ABD’de 58’inci Başkanlık Seçimleri
Yazar: Hakan Çopur
8 Kasım 2016’da yapılacak 58’inci başkanlık seçimlerinde Amerikan halkı 45. başkanını seçecek. Bu seçimler için ön seçim süreci devam eden ABD’de, Demokratlarda eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Cumhuriyetçilerde iş adamı Donald Trump, rakiplerinin önünde yarışa devam ediyorlar.
ABD’de başkanlık yarışı, geleneksel olarak Iowa eyaletindeki ön seçimlerde başlıyor ve yaklaşık 9 ay sürüyor. Bu yılki seçimlerde 1 Şubat’ta Iowa’da başlayan ön seçim süreci Demokratların 14 Haziran’da Washington DC’de, Cumhuriyetçilerin ise 7 Haziran’da 5 eyalette yapılacak seçimlerle sona erecek.
Ancak her iki partide de başkan adayları, Temmuz ayında yapılacak parti kurultaylarında netleşecek. Demokrat Parti Kurultayı 25-28 Temmuz’da Philadelphia kentinde; Cumhuriyetçi Parti Kurultayı ise 18-21 Temmuz tarihleri arasında Cleveland’da gerçekleştirilecek. Bu kurultaylarda partiler, delegeler vasıtasıyla hangi aday adayının başkan adaylığı için yarışacağına karar verecekler.
Demokratlarda Clinton önde
1 Şubat’ta Iowa’da, rakibi Bernie Sanders’ı kılpayı geçen Clinton, daha sonraki New Hampshire seçimlerini kaybetse de sonraki eyaletlerde ağırlığını ortaya koydu. 10 Mart itibariyle 22 eyaletin 13’ünde ipi göğüsleyen Clinton, toplamda elde ettiği 760 delege ile de rakibinin önünde. Sanders ise 9 eyalette yarışı kazanırken şu ana kadar toplam 546 delege elde etti. Ancak Clinton’ın sahip olduğu 461 süper delege, onu Sanders karşısında oldukça avantajlı bir pozisyona getiriyor. Çünkü süper delegelerin Temmuz ayındaki kurultayında oturacakları sandalyeler şimdiden hazır ve bu kişiler istedikleri kişiye oy kullanma hakkına sahip. Süper delegelere karşı “söz vermiş delegeler” ise ön seçimlerde belli oluyor ve hangi aday için oy kullanacaklarını vaat etmişlerse ona oy kullanıyorlar. Dolayısıyla sahip olduğu süper delegelerle Clinton’ın şansının daha yüksek olduğu net bir şekilde görülebiliyor.
Eski “First Lady” ve Dışişleri Bakanı olarak oldukça geniş bir devlet tecrübesine sahip olması, Clinton’ın en önemli artılarından sayılıyor. Seçilmesi halinde ABD tarihinin ilk kadın başkanı unvanını da alacak olan Clinton, bu yönüyle de öne çıkan bir aday adayı. Kampanyasının ilk döneminde “e-mail skandalı” ve “Bingazi’deki ABD Büyükelçiliğine saldırı” gibi iki önemli konuda kamuoyu önünde epey terlemişti. Ancak her iki konuda da engelleri aşan Clinton, yarışa sorunsuz bir şekilde başladı. Bugüne kadarki yaklaşımlarında mevcut başkan Obama’nın çizgisinden radikal bir sapma göstermeyen Clinton, şu ana kadarki güney eyaletlerinde siyahilerin çok büyük bölümünün oyunu almayı başardı. Aynı şekilde Hispaniklerden de ciddi oy alan Clinton, ülkedeki en önemli iki sosyolojik katmanın büyük desteğini yakalamış gözüküyor.
Buna karşılık şimdiye kadarki seçimlerde daha ziyade beyazların ve gençlerin oyunu alan Sanders ise “sosyalist” ekonomik yaklaşımları, ailesinin Yahudi kökeni ve Wall Street karşıtı duruşuyla dikkat çekiyor. Uzun yıllardır Vermont Senatörü olarak görev yapan Sanders, gençlik yıllarından beri sosyalist eğilimleriyle bilinen ve bu eyalette belediye başkanlığı yaptığı dönemde de bu eğilimlere göre işler yapan ünlü bir siyasetçi. 74 yaşında olmasına rağmen tutarlı, istikrarlı, kapitalizm eleştirisi yapan ve gençlerin üniversiteye bedava gidebileceğini savunan bir çizgiyle şimdiye kadar gençlerden yoğun oy almayı başardı. 2008 yılındaki ekonomik krizin sorumlusu olarak Wall Street’i gören milyonlarca Amerikalının hislerine tercüman olmuşçasına Sanders, bugüne kadar kimsenin beklemediği kadar oy ve delege topladı. Ancak hem toplumun siyahiler ve Hispanikler gibi geniş katmanlarında hem de parti elitleri nezdinde Clinton kadar desteğe sahip olamayan Sanders, ABD tarihinin “ilk sosyalist ve Yahudi kökenli” başkanı olmaya uzak gözüküyor.
Cumhuriyetçilerde Trump ile “establishment” çekişmesi
Başkanlık yarışında şimdiye kadarki ön seçimlerde rakiplerine belirgin üstünlük sağlayan Cumhuriyetçi aday adayı Trump ile Cumhuriyetçi Parti arasındaki uçurum ise her geçen gün derinleşiyor.
Parti dışından geliyor olmasının yanı sıra siyasi polemikleri, dış politikaya bakışı ve yeterince muhafazakar bulunmayan çizgisiyle Trump, hemen her adımında Cumhuriyetçilerin hedefi olmaya devam ediyor.
Birçok konuşmasında İslam-karşıtı söylemi, Hispanikleri aşağılayan yaklaşımı ve herkesle polemiğe giriyor olmasıyla bilinen Trump, Papa ile “Hıristiyanlık” polemiğine bile girdi. Trump’tan duydukları hoşnutsuzlukları zaman zaman dile getiren partinin önde gelen isimleri, ünlü iş adamının “muhafazakar ve gelenekçi bir parti çizgisine uymadığı” görüşünde birleşiyorlar. Paris ve San Bernardino saldırılarının ardından Müslümanların ABD’ye gelmesinin tamamen yasaklanmasını savunan, Meksika sınırına duvar örmekten bahseden ve rakipleri hakkında konuştuğu zaman siyasi nezaket sınırlarını zorlayan Trump, ön seçim performansıyla yine de yarışı önde götürüyor.
Bazı yorumcuların 1940’ta Cumhuriyetçilerin başkan adayı olan ve Demokratların adayı Franklin D. Roosevelt’e karşı kaybeden Wendell Willkie’ye benzettiği Trump, Cumhuriyetçi Parti adaylığını garantilemesi halinde, iş dünyasından gelerek ana partilerden birinin başkan adayı olan ikinci kişi olacak. Eğer başkan seçilirse iş dünyasından gelerek bunu gerçekleştiren ilk kişi olacak. Ancak ülke genelinde başkan adaylığı için yapılan anketlerde (Demokratların muhtemel adayı) Clinton’a karşı 4-5 puan geride gözüken Trump’ın hayalini gerçekleştirmesi için bugünkünden daha fazla desteğe ve şansa ihtiyacı olacak.
Iowa’da 1 Şubat’taki ilk ön seçimi en önemli rakibi Cruz’a kaptıran Trump, şubat ayı içinde yapılan New Hampshire, Güney Carolina ve Nevada ön seçimlerini kazanmıştı. 10 Mart itibariyle şu ana kadar yapılan ön seçimlerde 24 eyaletin 15’inde ipi göğüsleyen Trump’a karşı yarışı ikinci sırada götüren Teksas Senatötür aşırı muhafazakar Ted Cruz 7, Florida Senatörü Marco Rubio ise 2 eyalette seçim kazandı. Trump’ın 458 delegesine karşılık Cruz’un 359, Rubio’nun ise 151 delegesi bulunuyor. Ohio Valisi John Kasich de yarışı 54 delege ile götürüyor.
Cumhuriyetçiler açısından 15 Mart’ta Florida ve Ohio’yu da kapsayan 5 eyalette yapılacak ön seçimler hayati derecede önem taşıyor. Cumhuriyetçi elitler, Florida’yı Rubio’nun, Ohio’yu ise Kasich’in kazanmasını ümit ediyorlar. Böylelikle Trump’ın hızının kesilebileceğini düşünüyorlar. Bu iki eyaleti bu kadar önemli kılan bir diğer neden ise Florida’nın 99, Ohio’nun ise 66 delegeye sahip olması ve yarışı önde bitiren aday adayının bu delegelerin tamamını alması. Bu bakımdan 15 Mart akşamı eğer Trump, her iki eyaleti de almış olursa artık partinin onu durdurması oldukça zor bir hale gelmiş olacak. Bu durumda (normalde bugüne kadar Cumhuriyetçi Parti elitlerinin favori adayı olan) Rubio’nun yarıştan çekilmesi için üzerinde güçlü bir baskı oluşabilir. Tabi aynı baskının, Ohio’yu kaybetmesi durumunda Kasich’in üzerinde oluşması da muhtemel. Böyle bir senaryoda Cumhuriyetçi “establishment”, Trump karşısına Cruz’u tek başına koyarak yarışı bir şekilde koparmaya çalışabilir.
Florida ve Ohio’yu da kapsayan ön seçim gününden de başarıyla çıkması halinde Trump’ın önünde başkan adaylığı için tek engel, 18-21 Temmuz tarihleri arasında Cleveland’da yapılacak Cumhuriyetçi Parti Kurultayı olacak gibi gözüküyor.
Adaylıklar parti kurultaylarında netleşiyor
Demokratlarda Clinton, Cumhuriyetçilerde ise Trump’ın sürüklediği ön seçim süreci, ABD’de başkan adayı olmak için yeterli değil. Aynı şekilde parti kurultaylarında da bu kişilerin adaylıklarının bir bakıma onaylanması gerekiyor. Cumhuriyetçilerin 18-21 Temmuz, Demokratların ise 25-28 Temmuz arasında yapacakları parti kurultaylarında hangi adayların 8 Kasım’da yarışacağı netlemiş olacak ve bu tarihlerden itibaren iki aday tüm ülkeyi yeni baştan gezecek. Özellikle Florida, Kaliforniya, Teksas gibi önemli eyaletlerdeki seçim performansları başkan adaylarının kaderini tayin edecek.
Demokratlarda parti kurultayındaki tablo için büyük bir kavganın çıkma ihtimali şu anda çok düşük. Ancak Cumhuriyetçilerde parti elitlerinin istemediği bir aday adayının yarışı önde götürüyor olması, parti kurultayını daha da önemli hale getiriyor. Kesin adaylıkların belirleneceği kurultayda, o güne kadar seçmenlerden belli ölçüde destek almış bir adayın kolayca gözden çıkarılması pek mümkün değil. Yine de, parti dışından gelen bir ismi “başkan adayı” olarak göstermenin zorluğunu Cumhuriyetçilerin temmuz ayında yaşama ihtimali, bugün itibarıyla oldukça yüksek gözüküyor.
Demokratlarda Clinton, aday gösterilmesi halinde ABD tarihinin ilk kadın başkan adayı olacak. Benzer şekilde Cumhuriyetçilerde Trump aday gösterilirse, doğrudan iş dünyasından gelen ikinci başkan adayı olarak ülke tarihine geçecek.
Bu yönüyle de 2016 başkanlık seçimleri, şimdiden ABD siyasi tarihinin en sıra dışı seçimlerinden biri olmaya aday gözüküyor.