Ahlâkî Eylem Nedir?
Ahlâkî Eylem Nedir?, Ayhan Bıçak, 20 Kasım Cuma, 18.30
“İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi” kapsamında düzenlenen “Ahlâkî Müeyyide Üzerine Konuşmalar” serisinin sonuncusu, “Ahlâkî Eylem Nedir?” başlığı ile 20 Kasım Cuma günü 18.30’da İSAM Konferans Salonunda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Ayhan Bıçak tarafından gerçekleştirildi.
Bıçak, konuşmasına başlamadan önce sunumunun başlığının “Ahlâk ve Dinin Sınırları Bağlamında Müeyyide Sorunu” olarak değiştirdiğini belirterek ahlâk ve din arasındaki sınırları belirleme ve müeyyide üzerinde değerlendirme yapmak istediğini vurgulamıştır.
Toplumun kurumlar ve değerler üzerine oluştuğunu ve bu değerlerin her birinin kendi kimlikleri ve özerklikleri olmakla birlikte iç içe geçmiş bir yapılarının bulunduğunu dile getirmiştir. Müeyyidenin genel bir tanımını yaptıktan sonra ahlâkî müeyyidenin olması, ahlâkta bir müeyyidenin gerekliliğinin anlaşılmasına sebep olduğunu ifade ederek kendi kanaatinin, ahlâkta bir müeyyide olmaması gerektiği yönünde olduğunu belirtmiştir. Müeyyidenin uygulandığı sadece iki kurumun bulunduğunu ve bunların da sadece hukuk ve din olması gerektiğini belirterek ahlâkın müeyyidesi olamayacağını vurgulamıştır.
Daha sonra eylem üzerinden yola çıkarak bir eylemin hangi değer amaçlanarak yapıldığını belirlemenin zor olduğunu yani bir eylemin hukuk, ahlâk ve dini değerler bağlamında hangisiyle değerlendirileceğinin zorluğunu dile getirerek dinin tanımını yapmıştır. Dinin, insanın evrendeki güvenliğini açıklayan değerler sistemi olduğunu Tanrı, evren ve insan üçlüsüyle bütünlüğünü koruduğunu ifade etmiştir. Dinin, Tanrının varlığına iman etmek, insanın var oluşunu açıklamak ve öldükten sonraki yaşamı kapsayan “inançlar” ve bunlar dışında kalan kısmının da “medeniyet” olduğunu dile getirerek, inançların temelinde Tanrının bulunduğunu, insan ve peygamberlerin de önemli bir yere sahip olduğunu belirtmiştir. Bazı toplumlarda yani dinin algılanmadığı toplumlarda peygamberlerin görevleri bilge kişiler tarafından yapılmakta ve inanç sisteminin de gereği yerine getirilmekte olduğunu eklemiştir. Bıçak, inancın gerektirdiği amacın, kurtuluş ve mutluluk olduğunu ifade etmiştir. Medeniyete gelince, medeniyetteki kurumların tarihsel bir sürece tabi olduğunu ve dönemin şartlarına göre değişiklikler gösterdiğini ve inançların medeniyetten ayrılması gerektiğini vurgulayarak, ayrılmadığı taktirde medeniyetlerin çökmesi ile birlikte inançların da çökmesi gerektiği sonucunun ortaya çıktığını ifade etmiştir. Dinin müeyyidesinin olması gerektiğini bu şekilde açıklayan Bıçak, dinin her türlü müeyyideye ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır.
Ahlâk açısından bakıldığında ahlâkın kültürel bir süreçte oluştuğunu ve insanlar arası ilişkilerde ortaya çıktığını dile getiren Bıçak, bu ahlâkî eylemlerin ya olumlu ya da olumsuz şekilde açığa çıktığını ifade etmiştir. O’na göre ahlâkî eylem karşılık ve çıkar beklenmeksizin, insanın kişisel varoluşunun başkalarının varoluşuna bağlı olması sebebiyle doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Ve ahlâkî eylem, kişinin varoluşunu borçlu olduğu başka insanlara karşı her zaman olumlu olmak zorundadır.
Bıçak’a göre ahlâkın gerçekleşmesi için bireyde, sorumluluk, eşitlik, özgürlük, yeterlilik, zarar vermemek ve sorun çözme gücüne sahip olmak gibi şartların bulunması gerekir. Sorumluluğu iki şekilde ele almıştır. Bunlardan birisi kişinin kendisine karşı sorumluluğudur, ikincisi de kişinin başkalarına karşı sorumluluğudur. Kişinin başkalarına karşı sorumluluğunun en başında da çalışmak gelir. Eşitliğin ise gerçek anlamda bahsedilmesi gereken tek yerin “ahlâk” olduğunu ifade ederek ahlâkî eylemde kişinin kendisi ve ahlâkî eylemi gerçekleştireceği kişiyi eşit kabul etmesi zorunluluğunu dile getirmiştir. Bu konuda ahlâklılığın zayıf yanlarından birinin, kişinin yakınlarına ahlâklı davrandığını fakat tanımadığı kimselere karşı ahlâksız olduğunu söylemiştir. Özgürlük konusunda ise bir kural veya yaptırımın olduğu yerde ahlâklılığın olmayacağını dile getirerek, “Özgürlük yok ise ahlâklılık da yoktur.” demiştir. Bıçak’ a göre inançta, mutluluk ve kurtuluş gibi amaçlar bulunsa da ahlâktaki tek amaç yaşama dünyasını iyileştirmektir.
Bıçak, din ve ahlâk üzerinde durduktan sonra müeyyide kavramını açıklayarak dinde müeyyidelerin olduğunu ifade etmiştir. Bunlar genel bir yargı olarak bilinen kişinin dünyada yaptığı kötülüğün ve ahlâksızlığın dünyada karşılığını bulabileceğini ve dünyada yaptıklarından dolayı öldükten sonra yargılanacağını bilmesidir. Dinin müeyyidelerinden bahsettikten sonra ahlâk ve dinin örtüşük olması sebebiyle ahlâkın da müeyyidesinin gerekliliğinin ortaya çıktığını ifade etmiştir. Ama O’na göre din ve ahlâk birbirinden ayrı kabul edilirse böyle bir sorun da ortaya çıkmayacaktır. Zaten Bıçak, konuşmasında ahlâkın müeyyidesinin olamayacağını üç şekilde ispatlamıştır. Bunlardan ilki; ahlâkta özgürlüğün şart olması sebebiyle müeyyidenin bulunduğu yerde de özgürlük olamayacağı için ahlâkta müeyyidenin bulunamayacağı, ikincisi ise; hukuk ve dinde olduğu gibi ahlâkta da bir ceza türü olması gerekirken ahlâkta bir ceza türünün bulunmaması ve sonuncusu da din ve hukuk kurumsal bir yapı iken ahlâkın kurumsal bir yapı teşkil etmemesi sebebiyle ahlâkta müeyyidenin bulunamayacağıdır.
Durum böyle olduğunda farklı sorunlarla karşılaşılabileceği ifade edilmiştir. Burada Bıçak, “Dini görevlerimi yaptığımda ahlâkî görevlerimi yerine getirmiş sayılır mıyım? Din ve ahlâk arasında bir hiyerarşi var mıdır? Bu hiyerarşiyi belirleyecek kriterler nelerdir?” ve yahut “ Din ve ahlâk dünyayı nasıl tanımlar? Her ikisinin dünya ve toplum karşısında tutumları nelerdir?” soruları ile karşılaşılabileceğini dile getirmiştir.
Bıçak, konuşmasını küreselleşmenin ahlâkî eylemlerimizi tükettiğini ve bu küreselleşmeye teslim olduğumuz takdirde kimliğimizi kaybedebileceğimizi ancak bu olağan duruma felsefe yapılarak karşı koyulabileceğini ifade etmekle birlikte, felsefede kullanılan kavramların sınırlarının belirlenmesiyle sağlıklı sonuçlara varılacağını dile getirerek sonlandırmıştır. Yoğun soru-cevap faslıyla oturum devam etmiştir.