Aranılan Yerlere Duyulan Özlem: Ardışık Cümleler Kitabı

Yazar: Nurcan Bayram

Oğuz Karasu’nun, ilk öykü kitabı olan Ardışık Cümleler Kitabı ilk kez Ocak 2021’de Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık tarafından basılmıştır. Kitap “Bir Gece Kahvesi, İkiyi Yedi Geçe, Üç Gündüz Bir Gece, Dört Başı Mahmur, Beşikteki Gökdelenler Beklerken, Altı Kaval Üstü Şeşhâne, Yedinci Alâmet” olmak üzere yedi bölümden oluşur. Öykünün bölümleri birbirinden bağımsız gibi görünse de genel anlatıda her bir öykü kendine bir konum edinerek bütünlüğü sağlar.

Öykü büyük ölçüde günümüz insanının iç ve dış çatışmalarını, sisteme yönelik eleştirilerini konu edinir.

Post modern bir öykü niteliği taşıyan eserde vaka düzen içinde aktarılmamıştır. Göreceli bir gerçeklik düzlemi vardır. Gerçeklik, evrensel bir gerçeklik anlayışından ziyade anlatan kişiye ve bakış açısına göre değişmektedir. Mekan olgusu karmaşık, olayların nerede, ne zaman ve nasıl olduğu belirsizdir. Yazarın kurguladığı metni bir katman olarak ele alırsak, yazar ona bir hikaye anlattırır: Birinci katmanda anlatıcı yazarın kendisidir, ikinci katmanda anlatıcı değişir ve belirsizleşir, üçüncü katman ise rüya katmanı gibidir. Bu öyküde de bir rüya katmanı ve bir de gerçeklik katmanı vardır. Düş ve gerçek arasındaki gidiş gelişin sınırlarını belirlemek kolay değildir.

Sabah güneş doğmadan evvel, yanıma konan martıların kanat çırpınışlarıyla uyandığımda sofra bezine sarılmış halde buldum kendimi. Önce bir şaşkınlık sardı etrafımı. Dünden bu yana yaşadıklarıma inanamıyordum. Hayır, yaşadıklarım bir rüya değil, bilakis gerçeğin ta kendisiydi. Çünkü denesem de bu içinde bulunduğum dünyadan uyanamıyordum.” (sy. 74)

Bunun nedenlerinden biri öykünün, gerçekçi öykülerin aksine post-modernizmin özelliklerini taşımasıdır. Öyküde kahramanın düşünceleri düzensiz bir biçimde çağrışımlarla farklı yönlere saptırılır. Geçmiş-şimdi, hayal-gerçek, iç-dış çatışmalar ön plana çıkmaktadır. Duygu ve düşünceler karışıklık içindedir. Okur anlatıcı öznenin zihin dünyasını izler gibidir. Öykülerde anlatıcı öznenin kim olduğu konusunda tereddütler yaşarız. Öznenin bir insan mı yoksa başka bir varlık mı olduğu belli değildir; iç içe geçmiştir. Anlatıcı bazen bir kedi, kaplan bazen de bir insanmış gibi karşımıza çıkar.

Öykünün sonunda anlatıcı özne, savrulan bir karakterden aksiyon alan bir karaktere dönüşmüştür.

Öykü büyük ölçüde günümüz insanının iç ve dış çatışmalarını, sisteme yönelik eleştirilerini konu edinir. Modern dünyanın getirdiği sıkıntılar bireyin düşüncelerini altüst etmiştir. İnsan önce yaşadığı çevreye ve topluma yabancılaşmış ardından da kendine yabancılaşmıştır. Yükselen binalar, mahalle ortamının kaybolması, bireyselleşme diktesi insanı yalnızlaştırmıştır. İş hayatı gibi günümüz rutinleri mutsuzluğun tedarikçisi haline gelmiş ve duyguları yozlaştırmıştır.

Etrafımda çalışıp da mutlu olan bir insan göremiyorum. Umutsuz, renksiz ve hayal kurmayı çoktan unutmuş insanlara umut olmayı ne de çok isterdim.(sy.71)

Bedensel bozukluklar, uyku sorunları, anda kalamama, aşkı yaşayamama, umutsuzluk, memnuniyetsizlik öyküde yer edinen sorunlardan sadece bazılarıdır. Karakterler yaşayıp yaşamadığının dahi farkında değildir. Bir rüzgar gibi oradan oraya savrulurlar.

Yazar esere umutsuzluk ve gündelik bir sancı ile başlarken; ulvi duygularla ve ümit dolu bir bakışla eseri nihayete erdirir. Öykünün sonunda anlatıcı özne, savrulan bir karakterden aksiyon alan bir karaktere dönüşmüştür. Bunun yanında halin getirilerini kabul etmiş, sızlanmayı ve şüpheyi terk etmiş, karamsarlıktan arınmıştır.

Yazarın öykülerinin klasik anlatılardan, yazarlardan ve sinemadan beslendiği görürüz. Tolstoy’a atıfla bir diyalog; “Pi’nin Yaşamı”; Nuh tufanı, Tahir ile Zühre gibi geleneksel anlatıların da modern birer kurgusunu sunmuştur.

Eserin dili açık ve yalın olup anlayışı zorlaştırmamaktadır. Sıradan anlarda, önceden üzerine düşünülmemiş ancak o an müthiş bir eminlik ile eyleme döktüğümüz düşünceleri yerli yerince cümlelerle ifade etmiştir. Üst kurmaca bir metin oluşu bu türde eserlere aşina olmayan okuyucular için olay akışını takip etmeyi ve kavrayışı güçleştirebilir ancak türe aşina okuyucular için keyifli bir okuma olacaktır.

Nurcan Bayram
1998 yılında Giresun’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamladı. 2018 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Bilim Tarihi bölümünde lisans eğitimine başladı. Şimdilerde Bilim Tarihi 4.sınıf öğrencisi olup aynı zamanda PDR bölümünde çift ana dal eğitimine devam etmektedir. Bilim felsefesi, matematik, bilişsel psikoloji, çağdaş İslam düşüncesi ve estetik konularına ilgilidir. İLEM 3.kademe öğrencisidir.
 
 
Leave a Comment