Schopenhauer’de İrade-Ahlak İlişkisi

Schopenhauer’de İrade-Ahlak İlişkisi, Ahmet Uğurlu, 5 Nisan 2014, 16.30

Genel anlamda felsefenin arayışı içerisinde olduğu hakikatin ve gerçeğin arayışı farklı coğrafyalarda ve şahıslarda birbirinden değişik yansımalar bulmuştur. Bakış açıları tarihsel süreç içerisinde kırılmalara uğramış, bilimde, siyasette, teknolojide etkisini hissettirmiş, çağlar açmış çağların kapanmasına zemin hazırlamıştır.

Batı felsefesinin kırılma noktalarından biri de Descartes olmuştur. Klasik dönem filozoflarının çoğunluğunun kabul ettiği- Tanrı yada Aşkın olarak nitelendirilen- hakim kudret düşüncesinin yerini öznenin belirleyici tavrı almıştır. Böylelikle modern dönem olarak adlandırılan dönem başlamış ve etkisini (dönüşümleriyle beraber) günümüze kadar taşımıştır. Descartes’in dışında bu etkiyi güçlendiren İngiliz filozoflar empirik-analitik tarzı benimsemişler ve düşün dünyasına önemli tartışmalar kazandırmışlardır. Schopenhauer'de İrade Ahlak İlişkisi afiş

Ancak zirve diye adlandırılabilecek dönem Aydınlanma dönemi denilebilirse eğer bu dönemin en önemli aydını olarak da Kant gösterilmelidir. Alman Aydınlanmasının bu büyük filozofu, genel hatlarıyla Aydınlanma felsefesinin de sınırlarını belirlediği söylenebilir. Kant sonrası dönemde ise Hegel çıkmış ve Kant’ı da aşarak en son büyük geleneği oluşturduğu belirtilmiştir. Bu dönemde daha arka planda kalan Schopenhauer, çok ciddi bir etki de bulunmasa da sonrasında meydana gelecek olan devrim niteliğindeki felsefi düşüncelere temel teşkil edecek bir bakış açısını sistematik olarak temellendirmiştir. En bariz örneğini ise Nietzsche ve ardından gelen post-modernlerde görebiliriz.

Ahmet Uğurlu sunumunda yukarıda zikredilen süreci daha ayrıntılı bir şekilde aktararak genel hatlarıyla Schopenhauer’in dönemi ve etkisi hakkında bilgi verdi. Ancak üzerinde durulması gereken husus daha çok modern dönemde yaşamış bir filozofun çağın ve daha sonraki yılların problemlerini sezmesi ve bu problemlerin çözümüne yönelik temel referans noktalarının doğu felsefesinin önemli değerlerinden olan Hinduizm ve Budizm üzerinden yapmış olmasıdır. Doğudan etkilenen Schopenhauer, felsefesinin metafiziğini ise benzer tarafları olan Platon üzerinden kurmuştur.

Bir soru neticesinde Uğurlu sunumunda, doğu geleneklerinin Schopenhauer üzerindeki etkilerine değinse de irade-ahlak bağlamında biraz daha ayrıntılı bilgiler verilebilirdi. Çünkü dikkatli olarak bakıldığında, Schopenhauer’in felsefesinin temel kavramları, kendisinden çok daha önce doğuda tartışıldığı ve kayda değer bir entelektüel zemine oturduğu söylenebilir. Özellikle acı, acının kabul edilmesi ve acının giderilebilecek bir şey olduğu, asketik yaşam biçiminin yüceltilmesi sanatın, felsefenin önündeki engellerin kaldırılmasında iradenin ön plana çıktığı doğu düşüncelerinin bu yönlerinin farklı izdüşümleri de sunumda üzerine durulabilecek bir noktaydı. Bu şekilde Schopenhauer’in gerek batı düşüncesindeki etkisi gerekse doğu düşüncesinin batıdaki karşılığının nasıl olabileceğinin tecrübesi daha net olarak katılımcıların zihninde yer edinirdi.

Leave a Comment