Leipzig’e Dair Gezi Notları
Yazar: Buruc Kaya
Almanya’nın Saksonya eyaletinde bulunan yaklaşık 600 bin insanın yaşadığı Leipzig şehrinin isim kökeni; ıhlamur ağaçlarının bulunduğu bir bölge olarak atfedilen Slav dilindeki “Lipsk” kelimesinden gelmektedir. Şehrin doğası ve sunduğu yaşam şartları da bu ismin hakkını vermekte ki 2010’da dünyanın en yaşanabilir 68. şehri seçilmiştir. Almanya’daki diğer şehirlere kıyasla göçmen popülasyonun daha az olduğunu şehirde gezerken kolaylıkla fark edebiliyorsunuz. Dolayısıyla Alman kültürünü daha yakından tanıyabilmek için eşsiz bir şehir diyebiliriz.
Göttingen’den Leipzig’e trenle yaptığım nispeten kısa bir yolculuktan sonra şehre vardım. Leipzig’deki merkez tren istasyonu “Hauptbahnof” Almanya’daki gezdiğim birçok şehre göre hayli büyük ve görkemliydi. Öğle saatlerinde olmamıza rağmen istasyon kalabalıktı. İnsanlar hızlı hareket ediyorlardı; bir an önce kendilerini dışarı atmaya çalışıyorlardı. İstasyon binasından çıktığımızda ise Leipzig’in kış aylarına özgü karamsar havası ile karşılaşmıştık. Almanya’da pandemiye karşı önlemler artmasına rağmen birçok insan dışarıda maske takmıyordu; istasyondan çıkan maskesini çıkarmak istiyordu. Daha sonra öğrendim ki; kasım ayında önlemlerin artırılmasına başlanır başlanmaz, yaklaşık yirmi bin insan Opera binası önünde yeni tedbirleri protesto etmiş, bu esnada birçoğunun yüzünde maske olmaması büyük tartışma konusu olmuştu. Bu haberi duyduğumda şehir merkezindeki tarihi olan bu Opera binasını görmek istedim. Sokak aralarında ve yakınlarında gezinirken şehrin sanata olan ilgisinin bu opera binasından ibaret olmadığını daha iyi anlıyordum. Özellikle müziğe dair farklı yapıtlar görmemek mümkün değildi. Çünkü şehir dünyanın en büyük bestekârlarından biri Sebastian Bach ile öyle özdeşleşmişti ki zeminde müzik notalarından Bach’a ithafen yapılmış heykellere kadar çok sanatsal bir kompozisyona sahipti. 1000’den fazla parça besteleyen Bach’ı anmak ve onu günümüzde de yaşatmak üzere 1908’den beri yapılan Bachfest’e dünyanın dört bir yanından gelen tanınmış birçok müzisyen katılıyormuş. Gösteri, tarihi belediye binası “Altes Rathaus”, Rönesans’ın Almanya için en iyi mimari yapıtlarından sayılan ve birçok büyük Alman şehrinde turistleri ağırlayan, bu yapıtın önündeki tarihi Pazar alanında her yıl düzenli olarak haziran ayının ortasında düzenlenmeye devam ediyor.
Eski belediye binasının hemen önünde yer alan Bach heykelinin sol çaprazında Goethe’nin heykeli ve sağ tarafında ise Goethe’nin içinde Faust’daki birçok oyunu yazdığı Madler Pasajı bulunuyor. Pasaj içinde Faust’un içinden küçük bir sahnenin heykellerle canlandırılmış halini görmek mümkün. Heykellerin bulunduğu giriş katının altında ise 1538’den beri hizmet veren tarihi bir restoran var ki Goethe’nin “Leipzig’e gelip de bu restorana -Auerbachs Keller- uğramayan Leipzig ile ilgili sessizliğini korumalı.” dediği nispeten yüksek ve fazlasıyla dükkan ve mağazanın bulunduğu pasajın bodrum katında bulunmakta.
Şehir savaş döneminde her ne kadar hasar almışsa da restorasyon ile yapıtlar gayet iyi korunmuş gözüküyor. Şehrin tarihi sokaklarında dolaşmak diğer Avrupa şehirlerine göre oldukça farklı ve özel bir his veriyor ki Goethe Faust’da da bunu belirtmek için Leipzig’den “Küçük Paris” olarak bahsetmiştir… St. Nicholas ve St. Thomas Kiliselerine sahip Leipzig için dini ögeler de büyük öneme sahiptir. St. Nicholas Kilisesi Gotik bir mimariye sahip olmasıyla beraber, 1989-1991 yılları arası komünizme karşı barışçıl protestolara ev sahipliği yapmıştır. Her pazartesi saat 17’de verilen barış vaazları 1989’den beri kesilmeden günümüze kadar gelmiştir. Özellikle lüteriyen bir kilise olan St. Thomas Kilisesi’nde Bach, 1723’ten ölümü 1750’ye kadar koro şefliği yapmıştır; mezarı da kilise içindedir.
Leipzig’den bahsederken üniversitesini duymak çok olasıdır. Heidelberg Üniversitesi’nden sonra Almanya’nın ikinci en eski üniversitesi olan Leipzig Üniversitesi, 409 yılında kurulmuştur. Komünist Doğu Almanya döneminde ismi Leipzig Karl Marx Üniversitesi olarak değiştirildikten sonra Almanya’nın birleşmesiyle beraber tekrardan eski ismine kavuşmuştur. Geçmişten günümüze Goethe, Leibniz ve Nietzsche’nin yanı sıra, Almanya’nın görevine devam eden şansölyesi Angela Merkel’de buradan mezun olmuştur.
Geçen saatlerin ardından gün boyu yapmakta olduğumuz gezimiz akşama sarkmıştı ve ara sokaklarda gezmeye devam ediyorduk. Gözümüze ilişen kırmızı küçük ışıklar ise şehir sakinlerinin köpeklerinin üzerine taktıkları çiplerdi. O an fark ettim ki sabahtan akşama kadar neredeyse hiç çocuk görmemiştim. Sonra araştırınca gördüm ki şehrin nüfusu son 10 yılda 500 binden 600 bine yükselmiş. Ancak artış sebebi doğum oranlarından ziyade şehrin 18-24 ve 24-35 yaş arası aldığı göçten kaynaklanıyor. Almanya’nın en düşük ikinci doğum oranına sahip olan Leipzig popülasyonun %10’unu oluşturan çocuklar ise, çoğunlukla göçmenlerin çocukları olduğundan evcil hayvanlarını gezintiye çıkaran Almanları görmek aslında çok normaldi.
Her ne kadar çocuklar şehirde koşturmasa da canlı bir şehir olan Leipzig Almanya’daki en iyi turist destinasyonlarından biridir. Sanat ile harmanlanmış şehrin tarihi dokusunu her sokağında hissedebilirken aynı zamanda savaş sonrası inşa edilmiş modern yapıtlara da sıklıkla rastlayabilirsiniz. Üniversitenin de etkisiyle genç göç alan Leipzig, hem eğitim hem de yaşamak için gayet çeşitli fırsatlar sunuyor. Almanya’da diğer büyük şehirlere göre daha az bilinen bir şehir olsa da ziyaret eden turistlerin kesinlikle önerebileceği ve tekrar tekrar uğramak isteyeceği bir eski Doğu Almanya kentidir.
Kaynakça