Baruch Spinoza ve Akıl Üzerine Bir Mülahaza
Yazar: Yusuf Yetiş
Akıl üzerine kritikler eden filozof, eserinde doğru ya da gerçek bilgi ancak akla aykırı her şeyin elenmiş olduğu ıslah edilmiş bir kavrayışla veya tedricen izlenecek rasyonel bir doğaya dönüşle elde edileceğini savunur. Söylemek gerekir ki eser empiristlere fazlasıyla mantık ve akılcılık hissettirebilir. Ama öncüllere itiraz etmek de bir hayli zordur. Eserde geçen “Reliqua Desiderantur.” yani “Metin tamamlanmamıştır.” ifadesi merakla incelediğim her sayfanın nihayetinde görmeyi tahmin etmediğim bir şeydi. Acaba devam etse daha neler yazmış olurdu diye düşünmeden edemiyor olsa da insan, murad etiklerinin çoğunu anlatmış olmasıyla bir nebze tatmin olunacağa benziyor.
Aklın ıslahı gayesiyle çıktığı yolda tedricen kat ettiği yolu ince eleyip sık dokuyan filozof on beş yan başlıkla aklı ıslah etmenin aşamalarından bahseder:
İnsanların İştahını Kabartan Hevesler
Spinoza: “hayatımda karşılaştığım her şey ruhuma etki etmedikçe boş ve anlamsızdır.” Dolayısıyla “bir şeyin iyilik yahut kötülük değeri varsa o hayatımda bir anlam oluşturmak zorundadır” yargılarıyla fikir temellerini atmış olur. İnsanın hayatını kuşatan hedeflerin aslında insanın ölümüne sebebiyet verdiğini, bunun farkına vardığı içinde ancak başka bir yola girme cüreti gösterebilirse var olabileceğini düşünür. Mezkur ölüme sebebiyet veren mefhumlar “herkesleşmek ve özgürlüğü yitirmek” gibi nihayetlere gark ettiği için öldürür.
Spinoza hayatın olağan akışının aksi istikametinde bir yola revan olur ve mutlak iyi gayesine bu yolda erişmek niyetindedir. Önce olağan akışı analiz eder ve insanların mutlak iyiliğe ulaşmak için kullandığı soyut ve somut enstrümanları kendince belirler. İnsanların mutlak iyiye ulaşmak için servet peşinden koşma, ihtiras sahibi olma ve itibar kazanma çabasında olduğunu saptar. Bunların mutlak iyiye ulaştıran enstrümanlar olmadığını, bunların ancak insanı herkesleştirdiğini ve varoluşsal ölümlerine sebep olduğunu iddia eder.
Yanlış fikir ise gözlerimiz açıkken rüya görmektir.
Bilahare de “İnsanların servet ve itibar peşinden koşması, muhteris bir biçimde bunları kendine amaç edinmesi, insana zihnen iyinin peşinden koştuğu hissini verir lakin durum bambaşkadır.” fikrini ortaya atar. Ve herkesleşenler gayelerine, mutlak iyiye ulaşmak gibi bir esvap bürüdükten sonra kendilerini buna adayarak yaşamı ıskalarlar. Mesela itibar kazanma çabasına “İnsanların saygısını kabul etmek için yaşamına herkesin müşterek biçimde kabul ettiği örüntülerle sürdürme gayreti.” der.
İşte Spinoza, toplumsal kabulden tam da içselleştirdiği yargılar sebebiyle izole olur. Ona göre toplumun mutlak iyiye ulaşmak için kullandığı enstrümanlar mutlak iyiye ulaştırmıyordu. Bundan dolayı da ahvalini ancak ilacını bulursa derman bulacak illetli bir hastalığa düçar olan hastanın can havliyle ilaç aramasına benzetir. Toplumu kötülüğe ulaştıran ve fakat mutlak iyiliğe ulaştırdığı varsayılan mezkur ihtirasların, servet peşinde koşmanın ve itibar kazanma gayretinin temelinde mutluluğa yahut mutsuzluğa kaynaklık eden nesnelerin niteliğine duyulan sevgi vardır der. Çünkü insan kaybettiğinde üzüldüğü, elinde tutmak için envai çeşit hallere girdiği şeylere ancak sevgi besler ve bu sevgi de insanı tutsak kılar. Dolayısıyla fani olana düşkünlük ruha anlam katmaz ya da ruhtan anlam eksiltmez.
Gerçek İyi ve Mutlak İyi’ye Dair
Spinoza bahse konu olan ve mutlak kötüye ulaştıran servet, ihtiras ve şöhretin araçsallaştırılıp amaç olmaktan uzaklaştırıldığı takdirde mutlak iyiye ulaştıracak mahiyette olduğunu iddia eder. Çünkü araçsallaştırılan ilerletir, terakki kazandırır, amaç haline gelen ise ahlaki ilkelerden feragat edercesine sahip kalmak uğraşına girme gayretini insanda izhar eder.
Misalen bir çatıya çıkmak için kullanılan merdivenin kullanıcısı tarafından fazla beğenilmesi ve birinci kademesinde oturarak merdiveni incelemesi onu menzile ulaştırmayacak bilakis olduğu yerde tutacaksa, bahse konu durumların amaç haline getirilmesi de insanı ilerletmeyecek ve mutlak menzile eriştirmeyecektir. Spinoza’ya göre insan yalnız başına doğada bulunan intizamı anlayacak kifayette olmadığından bazı vasıtalara ihtiyaç duyar. İhtiyaç duyduğu vasıtalar onu yolunda tutuyor ve menzil-i maksuda ulaştırıyorsa insan gerçek iyiye ulaşma yoluna girmiştir demektir. Mutlak iyi ise insanın bunu doğası haline getirmesiyle elde edilir.
Spinoza gayesine ulaşmak için her ne kadar yaşamına yeni bir intizam kazandırma, aklını doğru istikamette tutma ve kullanma gayretinde olsa da hayatı sürdürme zorunluluğunu da unutmamak gerektiğini söyler. Mutlak iyi olana ulaşana dek bazı davranış kuralları belirlemenin gerekliliğini anlatır ve sıralar;
– Halkın anlayacağı dilden konuşmak ve gayemize ulaşmamıza mâni olmayacak her işi yapmak.
– Gayemize mâni olmayacak, toplumsal adetlere ayak uyduracak, sıhhat ve maişete yetecek kadar kazanç sağlamak.
– Sıhhati korumaya yettiği ölçüde hazlardan da kam almak, imtina etmemek.
Spinoza mutlak iyiye ulaşmak için ruhbanvari bir ahval ile toplumdan izole olma fikrini benimsemez bilakis topluma karışmayı öğütler fakat gayeyi unutmadan, dünyadan ve kötüye gark eden şeylerden en asgari şekilde etkilenerek mutlak iyiye ulaşılmasını söyler.
Spinoza, kuralları mezkur şekilde belirledikten sonra algılama biçimleri üzerine eğilir ve anlam dünyasını daha bedihi karinelerle inşa etme cihetine gider. Mutlak iyiye ulaşmak için ve eşyayı amaca uygun halde anlamak için aklı ıslah etme düşüncesindedir. Bundandır algılama biçimlerini yeniden tahlile tabi tutar. Böylece hem doğasını yani özünü anlamak ister hem de yeni bir tahlille kabiliyetlerine yetkinlik katar. Algılama biçimlerini bu amaç doğrultusunda sıralar ve en iyisini tercih etmek ister. Mezkur algılama biçimlerini şöyle sıralar:
- İtibari yani kulaktan dolma malumatlarla oluşan algı (kişinin anne babasını bilmesi eskiden dna vb yoktu.)
- Gündelik tecrübelerle haybeden yani akıl süzgecinden çok geçmeden elde edilen algı (ölüm bilgisi, çünkü ölenleri görmüşsündür.)
- Bir şeyin özünden çıkarılan eksik algı (Bedenimi görürüm dolayısıyla ruhumun da bedenimin içinde olduğunu hissederim ama bu birlikteliğin neden olduğu hakkında fikrim yoktur.)
- Bir şeyi salt özüyle algılamak (2+3’ün 5 ettiği bilgisi yani daha kesin neticeler veren tüm bilgiler; Spinoza bu tür bilginin bir elin parmağını da geçmediğini söyler.)
İfade edilenlerden yalnızca dördüncü algılama biçimi bize yanılma payı bırakmadan ve kapsamdan feragat etmeden şeylerin özü hakkında malumat verebilir. Spinoza bu algılama biçimlerinden en doğru olanı şeksiz bir biçimde “bir şeyi salt özüyle algılamak” olduğunu söyler.
Bilahare mutlak iyiye ulaşmak için en kestirme yolu tercih ederken çok da geriye gitmenin abesle iştigal olduğu düşüncesini serdeder. Yani doğruyu araştırmanın en iyi yöntemini ararken bu yöntemi arama yöntemini araştırmaya lüzum yoktur. Misalen demir dövmek için çekiç gerekir, çekiç yapmak için de başka bir çekiç gerekir, onun içinde başka alet edevatlar gerekir; bu silsile uzar gider. İşte aklında buna benzer tabi aletleri vardır. Bu aletler vesilesiyle de bilgeliğe ulaşılır. Bu metodu idrak sayesinde insan lüzumsuz şeylerin yekunundan uzaklaşabilme istidadına daha mükemmel bir biçimde haiz olacak ve netice itibariyle kendi öz doğasını anlayabilecektir.
Spinoza sonraki aşamada doğru kavramları diğer tüm kavramlar içinden seçip ayırmanın ehemmiyetine ve keyfiyetine değinir ve orda da bir sıralama yapar: Evvela kurgusal fikir, var olan bir şeyden tezahür eden fikir olarak kabul edilir. Doğası gereği zımnen olanaklı olan şeyin kurgusu mümkün iken zımnen doğası gereği olanaksız şeyin kurgusu muhaldir. Filin iğne deliğinden geçmesi olanaksız iken insanın dışarı çıkarken markete uğraması olanaklı kurgudur. Bir şey bir kere var olduğu kabul edildiğinde onunla ilgili kurguların olanaksız kurgular olması mümkün değildir.
Spinoza hayatın olağan akışının aksi istikametinde bir yola revan olur ve mutlak iyi gayesine bu yolda erişmek niyetindedir.
Spinoza’ya göre insanın bilgisi ile algısı ters orantılıdır. Anlama kapasitesi arttıkça algı azalır, anlama kapasitesi azaldıkça algı artar. Çünkü kurgulanmış şeylerin temelinde hep anlamazlık yatar. Dolayısıyla kurgu ve uydurmacanın menşeinde de genel itibarla anlama kapasitesinin sığlığı vardır.
Yanlış fikir ise gözlerimiz açıkken rüya görmektir. Muğlak kavramlarda rastlanılan ve açık seçik olmayan kavramların izahında karşılaşılan durumdur. Şüpheli fikirden kasıtta zihindeki gerçek şüphedir. “Ruhen itminani duyguya sahip olup da şifahen şüphelendiğini iddia edenin çözümü tedavidir” der Spinoza.
Filozof, doğaya yani öze dönüşü ancak bu yollarla mümkün kılar. Eşyanın hakikatinin, doğayı anlamanın, heveslerin aldatıcılığının ancak böyle farkına varır insan diyerek eseri yarım bırakır. İfade etmek gerekir ki en üst dereceden tatmin edici bir muhtevaya sahip olan bu eser akla izan kazandırarak kendi potansiyelini ortaya çıkarma gayretini serdeder. Ezcümle, bunun imkanına ulaşmış ve kavrayış pratiklerinin muvaffakiyetine uğramış birey dünyevi ihtiraslardan sıyrılarak gerçek bilgiye dolayısıyla da özüne döner. Çiğdem Dürüşken tarafından çevrilen ve Latincesi Tractatus De Intellectus Emendatione Türkçesi Aklın Islahı Üzerine Bir İnceleme olan eser Spinoza’yı ve felsefesini anlamak isteyenler için başlangıç mesabesindedir.
Kaynakça
Nadler, Steven. Spinoza a Life. İstanbul: İletişim Yayınları, 2008
Baruch, Spinoza. Aklın Islahı Üzerine Bir İnceleme. İstanbul: Alfa Yayınları, 2019
Yusuf Yetiş
1998’de Diyarbakır Silvan’da doğdu. Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nden 2021 yılında mezun oldu. İslam Düşüncesi, İdeolojiler, İslam Felsefesi ve bilhassa Self-oryantalizm ile ilgili araştırmalar yapmakta. Mezkur alanlarla ilgili çeşitli dergi yazıları ve akademik makaleler yazmakta ve bunun yanı sıra Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde çıkarılan gençlik, fikir ve edebiyat dergisi editörlüğü yapmaktadır.