konum atfetmiştir. Onun çalışma alanındaki çeşitlilik, çalıştığı alanda faydalandığı kaynaklardaki zenginlikle birleştiği için günümüzde dahi önemini korumaktadır. Böylesi çok yönlü bir âlimin tam manası ile anlaşılması için alanında uzman hocaların kaleme aldığı yazılardan müteşekkil bu eserle birlikte Taşköprülüzâde’yi de içeren İslam düşünce geleneğinin yeni veçheleriyle anlaşılması umut edilmekte. Son olarak, Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset ile başlayan bu çaba İslam düşünce geleneğinde önemli bir yerde duran Osmanlı coğrafyasının fikir yapısının aydınlatılmasında bir girizgâh mesabesinde olup aynı ciddiyette çalışmalara teşvik edici bir adım olması Cenab-ı Mevla’dan niyazımızdır.